Hollanda futbolunda dik durabilmek: Fortuna Sittard ve Işıtan Gün'ün öyküsü
Avrupa'nın en güçlü liglerinden birine ve dünyanın ses getiren bir futbol ekolüne sahip Hollanda'da, eğer bir Türk, futbol kulübü üstlenir ve onu birinci lige çıkarırsa ne olur? Fortuna Sittard'ın başkanı Işıtan Gün sorularımızı yanıtladı.
Işıtan Gün ismi, Türk futbol dünyasına yabancı bir isim değil. Ünal Aysal döneminde Galatasaray'da yöneticilik yapmış ve futbolun yönetim tarafını çok iyi bilen biri. Aynı zamanda İsviçre'de üniversitede Spor Finansal Strateji üzerine ders veriyor. Hollanda, Almanya ve Belçika üçgeninde yer alan, üç yıl önce 2. Lig'de zor durumda olan Fortuna Sittard takımının hisselerinin bir kısmını satın alarak başkanlık kariyerini başlatmış. Tamamen tesadüf eseri doğan bir ilişkiden bir başarı öyküsü çıkmış.
Fortuna Sittard camiasıyla arasında müthiş bir iletişim ve enerji olduğu dikkat çeken Işıtan Gün, sorularımızı yanıtladı ve değerlendirmelerini paylaştı.
- Hollanda 1. Lig kulübü Fortuna Sittard'ın başkanı ve ana hissedarısınız. Hollanda'da bir kulüp almaya nasıl karar verdiniz?
IŞITAN GÜN - Aslında tamamen tesadüf oldu, kısmetmiş. Sittard'da yaşayan bir Türk arkadaş, Hollanda'da gazetesinde Fortuna Sittard'ın zor durumda olduğunu ve kapanacağını okuyor. İstanbul'da benim de tanıdığım ortak bir arkadaşa gazetedeki bu haberden bahsediyor.
Ben de bunun üzerine kulüple irtibat kurdum. Fortuna Sittard yatırımcı için birini görevlendirmişti, anlaştıktan sonra kolları sıvayıp işe başladık. İşimiz rast gitti ve doğruları yapınca da başarıyı yakaladık.
Fortuna Sittard Kulüp Başkanı Işıtan Gün
- Siz Fortuna Sittard'ı yaklaşık üç yıl önce aldınız. Aldıktan kısa bir süre sonra en az bütçe ve en genç oyuncularla 2.Lig'den 1. Lig olan Hollanda Eredivise'ye çıkardınız. Bu başarının formülü ne?
IŞITAN GÜN - Belli bir formülü yok aslında. Tabii işin bir saha tarafı var, bir de saha dışı. Futbolu iyi bildiğim halde, işin teknik kısmı benim alanım değil, karışmıyorum. Ben yönetim tarafında işimi doğru yapmaya çalışıyorum. Buraya geldiğimizde kulüp iflas etmişti, sadece iki çalışanı vardı. 2. Lig'de ve onun da 17'nci sırasındaydık. 2016-2017 sezonuna başlarken doğru dürüst kadro bile kuramıyorduk. Futbolcularımız amatörlerden oluşuyordu. Peki, biz ne yaptık? Önce organizasyonu kurduk, iki yıl kadar ben kendim yönettim ve daha sonra bir CEO'ya devrettim. Kurumsal bir yapı kurmaya çalıştık ve günlük işlere karışmıyoruz. Futbolcularla beraber çalışan sayımız 100 kişi civarında.
- Başta zorlandığınız söylediniz, farklı bir ülke ve farklı bir futbol anlayışı olduğu için mi?
IŞITAN GÜN - İlk başta çok zorlandık, bilmediğimiz bir ortam ve ülkede iş yapıyorduk. Hollanda Federasyonu'ndan neden böyle bir riske girdiğimi sordular. Ben de cevap olarak, futbolun yönetim kabiliyetinin en çok fark yaratacağı bir alan olduğunu söyledim. Bazı iş alanları vardır, para işidir. Mesela çelik işi: Eğer sermayeniz varsa kurarsınız ve işinizi yaparsınız. Ama futbol öyle değil, sonsuz paranız da olsa kaybedebilirsiniz. Bunun bir sürü örneği var.
