Gazeteci Çağdaş Gökbel: “Bir dizi, bir ulusun gerçekliğini birkaç sezonda verebilir mi?”

Gazeteci Çağdaş Gökbel: “Bir dizi, bir ulusun gerçekliğini birkaç sezonda verebilir mi?”

İrlanda’da yaşayan gazeteci Çağdaş Gökbel “Esas korkum, toplumun bir yüzyıldan beri kitle kültürü tarafından esir alınmasıdır. Popüler kültürün bireylerin zihnini hadım ettiğini kabul etmeliyiz” dedi.

Gazeteci Çağdaş Gökbel ile ilk bilimsel çalışması olan “Kapitalist İdeolojinin Medyadaki Altın Çağı” hakkında konuştuk. Çalışmalarını İrlanda’da sürdüren soL Haber Portalı yazarlarından Gökbel kültür endüstrisi hakkındaki kaygılarını şöyle dile getiriyor:

“Binlerce insanın hayranlıkla izledikleri filmleri ya da dizileri eleştiriyor ve ‘Hayır, bu dizi senin bahsettiğin kadar güzel değil’ diyorsunuz. Kültür endüstrisi ürünlerinin ortak bir özelliği var: Ele aldığı konuyu sıradanlaştırması ve küçültmesi. Küçültmekten kastım önemsizleştirmesi. Benim esas korkum, toplumun bir yüzyıldan beridir kitle kültürü tarafından esir alınmasıdır. Popüler kültürün bireylerin zihnini hadım ettiğini kabul etmeliyiz. Bir dizi nasıl olur da kocaman bir ulusun gerçekliğini birkaç sezonda verebilir? Buradaki yanılgılarımızı gidermek zorundayız.”

 “Kapitalist İdeolojinin Medyadaki Altın Çağı – Westworld (Batı Dünyası) Dizisinin İdeolojik İçeriği ve Yansımaları” adlı kitap kültür endüstrisinin başarılı bir ürünü olan Westworld (Batı Dünyası) dizisinin sadece ideolojik içerik analizini içermiyor, ideoloji kuramlarını da ele alıyor. Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) İrlanda Temsilcisi Çağdaş Gökbel ile ideoloji kavramının anlaşılması ve tartışılmasında okuyucuya iyi bir pusula olabilecek bilimsel çalışma hakkında konuştuk:

basliksiz-3.jpg

“DÜZENİN İDEOLOJİK SAVUNUCULUĞU”

- İdeoloji zor bir konu, yazım sürecinden ve kitabın çıkış hikayesinden bahseder misiniz?

ÇAĞDAŞ GÖKBEL - Evet, “ideoloji” sosyal bilimler alanındaki en zor kavramlardan biri. Yazım süreci bu yüzden görece diğer konulara göre daha meşakkatli. Açıkçası okura karşı hissettiğim sorumluluktan ötürü daha çok zorlandım. Ben böyle söylüyorum, ama pek çok Türkçe kaynakta “ideoloji” hakkında gerçekten yanlış, hatta ironiktir, “ideolojik” bazı yaklaşımlar gördüm. Bunlar çok bariz olduğu için ifade ediyorum. Profesör unvanlı insanların böylesine pervasızca eserler yazabilmesini doğru bulmadım. Şu an ideoloji alanında Türkçe kaynaklarda bu sebeple çok ciddi sıkıntılar var. Okur kitabı eline aldığında özellikle son bölümdeki değerlendirme yazımda açık açık bu eserlere dair eleştirilerimi okuyacaktır. Yani bizler etik değerler konusunda bu kadar hassas davranırken, bilim insanı kılığına bürünenlerin düzenin ideolojik savunuculuğuna soyunması ibretlik.

“BU ESERİN BAŞINA ÇOK İŞ GELDİ”
Bu çalışma da akademik bir çalışmaydı ve bu yüzden sınırlıkları vardı. Kitapta elbette bu gömleği paramparça ettik. Yaşadığımız çağda hakiki bilgileri insanlarla buluşturmak istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Özellikle Türkiye’de akademinin geldiği noktayı düşünürsek sosyal bilimlerde ciddi işler üretebilmek imkânsız görünüyor.

Bu çalışmaya destek veren, emek harcayan hocalarımdan bahsetmiyorum. Elbette yönteme ve bilimsel değerlere bağlı kalarak bu tür çalışmaları yaparsınız. Esas kastım genel akademik anlayışa yönelik. Bu eserin başına çok iş geldi. Ekonomik kriz, kâğıt krizi ve küresel salgın derken esasında yayımlanmasında çok geç bile kalındı. Şimdi, aydınlanma mücadelesinde ışık olmak için okuyucunun arasında.

