Dha Yurt Özel Gündem

Dha Yurt Özel Gündem

KARS'ın Arpaçay ilçesine bağlı Tomarlı köyünde yaşayan İrfan Oruç, geçen günlerde gökyüzünde oluşan ve gök taşı düşmesi olduğu iddia edilen...

'Gök taşını izlerken gözümden rahatsızlandım'

KARS'ın Arpaçay ilçesine bağlı Tomarlı köyünde yaşayan İrfan Oruç, geçen günlerde gökyüzünde oluşan ve gök taşı düşmesi olduğu iddia edilen ışığı izlerken gözlerinden rahatsızlandığını söyledi. Hastaneye götürülen Oruç, kullandığı damla sonrası gözlerindeki rahatsızlığın geçtiğini belirtti.

Türkiye'de, geçen çarşamba saat 20.30 sıralarında göktaşı düşmesi olduğu ileri sürülen olay yaşandı. Gökyüzünde beliren ışık Ağrı, Erzincan, Erzurum, Kars, Van, Trabzon ve Artvin dahil bazı kentlerde izlendi. Kentlerde vatandaşlar bu anı cep telefonları ya da kameralarıyla görüntülerken, düşme anını Arpaçay ilçesine bağlı Tomarlı köyündeki evinin bahçesinde ailesiyle çay içerken izleyen İrfan Oruç, bir süre sonra rahatsızlandı. Işığı izlerken gözlerinde şiddetli bir ağrı oluşan Oruç, kolları ve yüzünde sızı hissetti. Çocuklarıyla birlikte yere kapanan Oruç, gözlerindeki rahatsızlığın artması üzerine yardım istedikler jandarma tarafından Arpaçay Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Buradan Kars Harakani Devlet Hastanesi'ne sevkedilen Oruç'un gözleri serumla yıkandı. Göz doktoru tarafından damla verilen Oruç, evine gönderildi.

'YANACAĞIZ DİYE YERE KAPANDIK'

Kullandıkları ilaçlar sonrası gözlerindeki ağrı ve batmanın gittiğini ifade eden eden 2 çocuk babası İrfan Oruç, evlerinin bahçesinde otururken yaşananları çıplak gözle izlediğini söyledi. Kendisinin aya baktığı sorada patlamanın yaşandığını ailesinin bunu o anda görmediğini anlatan Oruç, "O sırada gözlerim bu alev topuna kilitlendi ve çocuklara da bir şey diyemedim, adeta donup kaldım, dilim tutuldu. O sırada bu indikçe büyüdü, indikçe büyüdü, bayağı büyüdü. Yaklaşık 10 saniye sonra bir alev topu sanki bizim bu kapının önünü sardı. Yanacağız diye yüz üstü yere kapandık. Sonra ışık sönünce kalktık ve baktım ki kollarım uyuşmuş. Elektrik çarpar gibi kollarımda ve ensemde uyuşmalar oldu. Kararmaya başlayan gözlerimde iğnelenmeler oldu. Nasıl kaynağa bakarsın gözlerin sızlar ya aynen öyle oldu. Gözlerim batmaya başlayınca eve gidip yüzümü, gözlerimi yıkadım. Ağrısı sızısı geçer dedim ama geçmedi. Ben bağırmaya başlayınca çocuklarda korktular. Saat 01.00'e doğru ağrılarım artınca 155'i aradım. Polisler de beni jandarmaya yönlendirdi. Yaklaşık 20 dakika sonra eve gelen jandarma ellerinde fenerle çevreyi gezdiler ama bir şey bulmayınca beni alıp Arpaçay Devlet Hastanesi'ne götürdüler. Burada sağlıkçılar gözlerimi serumla yıkadılar. Nöbetçi doktor Kars Harakani Hastanesi'ne sevkimi yaptı. Ambulansla götürüldüğüm hastanede yine gözlerimi serumla yıkayıp kontrol ettiler. Sabah saat: 08.00 sularında göz doktoru geldi ve gözümü muayene etti. Gözlerimi ve damarlarını aletlerle incelediler. Göz doktoru bana bir damla verdi ve bu damlayı kullanmamı, sıkıntının devam etmesi durumunda hastaneye tekrar gitmemi istedi. İlaçları kullandıktan sonra gözlerim normale döndü. Şu an damlayı halen kullanıyorum" diye konuştu.

'KÖPEKLER DE SAKLANDI'

Alev topunun ışığının fazlalığından gözlerinin kapandığını belirten Oruç, şunları söyledi:

"Ben böyle bir şeyi ömrümde görmemiştim. Yani güneş yere inse insanı o kadar etkilerdi. Kulaklarımda sızı oldu, yüzüm ateşlendi. O anda yüz üstü yere kapanmasaydık belki de bizi çok olumsuz etkilerdi. Gözü kapatacak kadar bir ışıktı. O kadar tesirli bir ışık oldu ki gözünüzü yeniden açıp bakmanız mümkün değildi. Şu anda burası gündüz ışığı ve hava güneşli ya bunun iki katı aydınlık vardı. "Yandık" diye yere kapanınca bir daha bakamadım zaten. Işık topu ardında da uçağın bıraktığı bir sis gibi iz bırakmıştı. Şu anda gündüz vakti güneş gözüne nasıl yansıyorsa o bundan daha tesirliydi. O sırada kalp rahatsızlığı olan biri olsaydı ölürdü. Gecenin karanlığında o ateş topunun üzerinde dolanması bir de patlaması enteresan bir şeydi. O sırada havlayan köpekler bile korkudan köşelere saklandılar."

