Almanya'daki ırkçı terör saldırısı halkı tedirgin etmeye devam ediyor

Almanya'daki ırkçı terör saldırısı halkı tedirgin etmeye devam ediyor

Almanya'nın Hanau kentinde 19 Şubat 2020'de ırkçı terörist Tobias Rathjen tarafından iki kafeye düzenlenen ve aralarında Türklerin de bulunduğu 9 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırıların üzerinden üç yıl geçti.

Irkçı terörün hayattan kopardığı kişilerin acısı hala tazeliğini korurken, kurbanların yakınları yanıtlanmamış soruları için mücadelesini sürdürüyor.

Sosyal Demokrat Partiden (SDP) Alman Federal Meclisi Üyesi Helge Lindh, , saldırıların üçüncü yılında Alman hükümetinin aşırılıkçılık ve ırkçılıkla mücadele konusunda ne gibi adımlar attığına, hangi noktalarda ise yetersiz kaldığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Lindh, 4'ü Türk 9 kişinin yaşamını yitirdiği Hanau'daki saldırılara ilişkin, "Bence bu cinayetlerin ırkçı motivasyonla işlendiği çok açık. Ortada bariz sağcı ve ırkçı özgeçmiş var ve failin ana motivasyonun da bu olduğunu düşünüyorum." dedi.

Saldırıların üzerinden üç yıl geçmesine rağmen olayın hala tam anlamıyla aydınlatılamadığını dile getiren Lindh, saldırıların art arda gerçekleşmesindeki ihmaller zincirine dikkati çekti.

Lindh, "Saldırganın uzun radikalleşme geçmişi olduğu biliniyordu. Saldırgan, yetkililere, kaleme aldığı yazı ve manifestolarla, sağcı popülist, aşırılık yanlısı düşünceleri olduğunu ayrıca komplo teorilerine de yakın olduğunu göstermişti. Bazı psikolojik sorunları da vardı. Birtakım radikalleşme ve aşırılık belirtileri olduğu halde kimse onu durdurmadı." değerlendirmesinde bulundu.

Farklı noktalara saldırıların gerçekleştirildiğini anımsatan Lindh, Hessen polisinin o geceki refleksini yetersiz bulduğunu vurguladı. Lindh şu ifadeleri kullandı:

"Yetkililer, ikinci ve üçüncü noktalara düzenlenen saldırıların neden olduğunu ve nasıl durdurulamadığını açıklamak zorundayken, cinayetten önce de sonra da hataları konuşmaktan kaçındı ve şeffaf olmadı. Örneğin 'Acil durum kapısı neden kapatıldı?' ve 'Acil durum çağrılarına neden yanıt verilmedi?' Vili Viorel Paun adlı kişi bu yüzden öldürüldü. İlk noktadaki korkunç saldırısından sonra faili takip ederek diğer noktaya geçti ve orada öldürüldü. Bu nasıl mümkün oldu?"

"Psikolojik sorunları olan biri nasıl silah sahibi olabilir?"

Lindh, saldırıyı gerçekleştiren Tobias Rathjen isimli teröristin 2002'de kısa süreliğine de olsa psikiyatri kliniğinde tedavi gördüğünü hatırlatarak, Rathjen'in psikolojik sorunlarına rağmen silah sahibi olabilmesini yasaların açığı şeklinde değerlendirdi.

Federal Meclisi Üyesi Lindh, "Silah sahibi olmaması gerekirken yasal olarak silah sahibi oldu ve atış eğitimi almaya gitti. Bu silah yasaları daha katı olsaydı ve daha işlevsel olsaydı, saldırgan silahlarını kullanamazdı ve belki de katliam olmazdı. Emin olamayız, elbette öldürmenin farklı yollarını bulabilirdi ancak böyle bir katliam yapması, insanları öldürmesi onun için çok daha zor olurdu." dedi.

Saldırganın, Kasım 2019'da Hanau Savcılığına komplo teorilerinden oluşan suç duyurusunda bulunduğunu, Hanau saldırısından yaklaşık 2 hafta önce ise ırkçı eğilimlerle dolu manifestosunu kendi internet sitesinde yayımladığını aktaran Lindh, yetkilileri "tehlikeyi öngörememekle" eleştirdi.

Lindh, "Birtakım radikalleşme ve aşırılık belirtileri olduğu halde kimse onu durdurmadı. Bu muhtemelen kurban aileleri için de en korkunç şey çünkü 'Bir şeyler yapılabilirdi' diye düşünüyorlar. Bilinmeyen bir yerden gelen herhangi biri değildi. Bazı göstergeler, bazı işaretler, onu gözlemleyebileceğiniz bazı işaretler vardı. Yani eğer sistem düzgün işleseydi durdurulabilirdi." sözlerini sarf etti.

"Baba Rathjen'in ırkçı terör saldırılarındaki rolü hala belirsiz"

Irkçı teröristin, 75 yaşındaki babası Hans-Gerd Rathjen hakkında da değerlendirmede bulunan Lindh, Rathjen'in oğlunun azmettiricisi olduğu konusundaki şüphelere hala açıklık getirilmediğine işaret etti.

