Yeni başlayanlar için Almanya

Yeni başlayanlar için Almanya

ZEYNEP VON LEDEBUR - Acı vatan Almanya postlarımla zaten bir süredir Almanya hakkında yazıyordum ama bu biraz farklı olacak. Benim gibi Almanya’ya yeni taşınanlar...

ZEYNEP VON LEDEBUR - Acı vatan Almanya postlarımla zaten bir süredir Almanya hakkında yazıyordum ama bu biraz farklı olacak. Benim gibi Almanya’ya yeni taşınanlar için günlük hayat rehberi gibi olsun istedim. Sizin için de genel kültür olur. Yiyecek-İçecek: Alman ekmekleri çok meşhur. Meşhurluğunun sebebi çok lezzetli ve kaliteli ekmekler olmaları. Besin değerleri yüksek. Karatay bu ekmekleri yemeye izin verirdi bence. Brötchen denen küçük yuvarlak ekmekçikleri var, Almanlar sabah kahvaltılarında onları yerler. Bıçakla ortadan ikiye yatay bir şekilde keserler. Sonra mutlaka tereyağı sürer ondan sonra üzerine yumurta, reçel, peynir, sürme peynirler, salam vs artık canları ne istiyorsa onları koyar yerler. Genelde çatal bulunmaz kahvaltılarında. Herşeyi sürdükleri veya brötchen üzerine serdikleri için çatala ihtiyaç duymazlar. Omlet veya çırpılmış yumurta varsa sadece çatal kullanırlar. Genelde kahve içerler. Nadir de olsa çay içenler rooibos (roybuş) çayı içerler ki tadı siyah çaya benzese de kafein, tein vs olmadığındna çok sağlıklıdır. Ayrıca Almanya’da nane çayları Türkiye’dekilerden çok farklı. Ben ki nane çayından nefret ederdim burda sevdim. Nane ve papatya çayı karışıtırılıp içince muazzam bir lezzet oluyor. Alman çocukları nane papatya çayı ile büyüyorlar desek yalan olmaz. Almanlar menemenin hastası. Türk kahvaltılarını da çok seviyorlar. Hatta genel olarak Türk yemeklerine bayılıyorlar. Ben ki pek iddialı bir aşçı değilimdir ama gelen her Alman çok mutlu ayrılıyor evimizden :) Almanlar sadece öğle yemeğinde sıcak yemek yerler. Akşam yemeğinde Abenbrot denen akşam ekmeğini yerler. Sabah kahvaltısından farkı tatlı olmamasıdır. Brötchen yerine sadece normal dilim ekmek de olabilir. Yine salam, peynir vs falan var. Mesela ben Ale’nin ailesi ile ilk tanıştığım akşam yemekte şok olmuştum. O zamanlar tabi henüz İstanbul’da yaşıyor, bu işleri bilmiyordum. Şimdi saat 15:00-16:00 civarı Almanya’da kek ve kahve zamanıdır. Bunun haricinde ara öğün yemezler. Bak kahvaltı, sıcak öyle yemeği, kahve kek ve akşam ekmeği. Olay bu. Yalnız Alman pastalarının lezzetini tarif etmemin imkanı yok. Fırında da, evde de müthiş yapıyorlar. Ortalama bir Alman kadını keki bizim İstanbul’ın benim diyen pastacılarıyla yarışır. Biz de kahve kek saatinde gittiğimizden müthiş lezzetli bir çilekli tart ve kahve ile karşılandık. Öyle bizdeki gibi bin çeşit şey de yapılmaz. Ama koca tart ortaya konur, isteyen istediği kadar yer. Akşam yemeğinde şık bir sofrada çorba ile başladık. Ortada kapalı büyük bir tabak vardı. Ben hep onun içinden fırında pişmiş etli bir ana yemek çıkacak diye bekledim. Çorbanın üzerine herkes peynir ekmek yemeye başlayınca önce anlam veremedim. Ben az yiyeyim ana yemeğe yer kalsın derken baktım ki ana yemek falan yok. Olay bu :) Başka bir arkadaşım Alman eşinin annesinin kendisine kaç sosis yiyeceğini sormasına çok bozulmuş. Sonra alışılıyor tabi ama ziyan olmasın diye sanırım, zira savaştan sonra çok acılar çekilmiş, soruyorlar :) Bize ters ama burada durumlar bu. Yani istersen 10 tane ye kimse bir şey demez, pintilikten değil ama ziyan etme :) Doğum günü dışarıda kutlanıyorsa doğum günü sahibi hesabı öder. Gelenler çiçek, şarap vs getirir. Kıyafet falan ancak çok yakınların aldığı hediyeler. Pahalı hediye almazlar ve de beklemezler. Doğum günlerinde genelde pastaya mum konup üflenmez, istisna çocukların doğum