Almanya, Türkiye’den de CD alabilir

Almanya, Türkiye’den de CD alabilir

Herkes Bilgi Transferi Anlaşması’nı tartışıyor ama Almanya isterse Türkiye’de sıradan bir tapu veya banka memurundan sosyal yardım alanların malvarlığı dökümünü alabilir.

OKTAN ERDİKMEN - 1 Ocak 2018 itibariyle yürürlüğe giren Otomatik Bilgi Transferi Anlaşması ile ilgili büyük bir bilgi kirliliği var. Bu konuda bazıları, Avrupa ülkelerinde sosyal yardım alanların nesi var nesi yoksa ortaya dökülecek fikrini savunurken, AKP milletvekilleri de Türkiye’de mal mülk sahibi olanların hiçbir şekilde açıklanmayacağını söylüyorlar.

Yeni düzenleme Resmi Gazete’de yayımlandı ancak Türkiye’nin bu anlaşmayı ‘çekincelerle’ imzaladığının altı çizildi. AKP hükümeti, yurt dışında yaşadığı ülkeden yalan beyanla, sahtekarlıkla yardım alanları korumak istiyor. 

Hatta Mustafa Yeneroğlu vatandaşlara bu konuda bir taktik bile verdi ve Türkiye’de hesap açtırırken, yurt dışı değil de Türkiye adresi göstermeleri durumunda sorun yaşanmayacağını söyledi.

Sosyal yardım alan Türkler, Erdoğan’ın Avrupa ülkelerini hedef tahtasına koymasının ardından tartışma konusu haline gelmişti. Belçika’da bazı Türklerin e-devlet şifreleri istenmiş, başkonsolosluk şifrelerin verilmemesi yönünde açıklama yapmıştı.

AKP hükümeti, bazı vatandaşların yasa dışı olarak sosyal yardım aldığını biliyor, bu paranın bir kısmı ülke ekonomisine katıldığı için teşvik ediyor, buna devam edilmesi için her türlü garantiyi veriyor.

Oysa burada gözden kaçan önemli bir nokta var. O da hiçbir Türk vatandaşının hiçbir bilgisinin zaten güvende olmadığı ve bunların ortaya çıkarılması için özel bir anlaşmaya falan da ihtiyaç duyulmadığı.

‘İsviçre CD’si örneği var’

Almanya 2010 yılında İsviçre'deki bir bankada sırdaş hesap açtırıp vergi kaçıran 100 bin vatandaşının bilgilerini satın almıştı. içerisinde 400 milyon avroluk bilgiler bulunan bu CD için toplam 2,5 milyon avro ödenmişti.

CD’nin satın alınmasının ardından, çok sayıda Alman kendisini maliyeye ihbar ederek, İsviçre’deki hesabını itiraf etti ve az bir cezayla kurtulmaya çalıştı.

Merkel, CD’nin alınmasını Almanya’nın çıkarına diyerek onaylamıştı.

Türkiye’de de kimin nesi var nesi yoksa tek bir tuşla e-devletten görülebiliyor. Tapuda çalışan sıradan bir memur, hangi gurbetçinin kaç tane evi olduğunu görebilir. Herhangi bir bankanın herhangi bir şubesinde çalışan bir kişi, bankada kimin kaç lira hesabı olduğunun dökümünü verebilir.

Almanya bu bankaları para cezasıyla tehdit etse, emin olur bankalar kendileri bile getirir listeyi verirler.

Yani İsviçre örneğinde olduğu gibi, Almanya istese bu bilgilere çoktan ulaşırdı.

Ancak söz konusu malvarlığı İsviçre’deki kadar yüksek olmadığı için, buna gerek duyulmadı.

Ayrıca bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmaması, bundan sonra yapılmayacağı anlamına da gelmez.

Dolayısıyla yaşadığı ülkede sosyal yardım alanlara tavsiyem, bunu gerçekten ihtiyaç duymaları halinde yapmalarıdır. İsviçre’de gizli hesabı olanlar da, vergi ödeyenleri enayi yerine koyuyorlardı. Ancak oyunun sonunda kaybeden kendileri oldu.

İşin ahlaki boyutu

Bütün bunlar tartışılırken, yaşadığı ülkeyi dolandırıp mal mülk sahibi olmanın ahlaki boyutu çok fazla gündeme gelmiyor. En muhafazakar gazetelerden, en solcu yayın organlarına kadar, hükümetin gurbetçiyi ateşe attığı eleştirisi yapılıyor. Hükümet yetkilileri ise bu bilgileri asla vermeyeceklerini ve Avrupa’yı dolandırmaya tam gaz devam edilebileceğini söylüyorlar.

Bir arkadaşım bu konuda beni haksızlık yapmakla suçladı ve vergi kaçakçıları milyarları götürürken, sıradan vatandaşın köyde babasından kalan evin hesabını yaptığımı söyledi.

Oysa birilerini haksız kazanç elde etmesi, diğerlerinin de bunu yapabileceği anlamına gelmemeli. 

Darwin 1870 yılında türlerin kökenini yazdı. Bu dünyada ancak güçlü olanların ve düzene uyum sağlayabilenlerin hayatta kalabildiğini ortaya koydu.

Bazıları, bunu ne pahasına olursa olsun yapmayı kendilerinde hak görüyor. Ondan sonra da çıkıp az sayıdaki dürüst insanı düzeni bozmakla suçluyorlar. 

Dünya kanunu, güçlünün güçsüzün elindekini ne pahasına olursa olsun alması yönünde işliyor. Zaten savaşların temel nedeni de bu.

Bazıları da doğru bildiğini söylemeye ve hırsızı, uğursuzu, haksızı kollayan bu düzeni bozmakla suçlanmaya devam ediyor.

Oysa meseleye biraz yukarıdan baktığımızda, asıl bozuk olanın bu düzenin kendisinin ve destekçilerinin olduğunu net bir şekilde görüyoruz.

Dolayısıyla, her koşulda doğrunun yanında olmalıyız.

Canımız pahasına da olsa...

Oktan Erdikmen'in diğer yazılarını okumak için tıklayınız.

 

HABERE YORUM KAT
1 Yorum