Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

Cumhuriyet, futbol, kozmetik....

Türkiye futbolunu tartışmanın ne manası var? Hakikaten fuzuli bir meşgale...

Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanacak Türkiye Süper Kupası final maçının Suudi Arabistan’da oynanması kararı büyük tartışma yarattı ya, ondan söz ediyorum.

Her iki camia da, Cumhuriyet’in 100. yılına denk gelen final maçının Suudi Arabistan’da oynanmasına itiraz etti, konu tartışıldı, tabiri caizse camiaların gazı alındı...

Sonuç?

Maç Suudi Arabistan’da oynanacak!

Malum, ‘Süper Kupa’nın eski adı Cumhurbaşkanlığı Kupası idi. AKP’li yıllarda her şey satıldı ya, bu kupanın adı da satıldı. Şirket isimleriyle anılır oldu. ‘Kutsal’ sayılan cumhurbaşkanlığı makamını şirket sponsorluğuyla anmak yakışık almayacağı için, ‘Süper Kupa’ formülü bulundu.

Geldiğimiz noktada, kupayı maçıyla beraber başka ülkelere pazarlamaya başladılar.

Neymiş, Suudi Arabistan futbolda atılım yapmak istiyormuş, maçın kendi ülkelerinde oynanması için büyük para vermişler. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi öyle söylüyor.

Bizim bildiğiniz Cumhurbaşkanlığı Kupası böylece Süper Kupa adı altında ortalık malı oldu çıktı...

SON BULAN SADECE CUMHURİYET DEĞİL

Bir önceki yazının başlığı “Cumhuriyet’in Sonu” idi ya, son bulan sadece Cumhuriyet değil tabii. Ar, haya, ahlak, vicdan, ekonomi, eğitim, bilim, sağlık, kültür, sanat gibi spor da, özel olarak futbol da... Hepsi AKP iktidarı ile birlikte çöktü gitti.

Başka deyişle, Türkiye’de artık hiçbir ciddi Cumhuriyet kurumu kalmadığı gibi, kültürel ve toplumsal alan da tam bir yozlaşmaya uğradı. Yozlaşmayan, saygınlığını muhafaza eden tek bir kuytu köşe bile yok.

Saray iktidarında tüm ülke pespayeleşti.

Eski adıyla Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın Suudilere pazarlanması çok naif kalıyor aslında. Ülkede denetlenemeyen, daha doğrusu denetlenmeyen öyle pis bir çark oluştu ki, bir bütün olarak futbol kolay ve kara paranın aklandığı bir alan haline geldi.

Evet, ülke yoksullaştıkça bahis ve şans oyunlarına ilgi artıyor ve bir kısım ülkelerden idare edilen bahis siteleri ile futbol kulüpleri arasında kurulan ilişkilerle büyük vurgunlar yapılıyor. Keriz silkeliyorlar.

Yine kulüplerin bilet satış kanalları üzerinden paralar aklanıyor... Bu yönde dünya kadar haber yayınlandı son dönemde. Çoğu göstermelik soruşturmalarla örtülüp gidiyor. Daha fazlasının bilgisine vakıf değiliz.

Evet, kara para...

Türkiye’de kara para aklanması ülkeyi yönetenlerin saflığından, emniyet teşkilatının beceriksizliğinden ya da yasaların yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Tersine, tercih bu.

Ülkenin cari açığını kapatmak için her sene milyarlarca dolarlık ‘kaynağı belirsiz’ para sisteme giriyor. ‘Kaynağı belirsiz’ lafın gelişi. Herkes bu paranın kaynağını biliyor.

Misal, Mersin Limanı’na indirilen ve yakalanmayan kokainin Avrupa’ya nakledilen kısmından gelen milyar dolarların sisteme girmesi için dünya kadar tezgah lazım.

Sahi, eski bir içişleri bakanı, yanında eski özel harekatçılar ve mafyozlar olduğu halde, ‘çöktüğü’ marinada kameralara poz verirken ne kadar rahattı, değil mi?

DİLAN VE ENGİN POLAT'IN NEDEN KİMSEDEN KORKUSU YOKTU

İşte aynı rahatlık kara paraları aklayan tezgahların başına koydukları lümpenlere de hakim. Son zamanların çok konuşulan çifti Dilan-Engin Polat’ın halleri neydi öyle! Dilan Polat’ın ablası keza. “Kokain de içiyorum...” diye başlayan canlı yayın tiradıyla tanıdık onu. Dilan Polat’ta da aynı küstahlık... Kimseden korkuları, çekinceleri yoktu.