İrfan Oruç'un kızı Merve (10) de o gece çok korktuklarını, kolları ve boynunda ağrılar olduğunu belirterek, babasının yaşadıkları karşısında çok üzüldüklerini ve bir süre panik yaşadıklarını aktardı.

AĞRI, YANMA, KIZARIKLIK ŞİKAYETİYLE GELDİ

Harakani Hastanesi göz doktoru Remzi Mehmet Sezgin, daha önce acilde göz yıkama tedavisi uygulanan hastanın kendilerine ağrı, yanma ve kızarıklık şikayetiyle geldiğini söyledi. Muayenesinde kızarıklık tespit ettikleri hastanın korneasında hasar olmadığını belirten Dr. Sezgin, "Parlak ışığa maruz kalmalarda korneada hasar görülmektedtir. En sık kayak yapanlarda ve kaynak yapanlarda görülür. Hasta çok parlak biri ışığa maruz kaldığını ifade etti ancak korneasında her hangi bir bulgu yoktu. Ama polikiliniğe geç başvurduği için bulguları düzelmiş olabilir. Eğer yüksek miktarda ultraviyole ışığa maruz kaldıysa buna bağlı olarak şikayetleri meydana gelmiş olabilir. Hastanın tedavisi düzenlenerek evine gönderildi. Genel durumu iyi antibiyotik ve enfeksiyona karşı suni gözyaşı damlası reçete edildi" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-İrfan Oruç'un kızı Merve'yle evin önünde oturması ve olayı anlatması

-İrfan Oruç'un konuşması

-Evin önünde oturması

-Evin çevresi ve güneş detayları

-Gözlerinden ve yüzünden detaylar

-Gözlerine damla sıkılması

-Kızı Merve'nin konuşması

-Dr. Remzi Mehmet Sezgin ile röp.

======================

Roma zenginlerinin anıt mezarları zamana direniyor

MERSİN'de Kilikya antik coğrafyasında bulunan Roma zenginlerinin anıt mezarları zamana direnirken, bazıları yıkılmakla karşı karşıya kaldı. Uzmanlar, M.S. 2'nci yüzyıldan günümüze gelen bu yapıların korunarak restorasyonunun bir an önce yapılması gerektiğini söyledi.

Anadolu'nun güneyinde bulunan Alanya Burnu'ndan Suriye'ye kadar uzanan antik bölge olarak bilinen Kilikya'nın Mersin sınırları içindeki alanda Roma zenginlerinin anıt mezarları, zamana meydan okuyor. Silifke ve Erdemli ilçesindeki bölgede bulunan M.S. 2'nci yüzyıldan günümüze kadar gelen Roman zenginlerinin anıt mezarları, zamana karşı direnirken, günümüzde görkemli yapıları ile dikkat çekiyor.

ROMA'NIN ZENGİNLİĞİ MERSİN'E YANSIDI

Kentin arkeolojik yapısı ile Türkiye'nin en zengin bölgesi olduğunu belirten Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Durukan, şöyle konuştu:

"M.S. 2'nci yüzyılda bir tapınak mezarının önündeyiz. Bölgenin zenginlerinden birisinin kendisi ve ailesi için yaptırmış olduğu bir anıt mezar. Etrafta başka mezarlar da var. Burası bir çeşit mezarlıktır. Bu kadar güzel korunmuş, bu kadar yoğun tapınak formu mezar, Anadolu'nun çok fazla yerde bulunmuyor. Kilikya bölgesinin bu kesiminde Demircili'de, Canbazlı'da, Elaiussa Sebaste de, Olba'da bunların yaklaşık 40 civarına örneğini biliyoruz. Bunlar M.S. 2'nci yüzyılda birinci yarısında M.S. 3'ncü yüzyılın ilk yarısına kadar olan bir zaman diliminde inşa edilmiş anıt mezarlardır. Bu mezarları prestij yapıları, zenginlik göstergesidir. Bölgede belli dönemlerde, evrelerde ciddi bir zenginlik süreci yaşanmıştır. Roma İmparatorluğunun M.S. 2'nci yüzyılda yaşamış olduğu zenginlik evresi Kilikya bölgesine de yansımıştır diyebiliriz. Aynı şey M.S. 5'nci yüzyıl için de geçerlidir. Ticaretin son derece yoğun olduğu, savaşların olmadığı dönemlerde bu tip yapılar inşa ediliyor, prestij yapıları olarak veya zenginlerin kendilerini göstermek için inşa ettirmiş olduğu yapılar olarak tanımlayabiliriz."

