M. Şehmus Güzel: Macron ve takımının tuhaf oyunları

M. Şehmus Güzel: Macron ve takımının tuhaf oyunları

Avrupa krizde. Fransa da krizde. Ama nasıl bir kriz bu? Prof. Dr. M. Şehmus Güzel, olayların içinden bazı “ön değerlendirmelerde” bulundu ve ciddi insanların bu oyuna/şova fazla kapılmamasını önerdi.

Avrupa’nın ikinci büyük gücü Fransa, bir kriz ortamında. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron kısa bir süre önce ülkedeki “Müslümanları cumhuriyete bağlamak” için yeni bir yasa tasarısı kurguladıklarını açıkladı. Aralık ayında Parlamento’ya sunulacakmış. 

Prof. Dr. M. Şehmus Güzel, epeyce abartılarak kamuoyuna yansıtılan gelişmeleri fazla ciddiye almamayı önerenlerden. Macron’un başka hesaplar içinde olduğunu ve yurttaşlarına “sirk” türü olaylar yaşattığını vurgulayan Prof. Güzel, Fransa’daki son gelişmelerle ilgili sorularımızı yanıtladı. 

- Komşudan, yani Almanya’dan bakarak söyleyebiliriz: Avrupa’nın ikinci büyük gücü Fransa’nın bir günü diğerini tutmaz oldu. Paris’te bir yasa tasarısı kurgulandı, ama adını hemen değiştirdiler. Yasanın “Radikal İslamcılık”la mücadele ve laikliği korumak için çıkarılacağı söyleniyor. Ne oluyor? Bu nasıl bir şey sizce?

M. ŞEHMUS GÜZEL - Hemen başından söyleyeyim: Bu mesele, şimdiki haliyle, bir “dostlar alışverişte görsün” meselesidir. Sanki bir sirk. Bir müsamere. O kadar ki, Macron ille Tarih’e geçmek için olmalı, “le séparatisme” diye “yeni bir kavram” önerdi, takdim etti. Ne iyi ki, birileri bu kavramın, yapmak istediğine hiç mi hiç uymadığını kibarca belirttiler ve “kavram” tarihe karıştı. Cumhurbaşkanına belki biraz ayıp oldu, ama çaresi de yoktu. 

İslam ve “Müslümanlar”, başkaları yanında, öteden beri iktidarların parmakla gösterdiklerinden biridir maalesef. Bugünlerdeki gürültü ve güya yeni özel yasa tasarısı, yetkililerin bilhassa “reisicumhurun” gündemi hep elde tutmak istemesiyle ilgili. Gramsci’yi Sarkozy’den öğrendiği için, gelecek cumhubaşkanlığı seçimine kadar gündemi elinde tutmak, gündemi ve geceyi kesintisiz işgal etmek taraftarı. Böylece kimi çok ciddi ve önemli meselenin gizlenmesini de başarıyor: Örneğin “ulusal yollar”ın özelleştirilmesi için hukuki metin dikkat bile çekmeden ağustosun ortasında geçti. Ne tartışıldı, ne kamuoyuna sunuldu. Ne de hükümette konuşuldu. Yangından mal kaçırır gibi çıkarıldı. Teknik konudaki hukuki bir metin içinde ambalajlandı. Önceki makalelerimden birinde değindim, ayorum.com’da ve sizin sitenizde. Geçen yıl barajların özelleştirilmesine de aynı yöntemle yeşil ışık yaktı... Fransa’yı satıyor adam, bunun tartışılacak yönü de yok artık: 

Kazanan, kazanç getirmesi muhtemel işleri, kamuya ait mal ve mülkü ÖZELLEŞTİRİYOR. (Ulusal yollar özelleştirilince PARALI OLACAK elbette. O zaman belki sarı yelekliler, KIZIL YELEKLERİNİ GİYECEKLER. BELKİ !)

Zarar edenleri kamulaştırıyor: Air France için örneğin böyle bir yola gidebilir. Vb.

Eh, bu arada yurttaşlarına bir parça da eğlence sunmak, onları sürekli meşgul etmek taraftarı. İşte o zaman yine bilinen numara ve yine “Müslamanlara” yönelik  bir yasa tasarısının daha doğmadan gündeme getirilmesi. Bu işte bir gariplik yok mu?

RASTLANTI DEĞİL

- Bir karışık ortamdayız da ondan mı bu girişimler, yoksa başka hesaplar mı var? 

M. ŞEHMUS GÜZEL - Bir rastlantı değil bu işler. Yeni yasa tasarısı Macron’un “aşırı dincilere”, pardon “radikal islamcılığa” karşı nasıl büyük bir gayretle, canla başla mücadele ettiğini sergilemeye yönelik. Amaç, sağcı ve tutucu Katolikleri ve Protestanları ve Yahudileri de kazanmak. Oysa onların buna ihtiyacı yok: Çünkü bugün Müslümanlara dayatılıyormuş havasında sunulan hemen hemen bütün kurallar, onlar için zaten uygulamada. Müslümanlardan istenen, kurallara uymaları. Yasalara uymaları. 

