Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

2025 kehanetleri...

2025 kehanetleri...

Bundan bir yılı aşkın bir süre önce 2024 Kehanetleri başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Müsaadenizle o ‘kehanet’leri kısaca hatırlayalım, sonra 2025’e bakalım...

2024 için şu kehanet var:

“Memlekette gerilim çok arttı ve giderek daha da artacak. Yerel seçimlere kadar, tabiri caizse, bir ‘karşıdevrimci terör dönemi’ yaşanacak. Muhalefeti yıldıra yıldıra, itip kakarak, bezdirerek 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek yerel seçimlerden mümkün olan en büyük başarıyla çıkmaya çalışacaklar.

Peki, sonra ne olacak?

Baskı daha da artacak. Sıra yeni anayasaya gelecek. Bildiğimiz manada ‘cumhuriyet’in sonuna zaten geldik, işin göstermelik kısmını da bitirecekler.

Plan budur...”

Eh, durum tam da böyle gelişti. Ve bütün provokasyonlara rağmen yerel seçimlerde umduğunu bulamayan iktidar, gerek ekonomik gerek politik saldırılarını artırdı.

Artık iyice pervasızlar. Anayasa, yasa falan tanımıyorlar. Muhalefeti ve halkı alenen tehdit ediyorlar. İbretlik gözaltılar ve tutuklamalara tanık oluyoruz...

Ve bu kadar değil... Geçen yıl için başka tespitler de vardı:

“İktidarın makbul ‘futbol adamı’ Fatih Terim’in ‘felsefe’si siyasete yön veriyor: ‘Taktik maktik yok! Bam bam bam!’

İktidarı, Yargı’yı, silahı, lümpen sokak süprüntülerini elinde tutanlar, aklıselim kim varsa onlara girişe girişe, sindire sindire ülkenin geleceğine el koymak istiyor.

...

Türkiye Cumhuriyeti, Arabistan çöllerinde kepaze edilmektedir. Vatandaşlığı satılıktır. Pek çok ülke bize vize bile vermemektedir. Dünyanın iti kopuğu ise topraklarımıza doluşmaktadır. Çocuklarımız uyuşturucunun, fuhşun, hırsızlığın, cinayetin kol gezdiği bir atmosferde büyümektedir. Çocuklara tecavüz edilmekte, kadınlar sokak ortasında doğranmaktadır. Ve açlık başlamıştır. Anneler, babalar çocuklarını doyuramadıkları için intihar etmektedir.

Ve biz toplum olarak bir avuç arsızı doyuramıyoruz...”

Bu yazılanlar da bir yıl içinde daha da perçinlendi.

‘2024 kehanetleri, “İşin şakası yok. Karşıdevrim tamama eriyor” diye bitiyordu; görünen o ki, şu an nihai hesaplaşmaya doğru ilerliyoruz...

Hesaplaşma, ne hesaplaşması?

AKP iktidarı, ideolojik olarak Osmanlı’dan bakiye kalan ve bir türlü kökü kazınamayan karşıdevrimci tarikatların cumhuriyete olan hıncının taşıyıcısıdır. Hesaplaşmanın fikri yanı özetle bu.

22 yılı aşkın iktidarı boyunca AKP, müstakil yanı iyice aşınmış ve emperyalizme göbekten bağlı hale gelmiş olan cumhuriyetin geri kalan tüm cumhuriyet vasıflarını yok etti. Bir saray inşa ederek Anayasa’yı, kanunları, anayasal kurumları o sarayın kapısına bağladı. Artık Saray’ın keyfince yönetilen, hiçbir denetimi, dizgini kalmayan bir devlet mekanizmasından söz ediyoruz.

Elbette inanılmaz boyutlara ulaşan yağma artarak devam ediyor. AKP büyük yağmacılar aracılığıyla dev bir servet birikimi yaratırken, parti teşkilatı ve tarikatlar eliyle yaydığı sadakalarla bir ‘besin zinciri’ oluşturdu. Dini ideolojiyle desteklenen bu besin zinciri, iktidarın hâlâ hayretle karşılanan kitle desteğinin ana kaynağıdır. Sadakaya tamah ederek iktidara kul olan sefil bir yığından söz ediyoruz.

Elbette devlet içindeki ayrıcalıklarını büyüten küçük ortak MHP’nin ya da bir kısım imtiyaza sahip irili ufaklı gerici siyasal örgütlenmelerin desteğini unutmamak gerekir. Böylelikle, toplumsal kutuplaşmada, ne yaparsa yapsın mubah sayılan bir iktidar kütlesi ile, her an daha büyük baskılara ve aşağılanmaya maruz kalan geniş muhalif toplumsal kesimler arasındaki yarılma derinleşiyor.

İktidar yandaşları şımarık bir cüretle ‘diğerleri’ne saldırıyor. İktidarın en tepesinden başlayarak ayak takımına kadar uzanan bir tehdit dili genelleşiyor...

Bu durumda, öyle görünüyor ki, 2025 yılı daha keskin bir siyasal ve toplumsal muharebe yılı olacak.

Temel eğilimleri şöyle özetleyebiliriz:

Mevcut iktisadi kriz sürecine iktidarın yanıtı, yoksulların ve emekçilerin sırtına daha fazla yük bindirmektir. Sefalet genelleşti, bu yıl daha da derinleşecektir.

