Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

Bütün kötüler aynı yerde...

Tüm kötülere geçmeden önce özel bir kötüyü ele almak istiyorum: Tansu Çiller...

Tansu Çiller’i gördünüz mü? AKP’ye –yine- destek açıklaması yaparken gördüm geçen gün. Muhtemelen çoğunuz gibi. Ve yine çoğunuz gibi, yolda görsem tanıyamazdım. Evet, unutmak istediğimden olabilir ama tam olarak öyle değil. Artık suratıyla nasıl oynattıysa, tanınmaz hale gelmiş.

Yüzünü gerdirmiş, doldurmuş, belki de mumyalatmış, bilemiyorum. Bir korku filmi setinden fırlamış gibi. Hani korku filmlerinde sadece alt çenesi oynayan o bebekler var ya, onlara benzemiş. Vallahi bakın, konuşurken suratında sadece alt çenesi oynuyordu.

Neyse işte, İstanbul’a deprem geliyormuş, o yüzden Murat Kurum’u destekliyormuş. Ayrıca İstanbullular trafikte çok vakit kaybettiği için... Ve nihayet Murat Kurum istihdam sözü vermiş, bu çok önemliymiş...

Anlayacağınız Tansu Çiller’in tip değişmiş ama kafa hâlâ bildiğiniz kafa!

Yahu bu Murat Kurum 6 Şubat depremindeki korkunç yıkımın baş sorumlularından. Keza Erzincan İliç’teki siyanür faciasının altında imzası olanlardan. Böyle bir ‘tip’in İstanbul halkını doğal felaketlerden koruması mümkün mü? Tersine, ‘felaket garantili’ bir ‘aday’...

Sonra, Tansu Hanım İstanbul’daki trafikten yakınıyor ve bunu da Murat Kurum’un çözeceğine inanıyor.

İstanbul’u iyi bilmeyenler için anlatayım. İstanbul’un Anadolu yakasında iki ana arter vardır: Birincisi E5 diye de bilinen D100 yolu, diğeri ise Anadolu Otoyolu.

İstanbul’un kuzeyindeki ormanları mahvetmenin en büyük adımı olan Kuzey Marmara Otoyolu’nu bir kenara bırakıyoruz çünkü onun hakikaten yerleşim alanlarıyla pek alakası yok; tıpkı Üçüncü Havalimanı gibi, yandaş müteahhitlere ve muktedirlere para akıtmak ve İstanbul’un kuzeyini talana açmak için tasarlandı.

Anadolu Otoyolu ise, zamanında tasarlandığında hesapta trafiği rahatlatacaktı fakat yolun bütün etrafını yoğun bir yapılaşmaya açtıkları için İstanbul’a yeni bir tıkaç kazandırmaktan başka bir işe yaramadı. Bir yanda yeni bir şehir olarak yükselen, ama kelimenin gerçek manasıyla, gökdelenler biçiminde yükselen Ataşehir, yoğun nüfusuyla tıkacın yarısını, onun karşısına yine gökdelenler biçiminde inşa edilen yeni finans merkezi ve bir sürü yeni site tıkacın öbür yarısını oluşturuyor.

Bir de meşhur ‘kentsel dönüşüm’ lafı var biliyorsunuz.

Kadıköy ile E5 arasındaki alanda zamanın ‘gecekondu’ bölgesi olan Fikirtepe’yi fena halde dönüştürdüler mesela. Ama yeni yol yok; gökdelenler yükseldi, yollar aynı kaldı.

Peki bu ‘dönüşüm’ denen saçma şeyi kim yaptı? Tabii ki AKP.

Dünyanın en ahmak insanına gidip durumu anlatsanız, bina ve nüfus yoğunluğunun arttığı fakat yolların aynı kaldığı bir bölgede trafiğin kilitleneceğini size pekala söyleyebilir.

Ne var ki Tansu Çiller İstanbul’da trafiğin çok yoğun olduğunu ve bunu Murat Kurum’un çözeceğini savunuyor. Problemin kaynağı olan AKP’den, probleme tavşan misali çözüm çıkarıyor.

Aynısı istihdam meselesi için de geçerli. İşsizliğin kaynağı olan AKP’nin belediye başkan adayından istihdam konusunda çözüm bekliyor Tansu Hanım! Neymiş, Murat Kurum istihdamdan söz etmişmiş!

Halkımızı sefalete mahkum eden AKP’nin belediye başkan adayından bir istihdam hamlesi beklemek de en çok Tansu Hanım’a yakışırdı herhalde. Ne de olsa, zabıtaları “Merhaba asker!” diye selamlamışlığı, halka “Allah’ı size emanet ediyorum” diye seslenmişliği vardır!..

Yok yok, şaka yaptım. Tansu Hanım bu gibi durumlarda hiç de saftirik değildir. 13 dönümlük ufak bir arsa işi varmış, imar değişikliği olursa milyonlarca dolarlık avanta sağlayacakmış. Yani, AKP’ye verdiği destekle hâlâ ‘ekmeğinin’ peşinde olduğu anlaşılıyor.

Ne zannettiniz? Sadece alt çenesi oynuyor olsa bile o hâlâ yiyebiliyor!

