İkiyüzlülük mevsimi...
Malumunuz, geçen hafta ‘Filistinli teröristler’i lanetlemek pek bir revaçtaydı. Şimdi iklim değişti, lanetlemeciler artık biraz kararsız, tabii pek çoğu sessiz de...
Hamas’ın işgal altındaki Filistin topraklarına düzenlediği harekatın ardından infiale kapılan ve hemen ‘Filistinli teröristler’in ‘vahşet’i lafzını pervasızca kullanan herkes, hakiki terörizmin İsrail devleti eliyle nasıl yürütüldüğünü görmeye başladı.
Evet, İsrail binlerce sivili fosfor bombalarıyla öldürüyor. Morglarda yer yok, çocuk cesetleri dondurma kamyonlarında! Gazze’yi insansızlaştırmayı, hiç kuşkusuz ardından ilhak etmeyi planlıyorlar.
Bunun nasıl olacağını öngörüyorlar, birazdan ele alırız.
Önce ‘ikiyüzlülük mevsimi’nden söz edelim...
"FİLİSTİNİLİLER DE HAK EDİYOR"
Zira hem Türkiye’de, hem dünyada korkunç bir ikiyüzlülükle karşı karşıyayız.
Her şeyi açık konuşmak lazım; Türkiye’de son yıllarda milyonlarca göçmenin ülkeye akışından sonra genel olarak ‘Araplar’a, İslami akımların ülke kaderinde etkili olduğu ülke vatandaşlarına yönelik bir önyargı gelişti. Onyıllardır ağır zulüm altında yaşayan Filistinliler de bundan nasibini alıyor.
Bir ‘elit’ tipi, “Filistinliler de hak ediyor” genel kabulünü alenen dillendiriyor. İşgal edilmiş topraklarını savunmaya çalışan, İsrail’in zulmüne direnen koca bir halkın direnişten vazgeçmesini, aşağılanmayı kabul ederek toplama kamplarında, ‘rezervasyon’ alanlarında ‘uslu uslu’ oturmasını bekliyorlar!
İstanbul işgal altındayken dağa çıkan Yörük Ali Efe’ye, Çerkes Ethem Bey’e, tabii Mustafa Kemal Paşa’ya rahatsız edici birer ayrıntı gibi bakan İstanbul asilzadelerini hatırlayın...
Neymiş, “Hamas İslamcı”ymış... Maraş’ta Fransız işgaline karşı direnişi başlatan Sütçü İmam neciydi? Ya da esas adı Molla Memed olan Antep’in Kuvayı Milliye şehidi Karayılan’ın, asker olmadan evvel köy imamlığı yaptığını bilir misiniz?
Kuvayı Milliye saflarında böyle binlercesini bulursunuz. Evet, vatanları kadar dinlerini de savunuyorlardı. Hem de İstanbul’da işgalcilere vatan peşkeş çeken Halife’ye rağmen! Dahası, karşıda mazlumlar değil emperyalistler ve işgalciler varken dinini savunmak üzere savaşmak meşrudur. Filistin’de Mescidi Aksa için savaşmak meşrudur.
Neci olursa olsun, ideolojik besin kaynağından bağımsız olarak, Hamas bugün Filistin halkının haklı davası için bir savaş yürütüyor. Dünyanın en büyük savaş makinelerinden birinin karşısında neredeyse ‘çakaralmaz’larla direniyorlar.
Rehine almışlar... Filistin topraklarında işgalci olarak bulunan ve şimdi neredeyse tamamı silah altına girmiş ‘sivil’ler arasından alınan rehinelerden söz ediyoruz!
Yine İstiklal Harbi’ne dönelim mi? Dönelim...
Kuvayı Milliye bir ölüm kalım savaşı veriyordu. Savaş sırasında Kuvayı Milliye’ye yardım etmeyen; kurtuluş savaşına, direnişe karşı propaganda yapan herkes Kuvayı Milliye’nin hedefi oldu. İçlerinden idam edilenler de...
Tarihin sayfalarını bir karıştırın, İstiklal Harbi sırasında Kuvayı Milliye’nin intikamından korkup İstanbul’a kaçan ve dilekçe yazıp Saray’dan para isteyen dünya kadar işbirlikçiye rastlarsınız.
Adana’da yayınlanan Ferda Gazetesi’nin başyazarı ve eski Kozan mebusu Ali Hilmi hakkında gıyabi idam hükmü verilmişti, o da soluğu İstanbul’da alıp Saray’a kapılanmak için dilekçe yazdı.
Bunun gibi pek çok örnek var.
Anadolu direnişi, her yerde Vahdettinci, dolayısıyla İngilizci eşrafın para ve ziynet eşyalarına el koydu. Kaçabilenler İstanbul’da Saray’ın himayesine sığındı. Arşivler bunların Saray’a verdikleri dilekçelerle dolu...
"TOPRAKLARINI SATMASALARMIŞ!..."
Filistin direnişine karşı geliştirilen bir başka argüman var; diyorlar ki, “Topraklarını satmasalarmış!..”
Bu argüman çift yönlü bir cehaleti içeriyor.