'RESTORASYON ŞART'

Yapıların geleceğe taşınması ve korunması için mutlaka iyi bir restorasyonun yapılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Durukan, şöyle devam etti:

"Bunlar son derece iyi olarak korunmuş yapılar olarak görünse de detaylarına baktığınızda tapınak mezarlarında ciddi ayrılmalar olduğunu, bunların restorasyona ihtiyacının olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Küçük bir sarsıntı sırasında bu yapıları kaybedebiliriz. Yarıklar artık rahatlıkla bir insan elinin girebileceği kadar genişlemiş vaziyette, yapı ortasından ikiye ayrılıyor gibi duruyor. Dolayısıyla bu yapının acil müdahaleye ihtiyacı var. Benzeri yapılar bu bölgenin turizm alt yapısını oluşturan arkeolojik malzemeler olarak tanımlayabiliriz. Burada harika fotoğraflar çekmek mümkün. Dolayısıyla ilgisi olanların Mersin'e geldikleri zaman bu bölgeye mutlaka uğramalarını tavsiye ediyorum."

Görüntü Dökümü

-----------------------

-Mezarların drone ile çekilen görüntüsü

- Prof. Dr. Murat Durukan, anıt mezarın fotoğrafını çekerken

- Prof. Dr. Murat Durukan, anıt mezar çevresinde incelemeler yaparken

- Anıt mezarın görüntüsü

- Anıt mezarın içinden görüntü

- Anıt mezarın duvarlarında oluşan çatlaklardan genel ve detay görüntü

- Prof. Dr. Murat Durukan ile röp

- Anıt mezar görüntüsü

- Anıt mezarın içinden genel ve detay görüntüler

=======================

Güneydoğu'da herkesi "düğün" heyecanı sardı

GÜNEYDOĞU Anadolu Bölgesinde insanlar, koronavirüs salgını nedeniyle zorunlu olarak iptal edilen düğünlerin normalleşme ile birlikte yeniden yapılmasını heyecanla bekliyor. Birçok çift yarım kalan düğün hayallerinin gerçekleşmesi için düğünlerin yapılacağı tarihin açıklanmasını merakla beklerken, düğün salonlarında da koronavirüse karşı önlemler alınıyor. Düğün salonları maske, dezenfektan ve halay çubukları ile davetlilerini ağırlamayı beklerken, yeni süreçte takı takma merasiminde ise değişikliğe gidilecek. Düğün salonları bundan sonra davetlilere girişte zarf verecek ve takılarını isimlerini yazarak takı kutusuna atmasını sağlayarak, gelin ve damat ile temas etmelerini önleyecek.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de etkili olan koronavirüs salgını nedeniyle toplu etkinliklerin iptal edilmesiyle, evlilik hayali kuran çiftler de düğünlerini yapamadı. En mutlu günlerinde yakınları ve sevdikleriyle bir arada olarak dünya evine girmek isteyen çiftlerin düğünlerini ne zaman yapabileceklerine ilişkin tarih açıklanmazken, normalleşme planı ile çeşitli alanlardaki kısıtlamaların kaldırılması evlenmek isteyenleri de umutlandırdı. Normalleşme sürecinde düğünlerin yapılabileceği tarihin açıklanmasını bekleyen çiftler, hazırlıklarına başlarken yeni dönemde düğünlerin nasıl yapılacağı sorusunun da yanıtını arıyor.

DÜĞÜN SALONLARINA REZARVASYON BAŞVURULARI

Normalleşme planının devreye girmesinin ardından birçok çift, düğünlerini yapabilmek için düğün salonlarına başvuruda bulunmaya başladı. Salonların ne zaman açılacağı henüz netlik kazanmazken, düğün salonlarına gelenler ise açılış tarihine göre rezervasyonlarının yapılmasını istiyor. Başvuruları alan ve tarihin biran önce belirlenmesini bekleyen salon işletmecileri de kendi önlemlerini almaya başladı. Düğün salonlarını dezenfekte eden işletmeciler, kapasitelerini de yüzde 25'e göre yeniden düzenledi.

GELİN VE DAMAT İZOLE EDİLECEK

Salonlardaki masaların yarısını, kalan masalardaki sandalyelerin de yarısını depoya kaldırarak kapasitelerini yüzde 25'e göre düzenleyen işletmeciler, hazırlıklarını tamamladıklarını ve düğünlerin yapılacağı tarihi beklediklerini ifade etti. Gaziantep'teki düğün salonu işletmecilerinden Sait Karaşahin, salonlarını günlük olarak dezenfekte ettiklerini söyledi. Henüz ellerine genelge ulaşmadığını ancak kendilerinin şu anda yüzde 25 kapasite ile hizmet verecek şekilde düzenlemeye gittiklerini anlatan Karaşahin, yeni süreçte düğünlerde kişisel teması önlemeye yönelik tedbirler aldıklarını ifade etti. Karaşahin, düğünde gelin ve damadı davetlilerden izole edeceklerini söyledi. Salonda gelin ve damat için ayrılan bölümü, şeritle kapatarak davetlilerle temasını önleyeceklerini anlatan Karaşahin, "Geleneklerimizde herkes gelin ve damadı kutlamak ister, onlarla birlikte halay çekmek ister. Biz de davetliler ile çiftlerimizin temasını gelin ve damadın bulunduğu bölümü izole ederek önleyeceğiz" dedi.