Derinleşen sefalete karşı gelişen tepki serbest bırakılamaz; baskıyı artırmak, halkın sesini kısmak, emekçilerin her türlü mücadelesini ezmek dışında bir seçenekleri yok. Dolayısıyla bu yıl bir zorbalık ve saldırı yılıdır.

Yılın ilk ayı itibarıyla suni gündemlere ve ibretlik cezalandırmalara tanık olduk. Üstelik gündemi ideolojik saflaşmalara çekmenin, suni ‘düşmanlar’ yaratarak bunları yandaşlarına linç ettirmenin, gündemi sürekli saptırmanın iktidar açısından hayli kullanışlı olduğu görüldü. Bunlar artarak devam edecektir. Uzun bir ‘provokasyon mevsimi’nden söz edebiliriz.

Elbette fiili durumu hukuki bir çerçeveye kavuşturma, başka deyişle saray monarşisini anayasal kılıfa sokma girişimlerinin süreceğini vurgulamak gerekir. Bu da bir diğer muharebe alanıdır. Meclis’te çoğunluk sağlamak için ‘vekil satın almalar’ da, belediyelere el koymalar da devam edecektir.

Muhalefete destek veren tüm kitle örgütleri ve sendikalar da hedeftedir.

Öte yandan, hem bölgesel olarak ABD-Avrupa-İsrail planına uyarlanmak için, hem de bu süreci Kürt siyasal hareketini en azından tarafsızlaştırmada bir fırsat olarak kullanmak için çabalar sürecektir. Burası iktidarın yumuşak karnıdır. Özellikle Trump yönetiminin sorunu ele alma biçimi belirleyici olacaktır.

2025’in bir ‘muharebe yılı’ olacağını öngörüyorsak, muhalefetin basiretli davranıp davranmayacağı konusu da kritik bir önem kazanıyor. Ana muhalefet CHP’nin rolü de öyle...

CHP’de cumhurbaşkanı adaylığı etrafında bir cadı kazanı kaynıyor. Büyük bir mali güçle oluşturulan Ekrem İmamoğlu kumpanyası artık adaylık ihtirasını gizlemeye uğraşmıyor. Ve öyle görünüyor ki, İmamoğlu ülkeyi ‘normal’ bir parlamenter sisteme döndürmeyi değil, en az bir başkanlık dönemi Tayyip Erdoğan stiliyle yönetmeyi arzuluyor. Burası da muhalefetin yumuşak karnıdır. Zira İmamoğlu’nun ülkenin yeni sahibi olma ihtirası, bırakın tüm muhalefeti, CHP’nin bile yekpare hareket imkanlarını ortadan kaldırma potansiyeline sahiptir.

O halde, gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerine ‘sembolik cumhurbaşkanlığı’ ve parlamenter sisteme dönüş hedefleri açıkça ilan edilerek ve elbette bunun nasıl gerçekleşeceği bugünden izah edilerek ilerlenmelidir. Böylelikle cumhurbaşkanı adaylığı etrafında fırtına kopma riski azaltılabilir.

Tüm muhalefetin tek bir plan etrafında, basitçe mevcut ceberut iktidardan kurtulma hedefi etrafında kenetlenmesi gerekiyor. Herkes farklılığını ‘normalleşen’ ve nefes almaya başlayan bir ülkede tartışsın, kavgasını AKP iktidarının olmadığı bir Türkiye’de etsin... Böyle bir kenetlenme için de cumhurbaşkanı adaylığı önemsizleştirilsin.

Öte yandan, Türkiye’de ‘normal’ bir seçim olabilme ihtimali iyimser bir beklentidir. Bu gidişatla nizami bir seçim süreci hayaldir.

O halde esas olan, mevcut sefalet ve cinnet ortamının bütün yükünü çeken emekçilerin ve yoksulların mücadelelerini büyütmektir. Bu baskı ortamında emekçiler, özellikle de sanayi işçileri halkın önünü açabilecek en önemli güç olarak görünüyor. Yeter ki harekete geçmelerinin koşulları yaratılabilsin. Seçimler ancak emekçi mücadeleleriyle desteklendiği takdirde yeniden bir seçenek haline gelebilir.

Evet, 2025 de zor bir yıl olacak. Hem de çok zor.

Umut var mı?

Umut tükenmez de, umut etmek için önce çaba harcamak gerekiyor...

Bu yazı toplam 1085 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Gülseven Arşivi

Neo-Abdülhamid Devri... –II-

11 Ocak 2025 Cumartesi 14:28

Açılım mı, saçılım mı?

30 Aralık 2024 Pazartesi 09:20

Neo-Abdülhamid Devri... –I-

06 Aralık 2024 Cuma 10:54

Dinciliğin günah tarihi...

17 Nisan 2024 Çarşamba 09:01

İktidarın sırrı...

27 Mart 2024 Çarşamba 21:48

Gökhan Zan vakası...

20 Mart 2024 Çarşamba 15:33

"Üçüncü Savaş" senaryoları

07 Mart 2024 Perşembe 12:23

Bütün kötüler aynı yerde...

24 Şubat 2024 Cumartesi 13:46