Sedat Peker Mehmet Ağar'ın ismini vermişti... İçeride neler oluyor?

Sedat Peker Mehmet Ağar'ın ismini vermişti... İçeride neler oluyor?

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, kendisine ve örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyon sonrası ilk kez konuşmuş ve operasyonun arkasında Mehmet Ağar ve Pelikancılar grubunun olduğunu iddia etmişti.

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, kendisine ve örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyon sonrası ilk kez konuşmuş ve operasyonun arkasında Mehmet Ağar ve Pelikancılar grubunun olduğunu iddia etmişti.

Peki ama devlette neler oluyor ve 'derin devlet'in tanınan isimleri neden birbirine yok etmek için harekete geçmiş görüntüsü veriyor.

YouTube hesabı üzerinden bir video yayınlayan Peker, "Bana yapılan operasyon, derin devletimizin başı olarak bilinen Mehmet Ağar ve Pelikancılar olarak adlandırılan, şuan hiçbir aktiviteleri olmadığı söylenen grup tarafından koordine edilmiştir" demişti.

Devlet içindeki güç mücadelesine dair bir yazı kaleme alan Gazete Duvar yazarı Bahadır Özgür, "Peker, Ağar ve ortadaki ‘pamuk şekeri" başlıklı, 3 Mayıs tarihli yazısında, suç dünyasının kapsamının genişliğine, içinde sanatçısından, sporcu ve gazetecisine kadar pek çok meslek grubundan kişinin bulunduğunu belirtti. 

Peker, Pelikan grubunu işaret ederek dolaylı olarak Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak'ı işaret ederken, ‘FETÖ’den tutuklanan ve daha sonra serbest bırakılan Azeri iş insanı Mübariz Mansimov hakkında da konuşmuş ve Ağar'a hitaben, "Sen hiçbir şeyken, tüm itibarın bitmişken, seni yanına aldı. İtibar verdi. Para verdi. Ve sen, gidip bazılarıyla anlaşıp, FETÖ'cü diye adamı içeri attırdın. Mübariz; FETÖ'cülük. Ya buna deliler bile inanmaz ama yapıldı bu ülkede" demişti.

Özgür de yazısında, Peker'in Bodrum Yalıkavak Marina’yı kastederek, Ağar'ı Azeri milyarder Mübariz Mansimov’un mallarına çökmekle suçladığını ve bunu da birileri adına yaptığını söylediğini hatırlattı.

Özgür yazısını şu satırlarla sürdürdü:

"Ağar ve Yalıkavak Marina konusu kamuoyunda iyi biliniyor zaten. Ekim 2020’de arkada marina manzarasıyla Susurluk davasının baş aktörleri Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut Eken’in beraberce çektirdikleri resim de epey bir gündem olmuştu. Mansimov’un “FETÖ üyeliği” ile suçlanıp tutuklandığını ve sonrasında tahliye edildiğini de hatırlatalım. Marina-Ağar ilişkisini merak edenler için kısa özeti buraya bırakalım...

Bir ucu Susurlukçulara, diğer ucu milyarlarca dolarlık servete sahip Azeri oligarklara uzanan karmakarışık bir olay duruyor karşımızda. Hangi ip çekilse, ardından tomar tomar yumak geliyor çünkü. Peker-Ağar çatışması, dehşet verici bir ekonomi politik ağın kriminal performansı esasında. Ortada sineklerin etrafına üşüştüğü cazip bir “pamuk şekeri” duruyor oysa.

2007, Türkiye siyasetinde değişiminin hızlanmaya başladığı yıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum, siyasi davalar ile iktisat politikalarındaki “popülist” kırılmanın reaksiyona girdiği dönemin önemli gelişmelerinden birisi, Petkim’in 2 milyar 40 milyon dolara Azerbaycan’ın devlet şirketi SOCAR’a satılmasıydı. Basit bir özelleştirme değildi Petkim. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin daima karanlık bir yüzü vardır. Mesela; siyaset-devlet-mafya ilişkilerinin sökün ettiği Ömer Lütfi Topal cinayetiyle başlayan Susurluk’a dair 1998’de dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın yazdığı raporun şu kısmı bugüne de ışık tutuyor:

“Bakü’de yapılan konukevinin finansman sıkıntısı üzerine inşaatın otel olarak tamamlanması, otele bitişik bir kumarhane yapılması kararlaştırılarak işletmeciliği Emperyal üstlenmiştir. Bu projeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanının oğlu İlhan Aliyev’dir. Kendisinin Topal’a 500.000 dolar kumar borcu ve otelin gizli ortağı olduğu iddiaları öne sürülmektedir.”

