Milli birlik, hırsızlıkları örtbas birliği değil

Milli birlik, hırsızlıkları örtbas birliği değil

Ali İsmail dövülerek öldürülürken hatırlanmayan milli birlik ve beraberliği, Zarrab davasında ortaya çıkacak pisliklerinin korkusundan dillerinden düşürmüyorlar. Milletçe hırsızlıkta, bağnazlıkta değil de; dürüstlükte, aydınlıkta birleşsek olmaz mı?

OKTAN ERDİKMEN - Kendimi bildim bileli, Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğe ihtiyacı olmadığı bir dönem hatırlamıyorum. Bu söylem, iktidarların dillerinden düşürmedikleri bir ‘cambaza bak’ taktiği.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, 'Afedersiniz Ermeni, biliyorsunuz Alevi’ derken, Ali İsmail dövülerek öldürülürken, 'yüzde 50’yi evde zor tutarken' aklına gelmeyen milli birlik ihtiyacı nedeniyle, son günlerde Atatürk’le yatıp, Atatürk’le kalkmaya başladı.

Referandumdan önce 'milli birlik' dediler, CHP Avrupa’daki mitingleri durdurdu, AKP kasaba kasaba gezip kavga çıkardı. ‘Batı bize karşı’ masalıyla düne kadar sözünden çıkmadığı AB (ve elbette YSK) sayesinde, atı alıp Üsküdar’ı geçti.

Milli birlikten bugün anladıkları ise, ABD’deki Rıza Zarrab davasında ortaya çıkacak olan ’özel değil genel genel' pislikleri gizlemek.

Bu birliği daha yakından tanımamız için o günleri hatırlayalım. Bir sabah uyandık, evlerden ayakkabı kutularında dolarlar çıktı. Önce inkar ettiler, 'paraları FETÖ’cü polisler koydu' dediler. Sonra o paraları faiziyle (faiz haram demelerine rağmen) geri aldılar. Bu paraları imam hatip yaptırmak için topladıklarını söylediler.

Erdoğan’ın ve bazı bakanların çocuklarıyla paraların sıfırlanmasına ilişkin ses kayıtları ortaya çıktı. 'Sahte' dediler ama bunları uluslararası bir kuruma gönderip inceletmeye de yanaşmadılar. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a ‘hırsız’ dedi diye dava açıldı. Mahkemede ses kayıtları talep edilince, Erdoğan’ın avukatı davayı geri çekti.

Korkuları, şimdi bu kayıtların ABD’deki Zarrab davasında incelenmesi ve gerçek olup olmadıklarının mahkeme kararıyla ortaya çıkması. Onun için skandal tam patlak vermeden milli birlik ve beraberlikten bahsetmeye başladılar.

Ancak onların milli birlik anlayışıyla, bizim milli birlik anlayışımız epey farklı.

Onların milli birlik dedikleri:

Yoksulun, yetimin aldığı ekmekten toplanan vergilerle, bin odalı saraylarda oturmak, 27 Alman arabasıyla namazlara gitmek, çocuklara çürük raporu ve gemicikler almak.

Milyon dolarlar toplayıp yandaş medya ordusu kurmak. Buraya para veren ama karşılığında da ‘milletin a… koyacağız’ diyen iş adamlarının vergi borçlarını silmek.

Yıllarca FETÖ’cüleri orduya, adliyeye, içişlerine, dışişlerine yerleştirip, ne istedilerse vermek. Sonra onları gönderip yerlerine başka cemaatten adamları yerleştirmek.

Kandil’e, İmralı’ya elçiler göndererek, teröristlerle pazarlığa oturmak. Valilere ‘operasyon yapmayın’ talimatı vermek. Apo’nun odasına Lig Tv çektirmek. Habur’da teröristlerin önüne kırmızı halı sermek. Oslo’da elebaşlarıyla kahkaha atmak. Olmazsa Suriye’ye adam gönderip 2 füze sallatmak. Doğu’daki şehirleri yerle bir etmek.

Kanunu değiştirip, Sayıştay’ı devre dışı bırakmak. İhaleleri eşe dosta vermek. Karşılığında bağış toplamak, yandaşları kar ortağı yapmak.

***

Onlar gerçek milli birlik fırsatını Abdocan vurularak öldürüldüğünde, dinci vakıflarda çocuklara tecavüz edildiğinde, insanlar aç, işsiz kaldığında bizim hissettiğimiz acıyla dalga geçerek kaybettiler.

Şimdi kimse bizden 'milli birlik' adına hırsızlıklara göz yummamızı beklemesin.

 

Oktan Erdikmen'in diğer yazılarını okumak için lütfen tıklayınız.

HABERE YORUM KAT
3 Yorum