HALAY ÇUBUKLARI HAZIRLANDI

Düğünlere gelecek davetlilerin salona girişte ilk olarak ateşinin ölçüleceğini, ardından maske dağıtılarak ellerinin dezenfekte edileceğini belirten Sait Karaşahin, "Davetlilerimiz masalarda sosyal mesafe kuralına uygun olarak oturacak. Masaların da birbirine uzaklığı yine sosyal mesafeye göre ayarlandı. Böylece hem masalar arası hem de aynı masadaki kişilerin temasını en aza indiriyoruz. Salonda da görevlilerimiz davetlileri sosyal mesafeye dikkat etmeleri için sürekli uyaracak. Düğünlerin olmazsa olmazı halaya da çözümümüzü bulduk. Hazırlattığımız 1,5 metre uzunluğunda tek kullanımlık veya dezenfekte edilebilir çubuklarımız ile davetlilere sosyal mesafeye uygun halay çekme imkanı tanıyacağız. Davetlilerimiz düğünlerde çubuklar ile birbirine temas etmeden halay çekebilecek. Her halayın ardından da çubukları tek kullanımlık ise imha edeceğiz, değilse anında dezenfekte edeceğiz" diye konuştu.

TAKIYI GÖĞSÜNE TAKMAYIP, ZARFLA KUTUYA ATACAKLAR

Sait Karaşahin, yeni süreçte takı merasiminin de olmayacağını söyledi. Geçmişte düğünlerde davetlilerin yanlarında getirdikleri takıları gelin veya damadın göğsüne taktığını ve sarılarak kutladığını hatırlatan Karaşahin, salgın nedeniyle bundan sonraki süreçte bunun mümkün olmayacağını ifade etti. Kendilerinin de bu noktada çözüm ürettiklerini kaydeden Karaşahin, "Biz davetliler ile çiftlerin temasını önlemek adına girişte maske ile birlikte birer de zarf vereceğiz. Düğün sonunda davetliler takılarını isimlerini yazacaklarını zarfa koyacak ve ardından gelin ve damadın bulunduğu noktadaki kutuya atacaklar. Böylece hem takısını takmış olacak hem de sosyal mesafeye uygun noktadaki takı kutusunun olduğu bölgeden gelin ve damadı tebrik etmiş olacak."

KIYAFET VE AKSESUAR ESNAFI DA DÜĞÜNLERİ BEKLİYOR

Gaziantep'te aksesuar ile kıyafet satışı yapan esnaf da düğünlerin başlamasını bekliyor. Mart ayından bu yana salgın nedeniyle düğünlerin ertelendiğini anlatan esnaflar, biran önce düğün sezonunun açılmasını istiyor. Tarihlerin açıklanmaması nedeniyle satışların durgun olduğunu belirten esnaflardan Yunus Emre Akbulut, "Düğün sezonu kapandığından bu yana işlerimiz çok düştü. Yeniden düğünler ile ilgili tarih belirlenirse işlerimiz açılır. İnşallah biran önce hayat normale döner, çiftlerimiz birbirine kavuşur biz de onların en mutlu günlerini güzelleştiririz" dedi.

Abiye kıyafeti satan Gökhan Arsoy da koronavirüs salgını nedeniyle ara verilen düğünlerin başlamasını herkesin dört gözle beklediğini dile getirerek, "Yaz sezonu düğün sezonu olduğu için bölgemiz çok hareketli geçerdi. Şimdi yeni tarih belirlenmesi ile o eski canlı ve mutlu günleri yeniden yaşamayı arzuluyoruz" dedi.

ŞANLIURFA'DA RENGARENK DÜĞÜNLERE ÖZLEM

Güneydoğu'nun önemli kentlerinden olan ve renkli kıyafetlerin giyildiği düğünleri ile dikkat çeken Şanlıurfa'da da herkes eski günlerin özlemini duyuyor. Normalleşme planı ile salonların açıklanmasını bekleyen abiye kıyafeti satıcıları, rengarenk elbiseler ile mutlu düğünler yapılmasını arzuluyor. Nisan ile Ekim aylarının düğün sezonu olduğunu anlatan esnaflardan Ahmet Kaynak, "Şanlıurfa'da düğünler oldukça renkli oluyor. Bunun nedeni hem insanların mutluluğuna ortak olması hem de giyilen kıyafetlerdir. Biz her renkten abiye kıyafetler yapıyoruz ve herkes zevkine göre alıyor. Bu kıyafetleri giyen davetliler de düğünlerde renk cümbüşü oluşturarak ortaya unutulmaz bir tablo çıkarıyor. Şimdi işte o eski günlere dönmeyi bekliyoruz" diye konuştu.

1 Haziran'da başlayan normalleşme planının ardından özellikle kadınların elbise siparişi vermeye başladığını bazılarının da terzilerde özel dikim yaptırdığını anlatan esnaflardan Hüseyin Korkmaz, "Urfa'nın yöresel kıyafetleri bölge kadınları için vazgeçilmezdir. Düğünlerde de en çok tercih edilen yöresel kıyafet oluyor. Düğünler başlayınca çok ciddi yoğunluk yaşayacağız" şeklinde konuştu.

ÇİFTLER BİRAN ÖNCE TARİHİN AÇIKLANMASINI İSTİYOR

Hayalleri yarım kalan çiftler de biran önce düğünlerin yapılacağı tarihin açıklanmasını istiyor. En mutlu günlerini sevdikleriyle paylaşmak için düğün yapmayı isteyen çiftler, "İsteğimiz biran önce tarihin ve uyulacak kuralların belirlenmesi. Hayatı birbirimizle paylaşırken, sevdiklerimizin yanında olmasını istiyoruz" dedi.