Lindh, "Oğluyla aynı türden radikal, aşırılık yanlısı fikirlere sahip biri, zihinsel olarak oğluna çok yakın görünüyor. Muhtemelen oğluna Neonazi olmayı o öğretmişti. Bence failin babasının katliama ne derece dahil olduğu, en azından katliamın hazırlanmasında nasıl rol üstlendiği hakkında araştırma yapılmalı. Bu konuda ne biliyordu? Suç ortağı mıydı? Bence oğlunu desteklediğine, ona yardım ettiğine dair birçok kanıt var. Bu yüzden mahkemeye çıkarılmalı ve hakkında yeni süreç başlatılmalı." şeklinde konuştu.

Baba Rathjen'in, kurbanların ailelerini rahat bırakmadığını, sık sık evlerinin önüne giderek onları taciz ettiğini belirten Lindh, şöyle devam etti:

"Benim Hessen eyaletine ve bölge yönetimine yönelik eleştirim, onu durdurmak için yasal her aracı kullanmadıkları yönünde. Onun ailelere yaklaşmasına izin vermemeliler. Hala kurbanların ailelerinin etrafında dolaşıyor, aileleri taciz ediyor bu sadece rahatsız edici değil aynı zamanda korkunç bir durum. Ailelerin devletten beklediği şey onu durdurmak için mümkün olan her enstrümanın kullanıldığını ve insanlara yaklaşma izninin olmadığını, eğer bu kuralı ihlal ederse, cezalandırılacağını bilmek. Bu çok açık ama olan bu değil."

 "Bizi suskun kılan şey, NSU'dan alınan gerçek bir dersin olmaması"

Lindh, son üç yılda Almanya'da ırkçılıkla mücadele konusunda önemli adımlar atıldığını, özellikle radikal saldırılara güçlü cezalar getirildiğini dile getirerek, yine de gelinen noktayı yeterli bulmadığının altını çizdi.

Alman makamlarına yerleşen kurumsal ırkçılığın tam anlamıyla silinemediğini kaydeden Lindh, bu tarz ırkçı cinayetlerin geçmişte de olduğuna dikkati çekti. Lindh "Bizi suskun kılan (Almanya’da 8'i Türk 10 kişiyi katleden Nasyonal Sosyalist Yeraltından (NSU) alınan gerçek bir dersin olmaması çünkü tarih tekerrür ediyor." ifadesini kullandı.

Lindh, Almanya'nın öncelikli olarak üç konuyu ele alması gerektiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle tamamladı:

"İlk olarak kurbanların aileleri, hakları için çocuklarının hakları için kardeşlerinin hakları için kendileri mücadele etmek zorunda kalıyor ve bu kesinlikle çok yanlış. Tüm bu bilgileri vermek, araştırma yapmak bizim görevimiz Almanya'nın görevi, Hessen yönetiminin görevi, bu bilgileri edinmek Sayın Kurtoviç veya Gültekin ailelerinin ya da herhangi başka bir ailenin görevi değil. İkincisi ise devlet olarak ırkçılığa, ırkçı yapılara ve ağlara karşı güçlü olmamız gerekiyor. Tüm devlet kurumları hataları bildirmeli. Son olarak, gündelik ırkçılıkla mücadele etmek zorundayız, çünkü gündelik ırkçılık, bu katliamları mümkün kılıyor. Irkçılığa karşı koyacak kültürden hala uzağız. Bu insanlar burada doğuyor ve modern Almanya çeşitlilik ülkesi olmalı. Bu yüzden açıkça söylemek gerekirse, hala siyasi kültürümüzün bir parçası olan bu günlük ırkçılığı tamamen durdurmalıyız." 

Irkçı terör saldırısı

Hanau kentinde 19 Şubat 2020 gecesi iki kafeye düzenlenen ırkçı terör saldırısında, aralarında 4 Türk'ün de bulunduğu 9 kişi hayatını kaybetmişti.

Özel harekat timinin düzenlediği operasyonda, saldırıyı gerçekleştiren 43 yaşındaki ırkçı terörist Tobias Rathjen ve 72 yaşındaki annesi evlerinde ölü bulunmuştu.

Saldırgan Rathjen'in avcılık belgesi olduğu ve ardında bir mektupla video bıraktığı kaydedilmişti.

Dönemin Başbakanı Angela Merkel saldırıyla ilgili "Irkçılık zehirdir, nefret de zehirdir ve bu zehir toplumumuzda vardır." ifadesini kullanmıştı.

Federal Savcılık tarafından Aralık 2021'de yapılan açıklamada, saldırıyla ilgili soruşturma kapsamında başka kişilerin suç ortağı, azmettirici veya yardımcı olduğuna ya da failin bir sırdaşı bulunduğuna dair yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiği bildirilmişti.

Artı49

HABERE YORUM KAT