Bir aşının arkasındaki gizli kahraman: Nobel adayı Katalin Kariko

Bir aşının arkasındaki gizli kahraman: Nobel adayı Katalin Kariko

Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin en önemli güç kaynağı yavaş yavaş belirginleşiyor. Macar biyokimyacı Kariko, Covid -19 aşısında kullanılan mRNA teknolojisinin arkasındaki isim. Nobel adaylarından sayılıyor.

Koronavirüsle (Covid-19) mücadelede kurtarıcı bir işleve sahip aşının yaratıcıları arasında yer alan, ancak medyada çok fazla öne çıkmayan Macar araştırmacı Katalin Kariko, üzerinde giderek daha çok konuşulan bir bilim insanı olma yolunda. 

unnamed.jpg

Katalin Kariko’nun çalışmalarının hem Pfizer-Biontech’in hem de Moderna’nın Covid -19 aşılarının önünü açtığına daha sık dikkat çekiliyor. Her ikisi de klinik deneylerde yüzde 95 etkinlik gösteren bu aşılar, uluslararası sağlık kuruluşlarından onay alarak tedavide kullanılmaya başlandı. İşte bu tarihin arka planında Katalin Kariko da bulunuyor. 

ASLINDA NE OLUYOR? 

Koronavirüs aşılarının temeli, hücre çekirdeğinin içine sarılmış DNA’dan hücrenin çekirdeği dışındaki protein üreten bölümlere genetik emirleri ileten tek sarmallı bir haberci molekül olan “mRNA”dır. On yıldan fazla bir süredir, ABD ve Avrupa’daki araştırmacılar, DNA’nın yaratılmasında mRNA’nın tam olarak nasıl rol oynadığını çözmeye çalışıyorlardı. Proteinler, tüm yaşam formlarının büyümesi ve işleyişi için hayati önem taşıyan uzun amino asit dizileridir. Bilim adamlarının sorularının yanıtı mRNA molekülleri oldu. Bu moleküller dijital kayıt cihazları gibi davranıyor, hücre çekirdeğindeki DNA’dan tekrar tekrar talimatlar kopyalıyor ve bunları ribozom adı verilen protein üreten yapılara taşıyorlar. 

Bu anahtar rol olmasaydı, DNA işe yaramaz bir kimyasallar dizisinden başka bir şey olmazdı ve bu nedenle bazıları mRNA’yı “yaşamın yazılımı” olarak adlandırıyor. O zamanlar, 1960’larda, mRNA’yı keşfettiklerine inanılan araştırmacılar tamamen temel bir biyolojik gizemi çözmekle ilgileniyordu. Ancak 1970’lerde bilim dünyası, “vücudumuzu ilaç üreten fabrikalara dönüştürmek için” bu hücresel mesajlaşma sistemini kullanıp kullanamayacağını merak etmeye başlamıştı ve olay biraz yön değiştirdi. 

MEKANİZMANIN İŞLEYİŞİ 

Konu şuydu: Hücrelere  gönderilen yapay mRNA, vücuda kendini iyileştirme talimatı vermenin bir yolunu sunuyordu. 

Dünyanın dört bir yanındaki araştırma grupları, mRNA’nın hücrelere mesajlar göndererek geleceğin aşılarını oluşturmak için kullanılıp kullanılamayacağını araştırmaya başladı ve onlara viral bir enfeksiyonla savaşmak için spesifik antikorlar oluşturmayı öğretti. Bazı araştırmacılar da mRNA’nın bağışıklık sisteminin kanserli dokuyu tanımasına ve yok etmesine yardımcı olup olamayacağı konusunda çalışmaya koyuldu.

Aşıların işlevi, uzman özetlerine göre basit: Molekül, hücrelere, koronavirüse karşı harekete geçmeleri için bağışıklık sistemine bir uyarı olarak zararsız protein üretimini başlatması talimatını veriyor. 

Dolayısıyla mRNA’nın tıpta uygulanması sadece aşılar için değil aynı zamanda kanserden felce ve akciğer ve salgı bezlerinden görülen genetik hastalıklara kadar geniş bir alanda yeni tedavi alanları açmış oldu. 

NOBEL ADAYI

Katalin Kariko yaptığı bu aşı çalışmalarından dolayı, belki de kimya Nobel ödülünün sahibi olabilecek. Macaristan Szolnok doğumlu Kariko RNA sentezi konusundaki bilimsel çalışmalarına Szeged Üniversitesi’nde başlamış. Daha sonra mRNA’nın virüsleri hedef almak için nasıl kullanılabileceğini inceleyerek doktora tezini de bu alanda yapmış. Birçok bilim insanının hayal gücünü yakalayan “gen terapisi” kavramı da o sıralar gündem olmaya başlayınca, Kariko, mRNA’nın daha fazla insana yardım edebileceğini düşünmüş ve ABD’ye gitme kararı almış. 

Okyanusun diğer tarafında bir mRNA bilim patlaması yaşanırken, Kariko’nun ülkesi Macaristan’dan ayrılma ve ABD’ye gitme zamanının geldiğine karar verdiği biliniyor. Ancak 1985 yılında Philadelphia Temple Üniversitesi’nden gelen davet üzerine eşi  ile birlikte ABD ye yerleşen ve çalışmalarına orada devam eden Kariko’nun, Amerikan rüyası çok da uzun sürmemiş. Dört yıl sonra patronu ile bir anlaşmazlığın ardından Temple Üniversitesi’nden ayrılmak zorunda kalmış. 