Şanlıurfa'da nikah kıyan ve düğün yapamayan genç bir çift ise gelinlik ve damatlık ile fotoğraf çektirdi. Düğün yapamadıklarını ancak fotoğraf çektirerek mutlu olduklarını anlatan damat İbrahim Tüten, "Salgın nedeniyle düğün yapamadık. Nikah kıydık ve fotoğraf çekimine çıktık. Hakkımızda böylesi hayırlıymış. İnşallah süreç normale döner ve herkes düğününü yapabilir. İçimiz buruk oldu ancak sağlık her şeyden daha önemlidir" şeklinde konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

---------------------------------

GAZİANTEP

-Düğün Salonu

-Salondaki hazırlıklar

-Çubuklar ile halay çekilmesi

-Davetlilere verilecek zarf, maskeler

-Takı kutusu ve zarf atılması

-Düğün salonu işletmecisi ile röp.

-Düğün malzemeleri satan iş yerleri

-Düğünde kullanılan eşyalar

-Giysiler

-Esnaflar ile röp.

ŞANLIURFA

-Çarşıda gezen vatandaşlar

-Yöresel kıyafetlere bakan kadınlar

-Yöresel kıyafetler

-Balıklıgöle gelen gelin damat

-Esnaflar ile röp.

-Genel ve detay görüntüler

=========================

Katil arılar Zonguldak'ta görüldü

KESTANE ve arı üreticileri arasında "katil arı" olarak adlandırılan gal arısının bu yıl Düzce'den sonra 20 bal ormanı bulunan Zonguldak'ta da görülmesi, üreticileri endişelendirdi. Zonguldak İli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Abdurrahman Canlı, kestane ağaçlarının çiçek açmasını engelleyen ve kurumasına neden olan gal arısına karşı acil önlem alınmasını istedi.

Ana vatanı Çin olan gal arısı, Türkiye'de ilk olarak 2014 yılında Yalova, Bursa'da görüldü. Bu yıl ise geçen günlerde Düzce'de görülen gal arısı, şimdi de Zonguldak ormanlarında görüldü. Kestane ağaçlarının tomurcuklarına yumurta bırakarak çiçek açmasını engelleyen gal arısı, zamanla ağaçları tamamen kurutmasıyla biliniyor. Zonguldak'ın Kilimli ilçesine bağlı Göbü köyünde, geçimini kestane ve bal üretimiyle sağlayanları, gal arısı korkusu sardı. Ormanda ki kestane ağaçlarında tespit edilen kurumalar nedeniyle bu yıl yeterli verim alamayacaklarını düşünen üreticiler, yetkililerden destek istedi. Düzce'den sonra Zonguldak'ta da görülen gal arısına karşı önlem alınmaması durumunda, birçok ilde ki üreticilerin gal arısından etkileneceği ifade edildi. Köylüler, Gal arısının üremesini engelleyen yırtıcı böcek olan Torymus sinensis'ın bölgeye salınımı yapılarak mücadele edilmesini istedi.

Zonguldak İli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Abdurrahman Canlı, gal arısına karşı önlem alınmaması durumunda kestane ağaçlarının kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve bir daha verim alamayabileceklerini söyledi. Bölgede birçok kişinin kestane ve bal üretimiyle geçimini sağladığını belirten Canlı, "Kestane gal arısı dedikleri bir zararlı. Bu yıl ilk defa Zonguldak'ın Kilimli ilçesine bağlı Göbü köyünde tanık olduk. Arkadaşlarımızın duyarlılığı sayesinde fark ettik. Bu zararlıya karşı dünyada ne düşünülüyor, devletimizin, Tarım Orman Bakanlığı'nın bilgisi var. Ama ne bu zararlıyla ilgili ne düşünüldüğünü bilmiyoruz. Hemen bir girişimde bulunacağız" dedi.

'KESTANE AĞAÇLARINI ÖLDÜRÜYOR"

Gal arısının Zonguldak'ın diğer ilçelerinde olup olmadığını almamak için çalışma yapacaklarını ifade eden Canlı, şöyle dedi:

"Elimizdeki bilgilerle gerekli mercilere başvurup takip edeceğiz. Bu mesele arıcılık, Zonguldak acısından koronavirüs salgını kadar etkili. Çünkü virüs ile ilgili ne yapılacağı biliniyor. Şu anda gal arısı zararlısıyla ilgili hiçbir şey yok. Ağaçların üzerinde bu zararlıları gördük ve elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. Gal arısı kestane ağaçlarını öldürüyor. Kestane ağaçlarının yeniden büyümesi, filiz vermesi ve çiçek açması mümkün değil. Burada yaşayan insanların geçim kaynağı kestane. İnsanların geçim kaynağının büyük bir bölümünü kestane balından karşılanıyor. Çok büyük bir vahim bir olayla karşı karşıyayız ve tüm yetkililerin desteğini bekliyoruz."

