Bayramlar gurbetin en zor zamanları

Bayramlar gurbetin en zor zamanları

Herkesin bayramı kutlu olsun. Ailesinden, ülkesinden ve sevdiklerinden ayrı olduğu için bugünü buruk geçiren, birçoğu çalışmak zorunda kalan ve bayramlaşmak üzere mesainin bitmesini bekleyen gurbetçilerin bayramı ise iki kere kutlu olsun.

OKTAN ERDİKMEN - Bayramlar gurbette olanların, ailelerinden ve sevdiklerinden uzakta yaşamanın acısını en çok hissettikleri günler.

Bugün yurt dışında yaşayan milyonlarca insanımız çalışmak zorunda.

Birçoğu, tanıdık birini görüp bayramını kutlamak için mesainin bitmesini bekliyor. Gün içerisindeki molalarda Türkiye’deki akrabaları arıyor.

Eşin dostun sosyal medyada paylaştığı mutlu fotoğraflara bakıyor. Telefon görüşmelerinde arkadan gelen kahkaha seslerine imreniyor.

Bayram ziyaretinde telefonunu açan insanlar, “Teyzen de burada, dayın da burada, filanca da burada” diye mutlu mesut anlatıyorlar.

Hemen hepsi, 3-5 ayda bir, o da bilet fiyatlarının pahalılığı nedeniyle gidebilirse gittiği memlekette, yan komşunun daha düne kadar parkta oynayan oğlunun, kızının evin yeni çocuğuymuşçasına, her türlü ayrıntıya kendinden daha vakıf olmasına şaşıyor.

En yakın cami onlarca kilometre uzakta olduğundan, bayram namazına da gidemiyor.

Yüz binlerce insan, ‘Bayramın kutlu olsun’ diyebileceği tek bir kişiyi bile görmeden, internetten kartlar paylaşarak günü geçiriyor.

İnsan hayattan beklediği şeyin ne olduğunu en çok bugünlerde sorguluyor.

Gelişmiş, kalkınmış bir ülkede, en güzel hastanelere gidip, en güzel okullarda okumak ama sevdiklerinden, ülkenden binlerce kilometre uzakta olmak mı?

Hiçbir şeyin garantisinin olmadığı ama yine de hiç aç kalmadığın, yere düşsen bir su verenin, elinden tutanın bulunacağı, bayramda seyranda kapı zilinin susmayacağı kendi memleketinde yaşamak mı?

Biz en azından çocukken, kapının önünde oyun oynayabilen, komşunun kapısını teklifsiz çalabilen, bakkaldan veresiye gazoz alabilen şanslı bir nesiliz.

Bizim zamanımızda okulda, camide belki dayak vardı ancak kimse kimseyi taciz etmiyor, kimse de kimseden şüphe duymuyordu.

Bazılarımız Türkiye’deki o güzel günleri hiç yaşayamadı.

Gurbette doğdu, gurbette büyüdü. Yine de hiç yaşamadığı o güzel günlere özlem duyuyor.

Elbette bu anlattıklarım yurt dışında yaşayan herkes için geçerli değil.

Özellikle gençlerin bir kısmı Türk televizyonlarını izleyip, hafta sonu İstanbul’a eğlenmeye gidecek kadar Türkiye odaklı yaşarken, bir kısmı yılda sadece birkaç gün Türkçe konuşuyor.

Bugün, yurt dışındaki insanlarımız da, Türkiye’deki hükümet de, bu gerçekleri görmeden, yapay tanım tartışmalarıyla kısıtlı kalıyor.

İnsanların mutlu olmalarını sağlayamadığınız sürece, onlara “Büyük Türk Diasporası” da deseniz, “Gurbetçi” diye de hitap etseniz, çok fazla bir şeyi değiştiremezsiniz.

Siyasetçiler, yurt dışında yaşayan insanların gerçekten mutlu olmalarını istiyorlarsa, onları birbirine daha fazla düşman etmeden, sadece insan olarak görseler yeter.

Zira dünyadaki isimler ve sıfatlar sandığımız kadar önemli değil.

Her gün üzerinde yürüdüğümüz caddeler, adlarını eski devirlerin en önemli şairlerinden, yazarlarından, askerlerinden alıyor. Bugün dünyanın bu en büyük şehirlerindeki en büyük caddelere isimleri verilecek kadar büyük işler yapan insanların adlarını, kimse hatırlamıyor.

Yarın da Merkel’ı, Erdoğan’ı, Trump’ı falan kimse ama kimse hatırlamayacak.

On bin yıl öncesinden bize kalan, Arjantin’deki bir mağaraya bırakılmış birkaç el izinden başka bir şey değil.

On bin yıl sonraya bizden kalacak olan da, çok farklı bir şey olmayacak.

Dolayısıyla, hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan meseleler nedeniyle birbirimizi kırmaya, sevdiklerimizden ayrı kalmaya, düşmanlık yapmaya ve kin gütmeye gerek yok.

Bugün bayram. Birbirimizi ‘vatan haini’ ilan etmeye yarın devam ederiz.

Hepinizin bayramını kutluyorum.

Ülkesinden, ailesinden, sevdiklerinden ayrı olarak, buruk bir bayram sevinci yaşayan gurbetçilerimizin bayramını ise iki kere kutluyorum.

Oktan Erdikmen'in diğer yazılarını okumak için lütfen tıklayınız.

HABERE YORUM KAT
2 Yorum