Daha sonra sınır dışı edilme tehlikesiyle bile yüz yüze kalan Macar bilim kadını, bu süre içinde maddi sıkıntılar yaşamış ve destek bulamamış. Hatta üniversite yöneticileri, mRNA’nın pratik olmadığını ve zamanını boşa harcadığını söylemişler, Kariko’ya bir ültimatom vererek, eğer mRNA ile çalışmaya devam etmek isterse, fakültedeki konumunu kaybedeceğini ve önemli bir maaş kesintisiyle karşılaşacağını hatırlatmışlar. 

Ancak Kariko pes etmeyerek üniversitede yeni nakledilen damarları canlı tutmak için proteinler üretip kan damarı nakillerini iyileştirmek için kullanılabilecek mRNA terapileri üzerinde çalışmalara devam etmiş.  

DESTEKSİZLİK YILDIRMAMIŞ

Bugün artık yavaş yavaş ortaya çıkıyor: Kariko, 90’lı yıllarda  Pensilvanya Tıp Fakültesinde mRNA konusunda çalışmalarını sürdürmüş ve yapay elde edilen mRNA’ların hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği bilgilerine ulaşmış. Kariko’nun o dönemde çalışmaları büyük destek görmese de, bunun onu hiçbir zaman yıldırmadığı artık biliniyor. 

Gerçekten de, Karinko'nun kaderinin dönüm noktası 20’nci yüzyılın sonlarında oldu. 1998 yılında yine aynı üniversitede görev yapan ve AIDS aşısı üzerine çalışma yapan Drew Weissman ile beraber çalışmaya başladı. Birlikte mRNA’nın hastalık tedavilerinde kullanımı üzerine çalışmalarını sürdürdüler. 

Kariko ve Weissman yaptıkları işin çok önemli olacağını, aşılarda ve hastalıkları tedavide kullanılabileceğini bu çalışmaları sırasında anladıklarını belirtiyorlar. Bu alanda 2005 yılında  bir makale yayınlıyorlar, ancak bu önemli bir yankı uyandırmıyor. Yaptıkları çalışmaları 2005 yılında yayınlayan iki araştırmacı, klinik çalışmalar konusunda destek görmedikleri için ilerleme sağlayamadıklarını belirtiyorlar. Bu arada bağlı bulundukları üniversitenin, patentlerinin lisansını CellScript adlı üçüncü bir tarafa sattığı da biliniyor. 

ALMANYA’YA GELİŞ 

O dönemde Stanford Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmalarını sürdüren Kanada asıllı Derrick Rossi, Kariko ve Weissman’ın makalesini okumuş ve yakından ilgilenmiştir. Rossi, 2010 yılında, aşılar ve terapi metotları oluşturmak için modifiye mRNA kullanmak amacıyla, bir grup Harvard ve MIT profesörüyle birlikte mali destek bularak Massachussett’te Moderna adlı bir biyoteknoloji şirketini kurdu. Ancak Kariko, orada da kalmadı. 

2013 yılında Katalina Kariko, Moderna’dan iş teklifi almasına rağmen Almanya’nın Mainz şehrindeki Biontech firmasında çalışmaya başladı. 

Bu arada Moderna, Haziran 2017 yılında daha önce Pensilvanya Üniversitesinin CellScript’e sattığı patenti kullanmak için lisans anlaşması yapmıştı. Yine aynı yılın eylül ayında BioNTech de CellScript’in patentini kullanmak için anlaşmaya imza atmıştı. 

Sonuçta, 2013 yılında henüz bir web sayfası bile olmayan BioNTech bugün artık 1500 çalışanı olan ve piyasa değeri 25 milyar dolara ulaşan bir biyoteknoloji devi. Uğur Şahin adlı Türk bir araştırmacı ve girişimci tarafından kurulan BioNTech’in, kanser bağışıklık terapisi, kardiyovasküler ve metabolik hastalıkların tedavi alanlarında çalışan Katalina Kariko’yu bünyesine aldıktan sonra büyük adımlar attığı gören ve soran gözlerin dikkatinden kaçmıyor. 

Kariko, halen BioNTech firmasında kıdemli başkan yardımcısı unvanı ile görevini sürdürüyor. Bunun yanı sıra Pensilvanya Üniversitesi’nde de ders veriyor. Yine aynı üniversitede grip, herpes ve Aids’e karşı RNA aşı çalışmalarını sürdürüyor.

Yıllarca sıkıntı çekerek insanları araştırmaları konusunda ikna etmeye çabalayan Katalin Kariko, en sonunda dünyadaki milyarlarca insanın hayatını değiştirebilecek bir başarıya Uğur Şahin ve Özlem Türeci ile beraber imza attı. Şahin-Türeci-Karinko üçlüsü küresel salgının sona ermesi için bir umut oldular.

Bu arada Katalin Karinko, Nobel’i kimya dalında alabilecek az sayıdaki adaylar arasına girmeyi de başardı. 

DERLEME: GÖKHAN GÜRBÜZ

HABERE YORUM KAT