Aslına bakarsak, Müslümanların çoğunluğu da zaten fazlasını istemiyor. Silahlı saldırıları, suikastları yapanların birçoğu, tamamı dememek için, hayatında belki iki kere camiye gitmiştir, belki hiç gitmemiştir. Fransa Cumhuriyeti vatandaşlarının her birinin özgeçmişi ayrıntılarıyla biliniyor. Yani bu trajik olayların ille İslam’la “Müslümanlarla” birlikte anılması doğru değil. Son yirmi veya otuz yılda, değişik nedenler sonucu, İslamcılığın okulda, kimi banliyönün kimi mahallesinde “etkili olduğu” söyleniyor. Değerlendirmeler dış görünüşlere bakılarak yapılıyor ve bir parça abartılıyor. Türbanlıların, hicap giyenlerin, İslami sakal uzatanların, ibadet salonlarına, camilere ve mescitlere gidenlerin sayısının artması Fransızları korkutuyor. Mahallede toplumsal baskıdan söz ediliyor: Ama bizzat tanığı olduğum gibi kimi genç bayan mahalleden uzaklaşır uzaklaşmaz başörtüsünü de, türbanı da, hicabı da, nikabı da çıkarıyor hemen. 

Bu konular için yeni ve özel bir yasaya gerek olduğunu sanmıyorum. Hele Reis’in yasa tasarısı için önerdiği “le séparatisme” (“ayrılıkçılık”) birçoğumuzu şaşırttı: Baskların, Korsikalıların, Brötonların, Katalanların... bağımsızlıklarını istemek için bir şeyler yapması önlenmek hedefleniyor sandık. Hayır, Reis, yeni ve özel yasa tasarısına kendi damgasını vurmak  istemiş. Kapsadığı konuya göre birçok anlamı olabilecek bu kelimeden yanlış konsept, yanlış kavram yaratmak istedi, ama bilenlerin devreye girmesiyle kısa zamanda düzeltildi. Yasa tasarısı haberini bizzat vermek için düzenlediği toplantıya böylesine “böyük, çok böyük” havalar vermesiyse müsamare merakından kaynaklanıyor mutlaka. Çocukluğundan beri dadası/hobisidir müsamere. Sanki yeni bir Cumhuriyet kuruluyor. Sanki bütün sorunlar çözüldü, bu arada kim bilir belki korona belasına da çare bulundu.   

“İslamcılıkla” (dinin siyasi amaçlarla kullanılması anlamında) mücadele, şimdiye kadar hemen hemen her gündemi işgal etmeyi arzulayan ve bilhassa “İslamcılara” karşı mücadelenin ırkçıların, yabancı düşmanlarının, faşistlerin, aşırı sağcıların, sağcıların tekelinde olmadığını göstermek isteyenlerin siyasi ve seçim yatırımına yönelik 1970’lerden beri yaptığı ve klasikleşen bir numarasıdır. Macron’un son aylarda daha açık bir biçimde sağa kaydığını da geçerken eklemeliyim. Jacques Chirac’ın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerinde, değişmez İçişleri Bakanı Charles Pasqua bu yöntemi sık sık kullandı. Sarkozy İçişleri Bakanıyken ve daha sonra cumhurbaşkanı olunca da yaptı. Özel yasalar çıkardılar, “müthiş hafiye” rolünü oynayarak kimi derneği bastılar, orada geceyi geçirmekte olan birkaç kağıtsız, evsiz barksızı gözaltına aldılar vs... İşin çarpıcı yanı, televizyon kameralarının da her baskında hep en önde olmalarıydı. Gazetecilere kimin haber verdiği çok merak edilMEdi. 

Bugünkü İçişleri Bakanı, Sarkozy’nin, “yeni” hükümetteki birkaç yakını içindeki en yakınıdır, ve  bugün bu bakanlıkta 2. Sarkozy rolünü oynuyor. İçişleri bakanlarının dini işlerle uğraşmasının nedeni aynı zamanda “cultes ” (inanışlar-inançlar diyelim) bakanı olmalarından kaynaklanıyor. “Yeni” Bakan, Gérald Darmanin, “fier ministre des cultes” olarak işbaşı yapar yapmaz bütün dini inançların üst düzeydeki temsilcilerini, tapınaklarında, tek tek ziyaret etti ve her biriyle ayrı ayrı görüştü. 18 Eylül 2020 tarihli, Hıristiyanların ve Katoliklerin günlük gazetesi La Croix’daki (Haç) “Pour Gérald Darmanin, l’islam est  la religion qui aura le moins de difficulté à travailler avec la République” başlıklı habere göz atmanızı tavsiye ederim. Bakan, “Cumhuriyet’le çalışmak için en az zorluğu olacak (en az zorlanacak) din İslam’dır” demiş. Sonra “Müslümanları” Cumhuriyet’e ve kurallarına uymaya çağırıyor.