'DESTEK BEKLİYORUZ"

Göbü köyünde kestane balı üreticiliği yapan Ziraat Teknisyeni İsmail Aydın ise gal arısının verdiği zarar nedeniyle bu yıl ki kestane ve bal üretiminde düşüş beklediklerini söyledi. Endişe altında olduklarını ifade eden Aydın, "Kestane toplayarak geçinen ve arıcılık yapıp bal üretenler adında büyük kaybımız var. Devlet tarafından yapılacak çalışmayla bu soruna çözüm bulunması lazım. Yetkililere haber verdik. Geldiler baktılar. Bekliyoruz şu an elimizden gelen bir şey yok. Burada arıların kestaneden başka bal yapma imkanı yok. Başka çiçekli yerimiz yok. Burada insanlar bundan gelir kaynağı yaratıyor. Topyekun çok büyük zararımız var" diye konuştu.

ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN AÇIKLAMA

Zonguldak Orman Bölge Müdürlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamada, kestane ağaçlarının tomurcuklarına yerleşerek, çiçek açmasını engelleyen, kestane üreticileri arasında "katıl arı" olarak adlandırılan gal arısının 20 Mayıs'ta Kilimli ilçesinde tespit edildiği belirtildi. Gal arısının Zonguldak'ta ilk defa görüldüğü ifade edilen açıklamada, "Bölge müdürlüğü olarak tüm ormanlarımızı tarayarak bu zararlının yayılış alanlarını araştırıyor ve ilgili Tarım ve Orman İl Müdürlükleri ile dayanışma halinde mücadele sürecini belirliyoruz. Kestane gal arısına karşı yırtıcı böcek olan Torymus sinensis'ı kendi laboratuvarımızda üretebilmek için, ilgili teknik elemanların Bursa Orman Bölge Müdürlüğü'ne bağlı bulunan laboratuvarda yapılan çalışmaları yerinde inceleme ve akabinde Zonguldak Gökçebey de bulunan Orman Zararlılarıyla Mücadele Teşhis ve Tanı Laboratuvarı'nda üretim gerçekleştirilmesi amacıyla görevlendirilecektir. Takiben zararlı ve yırtıcı böceklerin biyolojik yaşam seyirlerine göre üretim işlemlerine başlanacaktır" denildi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-------------------------------

-Ormandaki kestane ağaçları

-Çiçeklerin gösterilmesi

-Arı kovanları

-İsmail Aydın ile röp.

-Abdullah Canlı ile röp.

-Drone ile orman görüntüsü

========================

Kızını görebilmek için Sakarya'dan Çanakkale'ye bisikletle gitti

SAKARYA'nın Serdivan ilçesinde yaşayan Mustafa Akçay (45), şehirler arası seyahat kısıtlaması nedeniyle otobüsle seyahat izni alamayınca, kızını görmek için Sakarya'dan Çanakkale'ye bisikletle gitti.

Sakarya Adliyesi'nde uzlaştırıcı olarak görev yapan Mustafa Akçay, annesiyle birlikte Çanakkale'de yaşayan 14 yaşındaki kızı Hale Akçay'ı görmek için Ramazan Bayramı'ndan 2 gün önce yola çıkmak istedi, ancak yolculuk için seyahat izni alamadı. Bunun üzerine bisikletle yola çıkan Mustafa Akçay, kontrol noktalarında imza karşılığı geçişine izin verildiğini belirterek, yaklaşık 2 gün süren yolculuk sonrasında Çanakkale'ye ulaştı. Bayramı kızıyla birlikte geçiren Mustafa Akçay, mesleki eğitim için yurtdışına çıkacak olması nedeniyle izin alarak Sakarya'ya otobüsle geri döndü.

14 yaşındaki kızının yanına gidebilmek için Sakarya'dan Çanakkale'ye bisiklet kullanan Mustafa Akçay, "Kızım annesiyle Çanakkale'de yaşıyor ve orada eğitim görüyor. Ramazan Bayramı'ndan 2 gün önce izin alamayınca bisikletle yola çıkmaya karar verdim. İlk molamı Karamürsel'de verdim. Daha sonra buradan tekrar yola çıkarak Mudanya üzerinden Bandırma ilçesine oradan da Çanakkale'ye geçtim. Günde ortalama 12 saat sürdüm. 2 gece konaklayarak Çanakkale sınırlarına ulaştım" dedi.

Arkadaşlarının kendisinin başarabileceğine inanmamasına rağmen yolculuktan vazgeçmediğini ifade eden Mustafa Akçay, "Yoldayken gelen telefonlarda arkadaşlarım bu yolculuğun kaçıklık olduğunu, anormal olduğunu belirtti. Bunu başaracağıma inanmayanlar oldu. Hatta annem geri dönmem için mesaj attı ama ben dönmedim ve kızıma gittim. Kızım 14 yaşında, ortaokul son sınıfa gidiyor. Hem bayramda yanında oldum, hem de sınavlar öncesinde kızımı ders çalıştırdım. Araçla gidemeyince bu yolu seçtim. Atalarımız at sırtında Viyana'ya kadar gitmiş, bizde buradan Çanakkale'ye kadar bisikletle gittik. Profesyonel değilim ama bisiklet kullanıyorum. Her gün en az 1 saat kadar bisiklet kullanıyorum" diye konuştu.

