Avrupa basınındaki Türk düşmanlığı

Avrupa basınındaki Türk düşmanlığı

Avrupa'da yayımlanan gazeteler, "Türk öldürdü, Türk dövdü, Türk gasp etti" diye manşet atmaya bayılıyor ancak suç işleyen Alman, Fransız, İngiliz olduğunda etnik köken konusuna hiç girmiyorlar.

OKTAN ERDİKMEN - Avrupa basınının Türklere ve Müslümanlara karşı önyargılı bir tutum içerisinde olduğu, bilimsel araştırmalarla defalarca ispatlandı. Alman basınının yanı sıra, özellikle Avusturya ve İsviçre gazeteleri, suça karışan Türk kökenli biri olursa, bunu hemen manşette belirtiyorlar.

Türkler iyi bir şeyle haber olduklarında ise Türk oldukları kimsenin aklına gelmiyor.

Yazının altında ekran görüntüleri de bulunan haberlerde sunulan Türk imajına lütfen dikkatle bakın:

- Anaokulu önünde genç anneye şiddet uygulayan Türk

- Kadınları yaralayan Türk

- Oğlunun sınıf arkadaşını boğazlayan Türk

- İki kadınla birlikte yaşayan Türk

Bu haberleri yazanlar, kadına şiddet, adam yaralama, iki kadınla yaşama gibi fiillerin Türklere yakışacağını düşünmüş olmalılar ki, zanlının etnik kökenini manşete taşımışlar. Bu suçları işleyen bir Alman, Fransız, Amerikalı, Japon veya Ugandalı olsaydı, manşetler bu şekilde olmayacak, “Şiddet uygulayan kişiden” bahsedilecekti.

Örneğin bir Alman cinayet işlediğinde “Alman öldürdü” veya hırsızlık yaptığında “Alman çaldı” denilmiyor. Türkler başarılarıyla haber olduklarında ise kimse onların Türk olduklarını hatırlamıyor.

Ancak olumsuz haberin öznesi Türk olunca, bu gereksiz bilgi manşetten verilebiliyor.

Rolf Dobelli, insanlarda oluşan algının hatalara neden olabileceğini gösterirken şu örneği veriyor:

Markus, Mozart dinlemeyi seven, zayıf ve gözlüklü bir adamdır.

a) Markus bir kamyon şoförüdür

b) Markus Frankfurt’ta edebiyat profesörüdür*

Almanya’da kamyon şoförlerinin sayısı, Frankfurt’taki edebiyat profesörlerinden kat be kat fazla olmasına rağmen, insanların çoğu bu soru karşısında ikinci şıkkı seçiyor çünkü algıları o yönde.

Birinci seçeneğin doğru çıkma ihtimali çok daha fazla olmasına rağmen, Mozart dinlemek ve gözlük takmak edebiyat profesörünü çağrıştırdığı için, insanlar ikinci seçeneği tercih ediyor.

Aynı şekilde kadına şiddet, cinayet, hırsızlık haberlerinde de Almanlardan önce Türkler ve diğer yabancılar akla geliyor.

Bunda yabancıları sürekli olumsuz ifadelerle çerçeveleyerek yansıtan basının ve ırkçı ideologların büyük payı var.

Avrupa televizyonlarındaki filmlerde ve dizilerde, dönerci kardeş, işsiz ağabey, ablasını bıçaklayan kardeş, temizlikçi teyze kızı, terzi hala oğlu dünya kadar ancak üst düzey Türk yönetici görmeniz çok zor.

Sarrazin, Pirinççi ve Abdel-Samad gibi yazarlar da, bütün kötü olaylardan göçmenlerin sorumlu tutulması gerektiğine yönelik çıkarım yapılabilecek ifadeler kullanıyorlar. Bütün bunların sonucu olarak, toplumdaki Türk ve Müslüman karşıtı eylemler artıyor. Bu eylemlerde fail yakalanabilirse, bireysel cezalar veriliyor ancak topluma asıl nefret tohumlarını eken teorisyenler bu suçtan dolayı ceza almıyorlar.

Bu durum, ihmal yanılgısı olarak tanımlayabileceğimiz bir düşünce hatasıdır.

İnsan birine arabayla çarpıp öldürebilir veya başkasının çarptığı bir kişiye yardım etmeyerek ölümüne neden olabilir.

Her iki olayda da sonuç kişinin ölümüne neden olmaktır ancak ikincisinde çok daha az vicdan azabı duyulur.

Irkçı teorisyenler de ne kadar acı olaylara neden olduklarının farkında değiller.

Oysa çoğulcu ve demokrat bir Avrupa toplumu için en büyük tehlike, akademide, edebiyatta, basında kümelenen ve sıradan insanları sıradan insanlara durduk yerde düşman eden bu ırkçı teorisyenlerdir.

* Klar denken, klug handeln, Carl Hanser Verlag, 2015.

1.png 2-001.png3.png4.png

HABERE YORUM KAT
4 Yorum