“CAHİL FRANSIZ” MESELESİ 

Müslümanlar kelimesini söyleşimizin başından beri “tırnak” içine koyuyorum, çünkü yöneticilerin, yetkililerin Müslümanlarla kimleri tanımladıkları belli değil ve bu tanımlaMAma, cahil Fransızların veya bu konularla pek ilgilenmeyen Fransızların bu meseleyi anlamamasına, karıştırmasına yol açıyor. Cahil Fransız dedim diye kimse lütfen alınmasın, bu ülkede çünkü resmi rakamlara göre 2,5-3, gayriresmi rakamlara göre sekiz evet evet tam sekiz milyon veya biraz daha fazla okumayı ve yazmayı iyi öğrenememiş veya bir parça öğrenmiş ama sonra unutmuş insan var. İnanılır gibi değil ama gerçek. İlk duyduğumda ben de inanamamıştım. Hâlâ inanmayan olursa “les illetrés en France” sorusunu sorun Google Baba’ya. Bunlara “analphabète“leri/okuma-yazması olmayanları da katarsak sayı daha da artıyor. 

Son otuz veya kırk yılda neredeyse her İçişleri Bakanı, “Fransız İslamı”nı kendilerine göre yeniden yeniden ve yeniden “düzene soktular”, “örgütlediler” vs. vs. vs... Macron ve Bakanı ve Başbakanı Amerika’yı yeni keşfetmişe benziyor: Oysa biz, konuyu yakından veya uzaktan izleyenler, bu filmi, pardon bu müsamereyi, bu şovu, daha önce defalarca görmüştük. Neredeyse cumhurbaşkanı ülkesini, devletin toplumsal örgütlenmeler içindeki rolünü bilmiyor diyeceğim. Ama demiyorum. Fakat müsaadenizle, Cumhurbaşkanı’nın bu böyük çıkışından HÜKÜMET üyelerinin tümünün de basın toplantısına kadar haberi olmadığını belirteyim. Sürpriz çok böyük. 

 “MACRON SHOW”

- Ciddiye almakla almamak arası bir duygu öneriyorsunuz sanki... Doğru mu anlıyoruz? 

M. ŞEHMUS GÜZEL – Evet, önerim, Reis’in bu tür şovlarını ciddiye almamak, bunlara önem vermemek. Bir haber olarak elbette aktarılabilir, ama eleştirmeden  daha fazlasını sunmak onun oyununa düşmek gibi olmaya aday. Onca ciddi ve zorlu belalar sürerken. Dünden niyetli Fransız medyası bu tuzağa balıklama daldı. 

Bu yeni ve özel yasa Fransa’da öteden beri varolan İslam’a ve Müslümanlara karşı “öteleme”, “ötekileştirme”, sindirme alışkanlığının sürdüğünü gösteriyor. Zihinsel bir mesele bu, birkaç yüzyılda değişmesi maalesef mümkün değil. 

Dahası, bugün Fransa’da varolan tüzel/hukuki metinler zaten her türlü aşırılıkla mücadele edilmesine ve Cumhuriyet ilkelerine, Anayasa’ya ve yasalarına aykırı eylem, davranış vesairenin cezalandırılmasına, yasaklanmasına elverişli yeterli hükümler içeriyor. Yeni tüzel düzenlemelere ihtiyaç olmadan, gereken her şey yapılabilir. Böylesine özel bir yasa hazırlanması ve bunun bu biçimde sunulması ise ucuz yoldan reklamdan başka bir şey değil.

Fransa’da bugün herkes veya bu konuya ilgi duyanların tümü, hangi devletin veya devletlerin hangi eğilimdeki aşırılara, ılımlılara, ortacılara, hatta hangi tarikatların kendi taraftarlarına hangi yollardan, nasıl, ne kadar ücret, pardon “yardım”, “bağış” vs. ödediğini biliyor. Dahası aynı devletlerin bu ülkede almadığı şato, han hamam, bağ (şarap ve şampanya için), bahçe, futbol kulübü, şirket kalmadı. Dahası Fransa bunların tümüne silah satıyor. Ticari ilişkiler ve turizm (Paris’e doğru) harika düzeyde. Bu devletler “işsiz kalan” cumhurbaşkanlarını bile düşünüyor, onlara el bile uzatıyor: İşte Sarkozy, sözleşmesi bitip ülkenin başına dert olmaktan uzaklaştırılınca güya konferans veya seminer vermek üzere aynı devletlerin davetlisi olarak oralara gitti... Her konferans veya seminer iki yüz veya ikiyüz elli bin öroymuş. Merci bien! 

Yeni Reis de o günlere kadar işini yürütecek, yapacağını yapacak. Bunun içinde, bizim açımızdan uğraşmaya değmeyecek, göz boyamacı, seçim yatırımı nitelikli ve gündemi işgale yönelik tutum ve davranışları da olacak. Bu yeni yasa tasarısı da bunlardan biridir. Sadece biri. Başkaları da var. Tavsiyem şimdilik bu konuda yormayalım kendimizi. Eleştirilerimizi unutmadan. 

+49-PARİS/FRANKFURT

HABERE YORUM KAT