Sebep?

Onlar bu kara para işinin son kullanılanlarıydı, yani ipleri devlet katında güçlü makamların elindeydi de ondan.

Tezgah kurulmuş. Kozmetik ürünler, güzellik merkezleri, vs. Milyonlar su gibi akıyor. Güzel avanta verilen ucuz tipler. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kafalarına para takıp dolaşıyorlar. AKP devri zengini Ali Ağaoğlu gibi, her gördükleri otomobili atlıyorlar. Özel uçaklarla hava atıyorlar. Leş gibi bir görüntü...

Lakin kullanılanlar harcanabilir de.

İktidar içinden bir kesimin tasfiyesi sırasında fazla göze batan unsurlar olarak harcandılar.

Keza ‘sosyal medya fenomenleri’, ‘moda ikonları’ Bahar ve Nihal Candan... Onlar da ayrı bir şebekenin şebekleri imiş meğer. Halbuki televizyonlarda ne güzel cilalanıp parlatılmışlardı...

Her tarafta bir kozmetik, her tarafta bir moda... İçeriğin önemini yitirdiği, sadece biçimin değer taşıdığı bir dünya haline geldik adım adım ve artık görünüm her şey haline geldi.

‘Sosyal medya’ denen çukurdaki ‘moda’, ‘kozmetik’, ‘güzellik’, ‘estetik’ furyası özellikle genç kadınları korkunç bir başka tezgahın anaforuna çekiyor.

Halkta para falan yok. Sosyal medyada boy göstermeye çabalayan gençlerde de yok.

Lakin rol modelleri gözlerine gözlerine sokuluyor. Dilan Polat, Bahar Candan olmak istiyorlar. Parasız nasıl olacak bu işler?

Paylaştığı her fotoğrafında ayrı bir kıyafet giymek, kaşlarını kaldırmak, burnunu yaptırmak, dudaklarını Donald Duck gibi plastikle doldurmak zorunda hisseden yüz binlerce genç kadın fuhuş batağının eşiğinde ya da o eşikten çoktan geçmiş vaziyette. Para karşılığı vücudunu satmayı bir çeşit ‘işçilik’ sayan entelektüellerimizin saygı duruşu eşliğinde korkunç bir çürümeye tanık oluyoruz.

Sokaklarda açık algıyla dolaşan herkesin suratına fuhuş gerçeği çarpıyor. Sokakları gezmeye ya da gece alemini takip etmeye de gerek yok. Sosyal medya çukurunda az bir turlamak yeterli.

Üç, dört emekli maaşının rahatlıkla mekan masalarında bırakıldığı bir ülkede para onuru, haysiyeti ve bedenleri de satın alabiliyor.

Bir de bakıyorsunuz, mazbut bir mahallede, mazbut bir ailede büyüyen gencecik bir kadın, operasyonlardan tanınmaz hale gelmiş suratıyla Dubai’de lüks bir otelden fotoğraf paylaşıyor.

Tüm değer yargıları silikonlaşıyor.

Ve kiminiz şaşıracaksınız ama muhafazakar AKP iktidarı bu durumun hem müsebbibi, hem de gidişattan son derece memnun.

Çok kullanışlı bir hal bu. İktidar, bir taraftan tüm kirli para ilişkilerini bu manzaranın içine gömüyor, hem de ‘mümin’ kütleyi bu lümpen toplama karşı kendi safında konsolide ediyor. Dilan Polat’ın da, ondan tiksinen tarikat kullarının da ortak noktasının ‘Reis’severlik olmasına ne diyeceğiz peki?! Tımarhane gibi memleket!..

Ha, tarikatların bir başka kara para ve dolandırıcılık kaynağı olduğunu vurgulamadan geçmeyelim. Bir gün etraflıca ele alırız.

Evet, tüm dünyada bir yozlaşma ve ahlaki çöküş var ama Türkiye toplumsal çürümeyi çok derinden yaşıyor. Mevcut iktidar iktidarını bizzat bu çürümeye borçlu zira. Çürümeyi besliyor ve yaygınlaştırıyorlar. Böylelikle hesabı sorulamaz bir zenginleşme yaşıyorlar, paranın egemenliğiyle iktidarlarını pekiştiriyorlar. Sarmal bu şekilde gidiyor.

Hani ‘sazan sarmalı’ dolandırıcılığı pek revaçta ya bu aralar, bahsettiğim de AKP sarmalı. Hepimizi esir almış, kurtulamıyoruz.

Bu yazı toplam 2942 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Hakan Gülseven Arşivi