günleridir. Çok şık bir restaurant değilse eğer, garson hesbı getirdiğinde birlikte mi ayrı ayrı mı diye sorar. Elinde fiş ve bir adet siyah cüzdan vardır. Hesabı bırakıp gitmez, o anda tahsil eder, siz de bahşişi katarak söylersiniz, mesela 15 Euro hesap geldiyse 17 alın lütfen dersiniz, o da teşekkür edip paranın üzerini verir. Yani öyle bizim aman kimse görmesin diye masa altında ödediğimiz hesaplara inat burda misafirinizin önünde olup biter herşey. Bir de sürekli Alman hesabı söz konusu değil. Özellikle sık görüştüğünüz insanlarla birbirinize kahve vs ısmarlarsınız ama Türkiye’deki gibi değil elbette ama bizim dışarından gördüğümüz kadar da kötü değiller bu konuda. Alman kadınları çok yemek yapmaz. Yaptıklarında da az ve öz yaparlar. Akşam yemeğinin sıcak yendiği durumlar da olur ama o zaman ya öğlen bir şey yemezler ya da sıcak yemek yemezler. Sofralarını çok güzel düzerler. Çok sadedir ama güzel gözükür. Gereksiz bir şey yoktur, süs olarak sadece mum ve belki çiçek vardır. Gümüş çok yaygındır. Kaliteli porselen ve gümüş çatal bıçak ve servis takımları, kristal bardaklar vardır. Bunların çoğu da aile yadigarıdır. Yani çok zengin olmayan ailelerde bile gümüş çatal bıçak setlerine rastalayabilirsiniz. Öyle sürekli mutafağa da gidip gelmezler, genelde herşey önceden hazırlanmıştır ve ana yemek fırında pişmektedir. Sofraya geçmeden önce önden prosecco ikram ederler. Prosecconun yanında aperatif bir şeyler olmaz genelde. Akşam yemeği sonrası güzel bir tatlı mutlaka ikram edilir. Noel zamanı yılın en güzel zamanıdır. Noel boyunca müthiş lezzetli ve kalorili noel kurabiyeleri ve çikolatalar evin baş köşesindedir. Noel kurabiyelerini teneke kutulara koyup birbirlerine hediye gönderirler. El emeği göz nuru herşey çok kıymetlidir burda. Tam bizim eski bayramlar gibi heryer kapalıdır. Ekmeğinizi vs önceden almanız gerekir ve aile ile vakit geçirilir. O yüzden noelin ilk gecesi özellikle anne günün mutfakta geçirmesin diye yemekle vakit harcanmaz ve raklet veya fondü hazırlanır. Alman kadını kendini hiiiç sıkıntıya sokmaz anacım, asla, kendi çocuğu için bile. Yeme içme ile alakası yok ama doğum günleri, noel gibi özel günlerde gelen kartları bir konsolun üzerine dizerler. Aileye geldiği için isteyen aile ferdi alsın okusun diye mi bilmem. Evet burada hala kart ve mektup gönderimi çok yaygın. Gazsız su demezseniz su ile kastettiğiniz her zaman mineral sudur. Mineral suyun klasiği bizim soda gibi çok gazlı, medium’u daha içilebilir, mesela Akmina gibi olanıdır ve genelde bu getirilir, still olan da gazsız olandır ki Almanca ”stilles Wasser bitte” derseniz hemen getirirler. Bitte yani, lüften demek çok önemlidir. Bizde misin – mısın kalıbı kullanıldığında zaten kibardır, ekstra lütfen demeyiz, garsona temizlikçiye, kapıcıya falan lütfen deriz biz ama burda herkese demek lazım. Benim kocam bile uzun süre alındı ona emrediyormuşum diye :) Türk bakkalları sanıldığı gibi hayatı kolaylaştırmıyor. Peynir, zeytin, yoğurt gibi ürünler sonradan gelenler için hiç de lezzetli değil. Bir ara kendi peynirimi yapmayı bile düşündüm inanın sonra çareyi Yunanlı’nın fetasında buldum. Bir sürü denemeler sonunda en beğendiğim bu oldu. Ayrıca da bin senedir burda olan milyonlarca Türk’ü kınıyorum, insan bir güzel peynir yapamaz mı, sonra yok efendim Yunanlılar bizim yemeklere sahip çıkıyor, çıkar tabi. Yoğurt yine bir sürü deneme sonucunda en çok Landliebe markasının %10 yağlı olanı sevdim. Türk yoğurduna en yakın tad bu. %3,8 yağlı olanı da güzel bu arada. Bir de çiftçi pazarında çiftçinin mayalayıp getirdiği koyun yoğurdu var. Çok lezzetli, hafif ekşimsi