DİZİLER  VE TARİH

-Kitabın ana konusu Westworld (Batı Dünyası) dizisi. Son günlerde özellikle “Bir Başkadır” dizisi üzerinden Türkiye’de fırtınalar koparılıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

ÇAĞDAŞ GÖKBEL - Batı dünyası dizisi de bahsettiğiniz dizi gibi popüler kültüre ait bir ürün. Bu tür içerikleri ideolojik açıdan parçalara ayırmak zor ve cesaret isteyen bir iş. Bunun temel sebebi, kitleleri karşınıza alıyor olmanız. Binlerce insanın hayranlıkla izledikleri filmleri ya da dizileri eleştiriyor ve “Hayır, bu dizi senin bahsettiğin kadar güzel değil” diyorsunuz.

Kültür endüstrisi ürünlerinin ortak bir özelliği var; ele aldığı konuyu sıradanlaştırması ve küçültmesi. Küçültmekten kastım önemsizleştirmesi. Örneğin: Pablo Escobar’ın hayatının anlatıldığı “Narcos” dizisinde Kolombiya’nın gerçekliğiyle asla yüzleşemiyorsunuz. Bu tür işlerde biraz gerçek ve bol miktarda gerçekliğin inşasına başvuruyorlar. Bahsettiğim diziyle ilgili bir akademik makale yazdım. Bu yüzden, bu örneği verdim.

Benim esas korkum, toplumun bir yüzyıldan beridir kitle kültürü tarafından esir alınmasıdır. Popüler kültürün bireylerin zihnini hadım ettiğini kabul etmeliyiz. Bir dizi nasıl olur da kocaman bir ulusun gerçekliğini birkaç sezonda verebilir? Buradaki yanılgılarımızı gidermek zorundayız.

Bu yüzden bizim gibi insanların kızgın sobaya elini dokundurması gerekiyor. Bu sadece Türkiye için geçerli değil ama bu noktada esas endişelerimi dile getirmek isterim.

basliksiz-1.jpg

Gazeteci Çağdaş Gökbel çalışmalarını İrlanda’da sürdürüyor

 

“AYDIN VE AKADEMİSYEN KIRIMI”

Türkiye ciddi bir aydın ve akademisyen kırımı yaşadı. Şimdi, gelinen noktada insanların bilimsel unvanlara olan güveni kalmadı. İnsanlar sadece popüler olana güveniyor ve başarıyı bunun üzerinden kurguluyorlar. Twitter takipçi sayınız gibi şeyler artık çok daha hayati meseleler haline geldi. Toplum olarak bir beyin kanaması yaşıyoruz. Özellikle Türkçe giderek daha fazla aşınıyor. Kültür endüstrisinin amacı zaten bu sirayet ettikleri toplumların düşünme becerisini yok etmek. Toplumumuz dilsizleştikçe, hafızasızlaşıyor ve hafızasızlaştıkça giderek daha fazla köle haline geliyor.

“TECAVÜZ MEŞRULAŞTIRILIYOR, IRKÇILIK SIRADANLAŞTIRILIYOR”

-Gerçekten önemli şeylere değiniyorsunuz. Peki, tüm bu dizilere ya da filmlere toptan kötüdür, uzak durulmalıdır diyebilir miyiz?

ÇAĞDAŞ GÖKBEL - Burada çok temel bir hata yapılıyor. Televizyonlarda uzman kılıklı insanların utanmadan yalan söyledikleri konular bunlar. Saydığımız bu ürünlerin sadece “eğlendirme” işlevine vurgu yapılıyor. Tek başına böyle bir şey söz konusu değil. Evet, eğlendiriyor, ama aynı zamanda yeni bir bilgi, gerçeklik ve ideoloji inşa ediyor.

Korkunç şeyler var; tecavüzün meşrulaştırıldığı, ırkçılığın sıradanlaştırıldığı popüler ürünlerden bahsediyorum. Bunlar her yaştan insan için zararlı ve işe yaramaz içerikler. Ben bunu insanlık açısından yorumluyorum, elbette sömürü ilişkilerinden faydalanan kişiler için oldukça işlevsel ve faydalı ürünler bunlar. Deli gibi hızlanmanın kurbanı olduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Simon Bolivar’ın yaşamını kitaplardan öğrenmek yerine dizi ya da filmlerden öğreniyoruz. Temel bilgi kaynağınız buralarsa kendinize çok büyük bir kötülük yaptığınızı kabul etmelisiniz.

“ARTIK O DUVARLARIN İÇERİSİNDE BİLİM YOK”

-Akademi üzerine bazı eleştiriler yaptınız. Eserinizi bahsettiğiniz engellere rağmen mi hazırladınız?

ÇAĞDAŞ GÖKBEL - Türkiye’de okuyan, düşünen ve düşündüğünü bilimsel yöntemlere bağlı kalarak kâğıda döken insanlar derin acı çekiyor. Zorluklar saymakla ve anlatmakla bitmez. Ortada toplumsal bir sorun var. Akademi üzerine daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Gerçekten bilimsel çalışma yürütmek isteyen insanların, özellikle sosyal bilimlerde üniversite duvarlarının dışına çıkması gerekiyor. Artık o duvarların içerisinde bilim diye bir şey yok, sadece hurafe ve fetişizm var. Kapitalist toplumların doğası böyledir, her şeyi ama her şeyi fetişleştirir. Bunun neticesinde toplum giderek vasatlaşır.