Bana sorarsanız, futbol dünyanın en az riskli sektörlerinden biri, koronavirüs öncesinde Avrupa'da kulüplerin yüzde 65'i kârlı durumdaydı. Futbolda küçük bütçe ve akıllı yönetimle başarı yakalamak mümkün. Bazen konuşmalarımda dile getiriyorum, futbol öngörülebilirlik açısından en ekonomik sektör. Yıllık gelir-gider tablosu aşağı yukarı bellidir. Futbolda hedefler çok az sapar, diğer sektörlere göre başarılı olmak daha kolay.
- Peki, bir Türk futbol yatırımcısı ve yöneticisi olarak Avrupa'da problemler yaşıyor musunuz?
IŞITAN GÜN - İlk önce şunu belirteyim, şu an dünyada Türklere ait veya Türkler tarafından yönetilen en üst spor kuruluşuyuz. Kulübün başkanı ve ana hissedarıyım.
Bir kere Türkiye ile Hollanda arasında futbol ortamı bambaşka. Avrupa'da futbola sosyal bir aktivite olarak bakılıyor, bir ölüm-kalım meselesi olarak değil. Birinci fark bu. İkincisi, altyapı ve disiplin. Hollanda bu sene dünyanın en çok futbolcu ihraç eden ülkesi oldu.
Ben şunu gördüm Türkiye'nin, teknik bilgi ve donanım olarak Hollanda'dan altta kalır yanı yok. Ama Türkiye'deki eğitim sistemimiz futbol oyuncu yetiştirmeye uygun değil.
Buraya ilk geldiğimde “Sen kimsin? Necisin?” diye şüpheyle bakıyorlardı. Kafalarında burayı Türk kulübüne mi çevireceğim, diye soruları vardı. Zamanla tanıdıkça buradaki insanlarla kaynaştık. Her idmana gittim, futbolcuların evlerine misafir oldum, taraftarın çoğunu ismen tanıdım, yani ilmek ilmek ördüm. İşin en zor kısmı kişisel güven oluşturmaktı. Kulübün DNA'sıyla oynamadım ve bu, takdirle karşılandı. Onun dışında Hollanda futbol dünyası da, başta bize şüpheyle yaklaştı. Bir ara bırakıp gitmeyi düşündüm, çok zorlandığım zamanlar oldu, ama zamanla beni tanıdıkça önyargıları kırdım. Hatta daha sonra Hollanda federasyonu beni “Sen örnek yatırımcısın” diye övdü. Zamanla Hollanda federasyonuyla daha iyi ilişkiler geliştirdik.
- Futbol gerçekten bir eğlence sektörü olmaya doğru mu gidiyor? Yoksa büyük paraların döndüğü bir ticari sektör mü oldu ?
IŞITAN GÜN - Ben bir futbolsever olarak işin bu kadar ticari hale bürünmesinden rahatsızım. Futbol, tamamen para ve bütçelerin müsabakasına dönüştüğünde işin tadı kaçıyor. Keyif vermiyor. Bir futbolcu 200 milyon avro etmemeli, bu işin sonu yok. Şirazesi kayboldu ve bunu herkes biliyor.
- Değişik alanlarda iş yapan, yeni şeyler denemek isteyen girişimcilere neler tavsiye edersiniz. Özellikle de Avrupa'da başarılı olmak isteyenler için.
IŞITAN GÜN - Küçük düşünmemek lazım, yapılamayacak bir şey yok. Kendi özünü koruyup buranın kurallarına göre yaşamak ve iş yapmak. Hangi ülkedeysek o ülkenin sistemine göre çalışmalıyız. Türkler olarak birbirimize daha fazla destek vermemiz ve dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Geniş bir perspektif sahibi olmalıyız.
+49-AMSTERDAM