Çanakkale'den dönmeden önce izin aldığını, test yaptırdığını ve Sakarya'ya otobüsle döndüğünü söyleyen Mustafa Akçay, şöyle konuştu:

"Yolculuğumda şehir girişlerinde polisler durdurarak benden imza aldı ve gittiğim noktada 14 gün karantina da bulunmamı istediler. Prosedürlerin gereğini yerine getirdik ve yolumuza devam ettik. 2 gün sürdü yolculuk ve amatör bir bisikletçi için fena bir süre değildi. Türk gençlerini bisikletlerle yollarda olmasını daha fazla görmek istiyoruz. Monoton hayattan kopalım, oyun konsollarından kopalım bisikletlerle yola çıkalım. Bu bir gereklilik, tarihten gelen bir vecibe."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

Bisikletle yolculuk detay

Mustafa Akçay röp.

Detay

=========================

Mardinli gencin köyden CERN'e uzanan büyük başarısı

MARDİN'de lise 3'üncü sınıf öğrencisi Markus Acar, İsviçre'nin Cenevre kentinde bulunan dünyaca ünlü Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) lise öğrencileri arasında düzenlediği yarışmada 500 proje arasından finale kalarak büyük bir başarıya imza attı. Çin'den 2 ve Şili'den 3 öğrenciyle birlikte hazırladığı "E-dedektör" projesi ile ilk 20'ye kalan Markus Acar, Türkiye adına kazanan ilk takım olarak CERN'e gitmek istiyor.

Mardin'in Artuklu ilçesine bağlı Eskikale köyünde yaşayan, küçüklüğünden beri bilime ve teknolojiye olan ilgisi nedeniyle ortaokuldan sonra Fen Lisesi'ni kazanan Acar, ailesi dar gelirli olduğu için köyden liseye yürüyerek gitmek zorunda kalıyordu. Bu olumsuzlukluklara rağmen 2 yıl önce arkadaşından ödünç aldığı bilgisayarla katıldığı yarışmadan bilgisayar kazanan ve çalışmalarını hızlandıran Acar, okuldan arta kalan zamanında da ailesine yardımcı olmak için tarlada çalışmaya devam etti. Acar, Çin'den 2 ve Şili'den 3 öğrenci arkadaşıyla CERN'in 12 Eylül 2019'da lise öğrencileri arasında düzenlediği ve farklı ülkelerden 500 projenin katıldığı "CERN Beamline" yarışmasında finale kalarak büyük bir başarıya imza attı.

BİLGİSAYARI OLMADAN YARIŞMALARA KATILDI

Ailesinin maddi durumu bir bilgisayar almaya yetmediği için 2 yıl önce arkadaşından aldığı ödünç bilgisayar ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen Bilim Kampı Proje Yarışması'nda Türkiye üçüncüsü olan Acar, "Şartlar ne olursa olsun fırsat ve imkan buldukça aralarında sosyal projelerin de olduğu birçok bilim ve teknoloji tabanlı projelere katılmaya çalıştım. Hepsinden derece aldım. Bilgisayarım olmadan Lise 2'nci sınıfı okurken akıllı şehir planlaması üzerine bir arkadaşım ile geliştirdiğimiz proje ile Türkiye üçüncülüğüne layık görüldük. İlk defa o zaman bilgisayar sahibi oldum. Sonraki katıldığım projelere ise Mardin Valiliği tarafından bana hediye edilen bilgisayar ile devam ettim. Ülkem ve dünya için nitelikli insan kaynağına dahil olabilmem için eğitimim ve kariyerim boyunca elimden geleni yapacağım" dedi.

'BİRİNCİ OLACAĞIMIZA İNANIYORUM'

Final'de birinci olacaklarının inandığını aktaran Acar, "Hazırladığımız e-dedektör projesi ile ilk 20'ye kaldık. Finallerden de birinci olacağımıza inanıyorum. Geçen yıl da bu yarışmaya katılmıştım ama başarılı olamamıştık. Bu yıl Türkiye adına kazanan ilk takım olarak CERN'e gitmek istiyorum. Takımımız SIMES Science Academy olarak 6 öğrenci ve bir koçtan oluşmaktadır. Aslında böyle uluslararası bir takımı kurmanın ilk adımlarını Çin'den arkadaşım Jimmy ile sosyal medya üzerinden tanıştıktan sonra yaptık. Sonrasında Şili'den Manu arkadaşımızın başarılı ekibi ile birleşerek takımı tamamladık. Projemiz kısaca düşük maliyetli olan etkili transistör tasarımına dayalı Grafen katmanları kullanarak CERN ve DESY gibi parçacık fiziği merkezlerinde kullanılabilecek bir e-dedektör oluşturmak ile ilgili bir proje. Finalde birinci olmamız halinde İsviçre'deki CERN tadilatta olduğu için Almanya'da bulunan CERN'e bağlı DESY LAB'da deneyi gerçekleştirmek için Eylül ayı gibi gideceğiz" diye konuştu.