Bakın, bu halka kötülük yapanların sıralı tam listesini çıkarsanız, kötülüğün şampiyonlar ligi sayılabilecek isimlerin iktidardaki AKP-MHP kumpanyasının ardında dizildiğini görürsünüz. Misal, Tansu Çiller, biliyorsunuz DYP lideri ve eski başbakandı. Şimdi ihtiyaç halinde ve tabii karşılıklı menfaat mukabilinde iktidara arka çıkıyor.

Onun bakanı ve DYP genel başkanlığındaki halefi Mehmet Ağar da hiç gözünü kırpmadan aynı sırada hizaya geçenlerden. Böylelikle marinalara çöküyor, ‘deniz trafiği’yle içli dışlı olabiliyor.

Ağar’ın o marinada fotoğraf çektirdiği tiplere ne demeli? Şahsa özel afla hapisten çıkarılan Alaattin Çakıcı mesela. Eski bir içişleri bakanıyla enseye tokat olmasının sırrı aynı sırada hizaya geçmeleri dışında ne olabilir?!

Evet, sıralı tam listeyi uzatabiliriz... Lakin bu tiplerin tümünü gözünüzün önüne sürükleyip zaten berbat olduğunu sandığım ruh halinizin daha da bozulmasına vesile olmak istemem.

Ama belirtmem gerekiyor: Kötülerin makbul olduğu yerden kötülük eksik olmaz. İrili ufaklı gerici parti ve çevrelerce desteklenen AKP-MHP kumpanyası her seçim döneminde olduğu gibi bu yerel seçim sürecinde de kötülüklerden besleniyor.

Genel seçimlerde ‘terör’ söylemi tuttu ya, aynı damardan gitmeye karar vermişler.

Tesadüf işte, kış aylarında, yani karda kıyamette bugüne dek asla yapılmayan askeri operasyonlar yapılıyor ve ‘şehit haberleri’ gelmeye başlıyor. Halkta kısa süreli bir infial...

Sakin sakin duran IŞİD aniden kilise saldırısı düzenlemeye karar veriyor. Millet biraz tedirgin oluyor.

İmam bıçaklanıyor, ‘selefi’ diye tanınan Ramazan Pişkin öldürülüyor... Tuhaf MOSSAD ajanı operasyonları yapılıyor ve kimse bu ‘ajan’ların sırrına tam olarak vakıf olamıyor.

Ve nihayet uzun süredir eylem falan yapmayan DHKP-C’den uzun uzun tartışılması gereken Çağlayan Adliyesi saldırısı geliyor...

Sizce de tam bir seçim öncesi özel gösterimi gibi değil mi?

Bunlara ayrıca “Uzaya çıktık”, “Yerli uçak yaptık” gibi pozitif şovlar da ekleniyor...

Fakat dikkat ederseniz tüm bu özel gündemlerin halkta hiçbir ciddi karşılığı olmuyor. Artık ‘kontrollü terör’ halkımıza dehşet salmıyor. Zira iktidarın ‘kontrolsüz terör’ü çok daha vahim. Senelerce deprem vergisi toplayanların deprem önlemi niyetine bir tek çivi çakmadıklarını görmemizin üzerinden bir yıl geçmişken, Tayyip Erdoğan kendisine oy vermeyen Hataylıların sırf oy vermedikleri için depremde kaderleriyle baş başa bırakıldığını alenen ilan etti mesela. Bu çok daha korkunç bir şey.

Keza iktidarın bir başka ‘kontrolsüz terör’ü, Erzincan İliç’te patlak verdi: Tüm bir bölge siyanüre boğuldu. Toprak altında kalan dokuz işçiyi aramaktan bile vazgeçtiler!..

Aslında ‘kontrolsüz terör’ artık günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Gençler sokaklarda birbirinin kafasına sıkıyor. Kadın cinayetleri ve tecavüzler ‘haber değeri’ni yitiriyor. Memleketimiz uyuşturucu kartellerinin arka bahçesi haline geliyor. Fonda açlık ve sefalet manzaraları...

Yani bu millet ‘özel olarak yaratılmış terör’ü ne yapsın?! Hayatla terör iç içe geçmiş zaten: Böyle bir durumda, “Hangi çılgın bana terör yapacakmış şaşarım!”

‘Terör’, yani ‘yıldırma’ ya da ‘tedhiş’ bir toplum için alışılmış, yaşam biçimi haline gelmiş bir vakaya dönüştüyse vay o toplumun haline...

Peki, bunu kim yapar?

Kötüler yapar.

Evet, muhalefet saflarında da pek çok kötü vardır. Fakat iktidar kötüleri içinde barındıran kirli bir yapı olmanın ötesine geçmiş, ‘saf bir kötülük örgütlenmesi’ haline gelmiştir.

Ve bakın, şimdiden uyarmış olayım, Türkiye’nin mevcut hali sadece kendisi için değil, tüm bir insanlık için problem teşkil etmeye başlayacaktır.

Bu son dediğimi önümüzdeki süreçte çokça tartışacağız...

Bu yazı toplam 1847 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Hakan Gülseven Arşivi