ve oldukça koyu kıvamlı. Zaten Alman yoğurtlarındaki sorun fazla cıvık olmaları. Tefal’in yoğurt makinesini alıp kendi süzme yoğurdumu mayalamaya karar verdim. Türk bakkalında yoğurtlar yine sınıfta kaldı. Ayıp vallahi ayıp. Sucuk. Almancı kardeşlerimizden Egetürk bunu başarmış, Türkiye’dekinden daha güzel bir sucuk yapmışlar. Alın Türkiye’ye götürün, o kadar güzel. Yufka: Alman marketlerinde satılan Tante Fanny’nin yufkalarını kullanıyorum. Ebatları küçük ve kare ama güzeller. Türk bakkalınınkiler fazla kalın geldi, beğenmedim. Tabi bunlar biraz yöresel işler, sizin oralardakiler farklı olabilir, denemek lazım. Bremen’de durum bu. Kırmızı et: Kesinlikle Türk kasabı. Helal kesim yöntemi dini olarak beni çok ilgilendirmiyor ama sanırım lezzet olarak daha güzel, zira Türk kasanının etleri açık ara lezzetli ve ucuz. Bremen’de As Fleisch Markt (Et Pazarı)’nı öneririm. Salça ilk zamanlar taşıdım ama Alman marketlerinde bulunan Tomaten Mark yani domates ezmesi aynı bizim salça. Türk bakkalı bana uzak olduğundan fazla gidemiyorum, o yüzden sokağımdaki REWE’de de, Reformhaus’ta da kolaylıkla buluyorum. Üstelik küçük kavonozlarda olduğundan küflenmeden bitiyor. REWE Almanya’nın Migros’u gibi bir market, reformhauslar da yiyecekten kozmetiğe pek çok ürün bulunan küçük organik bakkalları. Biber salçası için Paprika Mark da var ama nedense onu bulmak zor. O yüzden biber salçasını hala Türkiye’den getiriyorum. Lor peyniri yerine Ricotta kullanıyorum. Aynı şey ama ricotta biraz daha sürme peyniri gibi. Alternatifinin olması sevindirici. Sofistike peynirler haricinde ben bildiğimiz taze kaşarı özlüyorum. Tostta, fırın makarnada, patates püresinde bildiğimiz kaşar kullanmak istiyorum. Kokmayan, eriyen bir peynir arıyorum. Şimdilik raklet peyniri kullanıyorum ama önerilerinize açığım. Her ne kadar biz burada sofistike peynirlere daha uygun fiyatlara ulaşıyor olsak da insan bazen basit şeyleri arıyor işte, yukarıda saydığım durumlar gibi. Parmesanımız var gül gibi ama bazen ekmek arası eski kaşar domatesi nasıl canım istiyor anlatamam. Domates ve incir en ama en çok özlediğim şeylerden çünkü iki senedir kesinlikle bizdeki kadar lezzetlisine rastlamadım. Ağustos sonu buradanın domatesleri nispeten daha iyi oluyor ama o kadar. Hüsranım büyük. Salatalıklar kocaman. Sevmiyorum. Küçüklerini Türk marketlerinde ve bazı manavlarda bulmanız mümkün. Bizim sokaktaki Alman manavında bulunuyor mesela ama çarliston biber ve dolmalık biber için Türk bakkalına gitmeniz şart. Alman marketlerindeki domalık biber görünümlü renkli biberler çok kalın, dolmalık değil yani. Bakliyat Alman marketlerinde daha güzel. Neden bilmiyorum, benim tecrübelerim öyle. Kaymak varmış Türk bakkalında ama henüz deneyemedim, güzel diyorlar. Zeytin Türk bakkalında da Alman bakkalında da güzel değil. Alman bakkalında kokteyl zeytinler var, güzel ama bizim alıştığımız kahvaltılık zeytin için değil onlar. Çare Türkiye’den zeytin taşımak ve ayrıca Türkiye’deki Le Pain Quotidien’in zeytin ezmeleri çok güzel, onu da taşıyabilirsiniz. Almanların kus kus dediği şey aslında ince bulgurumsu bir şey ama aynı değil. Kus kus salatası dediği kısır. Aman ha sanmayın ki bizdeki kus kusu kastediyorlar. Bulguru ben ya Türk bakkalından ya organik marketten alıyorum. Genelde ve özellikle incesini Türkiye’den getiriyorum çünkü kepeklisini kullanıyorum. Ihlamuru da Türkiye’den getiriyorum, taze toplanmış ıhlamur alıyorum çünkü Türkiye’den. Kuruyemiş Alman marketlerinde daha güzel ve de daha pahalı Yiyecek içecek kısmı o kadar uzun sürdü ki sıkılacaksınız vallahi o yüzden devamını başka sefere.

HABERE YORUM KAT