Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

"Göçmen tamponu" planı tutar mı?

Türkiye’nin, Avrupa’dan aldığı para, daha doğrusu rüşvet karşılığı bir göçmen tampon bölgesi haline geldiğini biliyoruz. İtalya’nın "light-faşist" başbakanı Giorgia Meloni’nin Türkiye ziyaretiyle beraber işin suyu çıktı.

Avrupa’nın saygın haber kuruluşlarının da teyit ettiği üzere, görüşmelerde Libya’dan İtalya’ya göçmen geçişleri ile ilgili olarak "işbirliği" yapılması üzerine mutabakata varıldı.

Lakin Meloni’ye rehberlik görevi verilen İlber Ortaylı’nın bir yayında söyledikleri, konunun biraz daha çetrefilli olduğunu gösterdi: Ortaylı’nın ifadesine göre, Afrika’dan Avrupa’ya geçmek isteyen nüfusun da Türkiye’ye yönlendirilmesi gündemde.

Açıkçası böyle bir yönlendirmenin nasıl gerçekleşebileceği konusunda bir fikrim yok. Lakin gerisine inanırım. Ve tabii önüne gelenin parayı bastırıp Türkiye’ye bir şeyler yaptıracağını düşünmesi hakikaten çok mide bulandırıcı, o da işin bir diğer acı tarafı...

İKİ NEDENLİ GÖÇ

Bakın, önümüzdeki yıllar tüm dünyada büyük göç hareketleri yaşanacak. Bu hareketin iki temel sebebi var: Birincisi iklim değişimi; ikincisi, siyasi sebepler, savaş ve iç savaşlar.

Almanya’nın kabul ettiği son yasa da gösteriyor ki, Avrupalılar göçmenleri durdurmak ve sınır dışı etmek için yeni tedbirler geliştiriyor. Son kabul edilen yasa, “iltica etme hakkı olmadan Almanya’da yaşayan” göçmenleri sınır dışı etmenin önündeki yasal engelleri kaldırıyor.

Britanya da benzer bir yasal düzenleme yaptı.

Öyle ki, bu düzenlemeler, iki ülkede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 50 bin kadar kişinin sınır dışı edilme tehdidi altında yaşaması anlamına geliyor...

Yani Avrupalılar, önümüzdeki yıllarda artarak sürecek olan göç dalgasını fark ediyor, kendi meşreplerince buna dair önlemler alıyor.

Başka deyişle, emperyalist ülkeler, en başta da Avrupa, göçe yol açan sebepleri ortadan kaldırmak yerine, göçmenleri engellemeye, Türkiye gibi tamponlara hapsetmeye çabalıyor.

Peki Türkiye?

Vallahi Türkiye’yi yönetenlerde böyle bir "akıl" yok. Göç işini düşünen, planlayan, önlemler alan bir müessese ya da vizyon da yok. İktidardakiler sadece ceplerini doldurmaya odaklanmış, ülkeye sıcak para girişiyle ilgileniyorlar. Kaygılarının odağında, mevcut çarkı daha ne kadar döndürebilecekleri var.

ORTADAKİ CİDDİ SORUN

Türkiye’deki kayıtlı göçmen sayısı 5 milyona yaklaşıyor. Kayıtsızların tam olarak ne sayıya ulaştığını bilmek, takdir edersiniz ki imkan dahilinde değil. Yine de birkaç milyon olduklarını tahmin edebiliriz. Bu da en az 8-9 milyon civarında nüfus ediyor.

Bu kadar sayıda göçmen, üstelik sağlık ve iş güvenliği olmaksızın bir ülkeye doluşmuşsa ortada ciddi bir sorun var demektir. Üzerine bir de ırkçıların, yabancı düşmanlarının açık hedefi haline gelmiş olmalarını ekleyin... İnsani bir trajediden başka şey değil.

Türkiye ekonomisi de bu yükü kaldıramıyor. Evet, kayıtlı işçi çalıştırıp vergi ödemek istemeyen ve köle emeğine yönelip kaçak göçmen çalıştıran işletmeler çok mutlu. Lakin gerisi hakikaten trajedi.

Hatırlayın, geçtiğimiz Kasım ayında Zonguldak’taki kaçak bir maden ocağında çalışırken hayatını kaybeden Afgan işçi Vezir Muhammed Nurtani’nin yakılmış cesedi bulunmuştu. Patronlarının yakıp araziye attığı belirlendi.

Kaçırılan ve ailelerinden fidye istenen, çetelerin eline geçip fuhşa sürüklenen, organları alınan niceleri var. Türkiye tüm bu tezgahlar için muazzam olanaklar sunuyor. Neredeyse tüm insan kaçakçılığı operasyonlarında çetelerden polisler de çıkıyor. Ankara’da 2022’de yapılan bir operasyonda, fuhuş ve insan kaçakçılığı çetesinin lideri polis çıktı!

BU İŞİN ÇÖZÜMÜ...

Toplumsal olarak korkunç bir yozlaşma yaşayan, kanunun tanınmadığı, Yargı’nın "sahibinin sesi" haline geldiği bir ülkede hiç kuşkusuz en savunmasız topluluk nizami olmayan göçmenlerdir. Başlarına her şey gelebilir.

İnsan haklarına "fevkalade duyarlı" Avrupa, bunu bile bile Türkiye’yi daha da leş gibi bir tampon bölge haline getirecek adımlar atıyor. Üstelik, Tayyip Erdoğan’ın "sınırları açma" şantajına teslim olarak onu siyasi bakımdan da fiilen destekliyorlar.

Öte yandan ortada pis bir ikiyüzlülük de var: Türkiye’yi her bakımdan yozlaşan ve yoksullaşan bir tampon bölge haline sürüklerken, ortalama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize vermeyi neredeyse imkansız hale getiriyorlar. Lakin başta hekimler olmak üzere Türkiye’nin kalifiye insan kaynağına kapıları sonuna kadar açıyorlar. Türkiye’yi içi boş bir çöplüğe çevirme niyetindeler.

Evet, çöplük...

Göçmenlerle ilgili süreç tıpkı çöpleri Türkiye’ye yollama vakası gibi işliyor. Malum, Avrupa’dan pek çok ülke tehlikeli atıklarını, özellikle plastik çöplerini, hesapta "geri dönüşüm" için Türkiye’ye "ihraç ediyor". Tabii bunların geri dönüşümü zahmetli ve pahalı bir iş; bizim vatan hainleri çöpleri yakarak, hatta yakmadan doğaya boca ediyor.

Yalnız şunu belirteyim: Bizdeki yozlaşma ile Avrupa’daki ahmaklık atbaşı gidiyor. Yanı başında bir tampon bölge yaratıp burayı çöplüğe ve göçmen toplama kampına dönüştürürsen, kaçınılmaz olarak çöplükten yükselen kokuyu hisseder, sokaklarından senin kentlerine sızan lümpenlere cüzdanını kaptırırsın. Bu leş gibi serseri yatağından seken kurşunlar sana da isabet eder.

Bu işin çözümü yoksul ülkelerde göçü zorunlu kılan koşulları ortadan kaldırmaktır ama emperyalist ülkeler zaten o ülkeleri iliklerine kadar sömürüp yoksulluğu yeniden ve yeniden ürettikleri için emperyalisttir...

Bu yazı toplam 3614 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Gülseven Arşivi