Birincisi, İsrailli yerleşimciler satın alınmış topraklarda yaşamıyor, el konmuş Filistin mülklerini işgal ediyorlar. Topraklarına, evlerine sokulmayan Filistinlilerin o mülkleri üzerinde, ellerinde ‘Uzi’lerle, Filistinli öldürerek kendilerine kanlı bir gelecek kuruyorlar.
İkincisi, Siyonizmin doğduğu yıllarda Filistin’deki ilk büyük toprak satışları, yerel ahalinin ağır vergi borçlarını ödeyememesi neticesinde mezat yoluyla II. Abdülhamid tarafından yapılmıştı. Siyonistler bu yolla Avrupa’daki zengin Yahudilerden topladıkları paralarla dev topraklar satın almıştı.
Zaten Beyrut’ta ya da Batı’da yaşayan Filistinli büyük toprak sahiplerinin sattığı topraklar da vardır ve elbet Siyonist saldırılar nedeniyle canından bezen mazlum Filistinlilerin başka ülkelerde kendilerine yeni bir gelecek kurmak için sattığı topraklar da.
Ama hepsini geçtim, Türkiye’deki bu “Topraklarını satmasalarmış” ikiyüzlülüğünün en katlanılmaz tarafı ne biliyor musunuz?
AKP’li yıllarda kamuya ait bütün iktisadi işletmeler, limanlar, madenler, hatta dereler satıldı. Artık elde bir şey kalmadı. Şimdi kamuya ait bütün araziler, dağ, taş satılıyor. Çoğunu yabancılar aldı, alıyor. Kimse de ağzını açıp bir şey demiyor.
Yarın size de birileri çıkıp, “Satmasaydınız” diyebilir, şimdiden uyarmış olayım...
Buraya kadar ‘sivil’ ikiyüzlülüklere örnekler vermeye çalıştım.
Bir de devlet ikiyüzlülüğü var.
Türkiye bu konuda şampiyonluğa namzettir.
İç siyasette Filistin meselesini alabildiğine istismar eden AKP iktidarı İsrail’le iktisadi ve siyasi ilişkilerini kesemiyor. Bir Kolombiya kadar olamıyorlar. Bu mevzu herkesin malumu, o yüzden fazla uzatmanın alemi yok.
‘Arap dünyası’ tabir edilen ülkeler bütününde de herkes kendi dengesini kolluyor. Önden atıp tutanlar arka kapıdan Siyonistlerle tokalaşıyor.
İsrail’le bir çeşit savaş halinde olan Lübnan Hizbullah’ı bile şu sıralar üç maymunu oynuyor. Zira Gazze’yle mezhepler tutmuyor!
Benzer biçimde İran, Filistin’e manipüle edebileceği kadar destek oluyor.
Öte yandan, İsrail’de rüzgar esse binlerce kilometre ötede hapşırmaya başlayan Batı emperyalistleri, alenen savaş suçları işleyen Siyonistlere kibarca bile olsa laf etmiyor, ettirtmiyor.
Misal, bakın Almanya’ya... Filistin’e destek gösterileri yasaklanıyor. Filistin bayrağına bile tahammülleri yok. Nazilerin günahlarını bahane eden bir ‘antisemitizm’ duyarlılığı müsameresi dönüyor ama esas mesele İsrail’in Batı emperyalizmiyle kader birliği...
Keza Britanya ve Fransa...
Büyük bir insani trajedi yaşayan Filistin’e sırtlarını dönüyor, Siyonistlerin sırtını sıvazlıyorlar.
ABD’yi hiç saymıyorum bile...
Mide bulandırıcı bir ikiyüzlülük bütün dünyayı sarmış vaziyette. Ve açık konuşmak gerekirse, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere hiçbir devletler-arası kuruluşun insaniyet namına kılını kıpırdatabilecek potansiyelde olmadığı her gün bir kez daha idrak ediliyor.
Ya, insaniyet...
İnsaniyet Gazze Şeridi’ne geçemiyor. Çok ağır bir bilançoyla karşılaşabiliriz. Büyük bir katliamın eşiğindeyiz.
Bakın, Gazze Şeridi’nde yaşayan nüfus konusunda 2,3 milyona kadar çeşitlenen rakamlar veriliyor.
İsrail, orada yaşayan en iyi ihtimalle 2 milyona yakın insanın bölgeyi terk etmesi, aksi takdirde öldürülecekleri uyarısında bulunuyor. Bu arada boş durmuyor, öldürüyor da.
Şimdiye kadar işgal ettikleri topraklar yetmiyor, daha fazla Filistinliyi vatansızlaştırmak istiyorlar.
2 milyonun üzerinde insanı bombalaya bombalaya güneydeki Refah sınır kapısından Mısır’ın Sina Çölü’ne sürmeyi planlıyorlar.
Evet, Gazze’nin her tarafı bombalanıyor. 50 bin hamile, daha fazla bebekli kadın temel sağlık hizmetlerinden yoksun. Yüzbinlerce çocuk ölüm tehdidi altında. Elektrik, su, ekmek yok...
Karl Marx’ın sözünü hatırlatmak için daha uygun bir zaman olabilir mi, bilmiyorum. Şöyle diyordu:
“Öküz olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen yeterlidir.”