İlham Aliyev 1994’ten 2003’e kadar Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi’nin (SOCAR) başkan yardımcısıydı. Haydar Aliyev’in hastalanmasının ardından devlet başkanı seçildi. Petkim’in satışıyla beraber de yeni bir dalga başladı Türkiye’de: Azeri milyarder dalgası. Detayları atlayıp hızlıca akışı verelim:

En popüler isim Mansimov’du. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat teşvikiyle 2007’de Türk vatandaşı olmuş; 2008’de, El Kaide’nin 2003’te bombaladığı, Demirbank’a el konulmasından sonra TMSF’ye geçen ve HSBC’nin kullandığı binayı, 60 milyon dolara satın alıp otele çevirmişti. 2011’de Bodrum Yalıkavak Marina’yı aldı. Şirketleri onlarca gemilik filoya sahip Palmali Holding çatısında toplanıyordu. Buranın ucu SOCAR'a çıkıyor. Dikkat çeken diğer bir oligarka geçelim.

2009’da “dünyanın en lüks oteli” iddiasıyla 1.4 milyar dolara Antalya’da kurulan ve Richard Gere, Sharon Stone, Monica Belluci gibi ünlülerin katıldığı törenle açılan Mardan Palace’ın sahibi Telman İsmailov, borçlarını ödeyemeyince Garanti Bankası’nca icraya verildi. Oteli 2015’te 360 milyon liraya Halkbank aldı. Deyim yerindeyse kamu bankası, batık oligarkın pisliğini temizliyordu. İsmailov’a Halkbank 62.5 milyon dolar kredi vermiş, üstelik kredi için teminat Hazine’ye ait arazi gösterilmişti. Rıza Sarraf’tan önce patlayan skandal sessizce örtüldü. Putin’in de ipini çektiği İsmailov’u en son, 2019’da Sedat Peker’le Karadağ’da gülümseyerek dolaştıkları bir fotoğrafta gördük. Bu uç da Peker’e açılıyor.

Sıradaki oligark Lukoil’in sahibi Yusufovich Alekperov. Türkiye pazarına 1998’de girdi fakat büyüme yılı 2006’ydı. EPDK’dan dağıtım lisansını aldıktan sonra 600’e yakın istasyon sahibi oldu. Aliyev’in yakın dostu olan Alekperov’un şirketi SOCAR ile ortak faaliyetler yürütüyor. Mansimov, Lukoil’in petrolünü taşıyordu ve ödeme yapılmadığı gerekçesiyle Londra’da 2 milyar dolarlık tahkim davası açmıştı.

Yani her şey birbirine bağlanıp, nihayetinde SOCAR’a çıkıyor. Başka yerlere de bağlanıyor elbette. Onu da 2015’te Sözcü gazetesindeki Bora Erdin’in haberinden özetleyelim:

Mansimov vatandaşlığa geçer geçmez, Bilal Erdoğan’ın şirketi BMZ’den üç “gemicik” kiralıyor; Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ve kayınbiraderinin 2014’te satın aldığı Tuzla Tersanecilik’le de birlikte çalışmaya başlıyordu. Tekfen İnşaat'ın yüzde 50'sini alıp SOCAR'a da ortak oldu. Burada Fettah Tamince, Murat Sancak, 15 Temmuz’dan sonra “silahlı terör örgütü üyeliği”nden 15 yıl ceza istenen Mehmet Fatih Baltacı; Erdoğan'ın kayın biraderi Ziya İlgen ve Ömer Faruk Kalyoncu'dan oluşan bir başka ilişkiler yumağı da derya gibi açılıyor önümüze. Ne yaptığı belirsiz iki enerji şirketi üzerinden sürekli el değiştiren hisselerle Mansimov-SOCAR arasında mekik dokuyan ortaklıklar yıllarca sürdü. Alan aldı, veren verdi ve dosyalar kapatılıp tozlu raflara kaldırıldı. Meselenin “suç” ayağında bugün dökülen taşlar da bunu gösteriyor. Tasfiye edilecekler, tasfiye ediliyor; korunacaklar, başka güvenli zırhlara bürünüp yoluna devam ediyor.

Bize de bir kez daha Kutlu Savaş’ın Susurluk raporundaki veciz sözü hatırlatmak düşüyor: “Silahlı suç örgütleriyle devlet isterse kolayca baş eder. Asıl sorun kravatlılar çetesi."

HABERE YORUM KAT