“AKADEMİK TEZLER ÇÖP OLUYOR”

Kaç tane akademik tezin yaşadığımız dönemde çöp olduğunu bilmiyorum. Söz söylemekten korkan, atıflara boğulan ve özgün hiçbir içeriğe sahip olmayan ucubeler var. Bu ucubeleri yaratan kişilerin sosyal medyada çok takipçisi var ise ünlü yayınevlerimiz onların hiçbir işe yaramayan çalışmalarını basacaktır. Erol Mutlu’nun çeşitli makaleleri derlediği bir kitabı var: “Kitle İletişim Kuramları” orada bu konu çok net bir biçimde işleniyor; artık üniversiteleri konuşmak zaman kaybı. Yolumuzu açmak ve yeni yollar bulmak zorundayız. Birileri kitlelere hurafeleri taşıyorsa, elde kalan bir avuç aydının görevi, linç edilmek pahasına gerçekleri söylemek olmalı.

Tarihin sonu, ideolojilerin sonu dedikleri evrede ideoloji bir bumerang gibi geri döndü ve bunu söyleyenleri yere serdi. Kitlelere baktığımda ciddi bir endişe duyuyorum, yoksulluğun ve açlığın tavan yaptığı bir ülkede hiçbir duyarlılığı olmayan işlerin günlerce konuşuluyor olması büyük bir felaket. İnsanlık bu ideolojik bombardımanı aşmak zorunda, aksi takdirde ışıklı ekranların karşısında kendi yok oluşumuzu izleyeceğiz.

“KUŞATMAYI YIRTMAK ZORUNDAYIZ”

-İlk bilimsel çalışmanızın ardından yenileri gelecek mi?

ÇAĞDAŞ GÖKBEL - Şu an İrlanda’dayım dikkat çekeceğini düşündüğüm yeni konular üzerinde çalışıyorum. Popüler dizilerden bize fırsat gelirse, düşünce dünyamıza her şeye rağmen katkı sunmaya devam edeceğime inanıyorum. Bir sonraki çalışmayı İngilizce ve Türkçe hazırlayacağız. İngilizce baskı konusunda bir endişem yok. Türkiye’deki fetişist medya düzenine ve yayınevlerinin haline baktığımda ise eserin Türkçe baskısı konusunda ise ciddi endişelerim var.

İrlanda’da ortaokul öğrencileri birleşiyor ve salgın döneminde yaşadıkları deneyimleri kitap haline getiriyor. Düşünün bir ortaokul öğrencisi daha o yaşta kendi hikâyesi ve kendi kaleme aldığı yazıyla o toplumdaki yerini almaya çalışıyor. Bize dönüp bakarsak eğer aşk, cinsellik ve hiçbir edebi değeri olmayan saçma sapan metinleri bir kenara bıraktığımızda gerçekten nitelikli eser ortaya koyan insanlar bunları basacak yayınevi bulamıyor.

Türkiye bu yüzden ciddi bir tehdit altında. Konu gereği dizilere ve filmlere odaklandık ama bir üst kültür etkinliği olarak görülen kitapların durumu da pek parlak değil. Kitle kültürü özellikle bizim toplumumuzu ahtapot gibi sarmış durumda. Bu yüzden boğuluyor ve nefes alamıyoruz. Ulus olarak kalmak, benliğimizle ve onurumuzla yaşamak istiyorsak bu kuşatmayı yırtmak zorundayız.

“AKP YURTTAŞLIK BİLİNCİNE CİDDİ ZARAR VERDİ”

AKP iktidarı, ülkedeki yurttaşlık bilincine ciddi bir zarar verdi. Milyonlarca insan kendisini ümmet olarak görmeye başladı. Eğer buna karşı esaslı bir mücadele verilemezse ulus olarak kimliğimizi ve dilimizi kaybedebiliriz. Mutlaka bir evrede kırılma olacaktır. Umarım o kırılma anında Cumhuriyet başarılı çıkacaktır. Aksi durumda sizi sömüren ulusların dilini konuşmaya, yazmaya ve sıradan bir sömürge ülkesi olmaya gidersiniz. Kendinizden daha kötü durumda olan uluslara ve ülkelere bakarak bir şey elde edemezsiniz. Her sene aynı içerikteki programları aynı iştahla izlemeyi ve tartışmayı tercih eden bir toplum düşünsel olarak can çekişiyordur. Bun can çekişme hali düzeltilemezse o toplum tüm varlığıyla ve kültürüyle tarih sahnesinden çekilip gidecektir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ve yüzleşmek zorunda olduğu gerçek budur.

+49 – DUBLİN

HABERE YORUM KAT