'EVRENİN SIRLARINI AYDINLATMAYA YARDIMCI OLMAK İSTİYORUM'

Hazırladıkları dedektörün gerek boyut, gerek maliyet açısından CERN'de şu an kullanılan dedektörlerden çok daha avantajlı olduğuna dikkat çeken Acar, "Evrenin yeniden oluşumunu, Big Bang'ı canlandırmak için on binlerce dolar değerinde ve metrelerce büyüklükteki parçacık çarpıştırıcı dedektörler yerine bizim önerimiz yaklaşık 100 dolar değerinde bir dedektörle bunu yapabileceğimiz. Bilgisayar ortamında hazırladığımız ve ilk denemelerimizde başarı sağladığımız projemiz sayesinde evrenin oluşumundaki sırları aydınlatmaya yardımcı olacağımızı düşünüyorum" ifadelerini kullandı.

UZAY ALANINDA SES GETİRECEK BİR ÇALIŞMA YAPIYOR

Süryanice, Arapça, Kürtçe ve İngilizceyi iyi derecede bilen son dönemde de Almanca ve Çince'yi öğrenen, bağlama çalan, resim yapan ve tenis oynayan Acar, başarısını düzenli ve belirlediği bir hedefinin olmasına bağlıyor. Son zamanlarda uzay sektöründe ses getirecek bir çalışma yaptığını anlatan Acar, şunları kaydetti:

"Evrenify isimli girişimimiz ile ilgilenmekteyim. Evrenify, Avrasya'daki en güçlü ve fonksiyonel roketleri tasarlamak ve inşa etmek hedefiyle yola çıkan bir grup girişimcidir. İlk hedefimiz alçak dünya yörüngesinde sürdürülebilir çalışmalar yürütebilen roket programını tamamlamaktır. Bu hedeflere "Milli teknoloji hamlesi" sloganına destek vererek çıkan Evrenify, uzay teknolojileri alanında maksimum yetkinlikte, dinamik bir mühendis ekibi oluşturmayı da hedefliyor."

'OĞLUMLA GURUR DUYUYORUM'

Markus Acar'ın babası 44 yaşındaki Acar Acar oğlu ile gurur duyduğunu belirtirken anne Roza Acar da kendisi hiç okula gidemediği için oğlunun eğitimine çok önem verdiğini kaydetti. Anne Acar şöyle konuştu:

"Zor şartlar altında yaşıyoruz. Köyde kalmamıza rağmen oğlum fen lisesini kazanınca ona yakın olmak için Mardin merkeze bağlı bir köye yerleştik. Köye servis gelmediği için oğlum her sabah okula gitmek için 15 dakika yürümek zorunda kalıyordu. Her okula gidip geldiğinde yüreğim ağzımda kalıyordu ama çok şükür bu yıl okulu bitiriyor. Kendisi ile gurur duyuyorum. Başarısı ile de Mardin'in de Türkiye'nin de gururu oldu.ö

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------------------------

Köyden detay

Markus Acar'ın tarlada çalışması

Çapa yapması, ot toplaması

Ders çalışması

Projesini anlatması

Projenin şeması

Aldığı başarılar

Markus Acar ve annesinden detay

Bağlama çalması

Resim yapması

Bilgisayarda çalışması

Arkadaşları ile online görüşmesi

Markus Acar'ın konuşması

Anne ve babasının konuşması

Genel ve detay

===========================

Cudi Dağı eteklerinde buğday ve arpa hasadı başladı

ŞIRNAK'ın Silopi ilçesinde, bir zamanlar adı terörle anılan Cudi Dağı eteklerinde, yağışların da etkisiyle iyi verimin alındığı buğday ve arpa hasadına başlandı.

Silopi ilçesinde yakın zamana kadar adı terörle anılan Cudi Dağı eteklerinde yağışın da etkisiyle oluşan tarımdaki verim, çiftçilerin yüzünü güldürdü. Esenli köyünde, Diyarbakır'dan gelen tarım araçları ile buğday ve arpa hasadına başlandı. Çiftçiler, 4 bin dönümlük araziden geçen yıla oranlar daha bereketli mahsul elde etmenin sevincini yaşıyor. Geçen yıl verimde çok sıkıntı yaşadıklarını belirten Erdem Birlik, "Bu sene arpa, buğday ve mercimek verimi önceki senelere oranla çok güzel. Geçen sene yağmur zamansız geliyordu. Bundan dolayı verimde sıkıntı yaşadık. Bu sene çok güzel bir verim elde ettik. Arazimiz sulu olmadığı için arpa, buğday ve mercimek ekiyoruz" dedi.

Diyarbakır'dan buğday ve arpa hasadı için Silopi'ye gelen biçerdöver operatörü Şahin Kalay, "Hayırlısıyla 4 bin dönüm araziyi biçeceğiz. Bu sene yağmur çok yağdı. Ekin çok güzel, verimler gayet iyi. Silopi'den sonra hasat için Van'a gideceğiz" diye konuştu.

Öte yandan, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü'nce yıl boyunca 135 bin dönümlük tarım arazisinde denetlemeler yapılarak çiftçilere sulama, zararlı böceklerle mücadele konularında bilgilendirme yapıldı.

Görüntü Dökümü

-----------

Ekinler ve tarım araçları

Biçerdöverin geçişi

Biçöerdöverin hasat yapması

Biçöerdöver içinden çekilen detay

Traktör römorkuna ürünlerin boşaltılması

Çiftçi Erdem Birlik "in konuşması

Biçerdöver Op. Şahin Kalay'ın konuşması

Genel ve detay

========================

Genç gönüllülerden sokak hayvanları için barınak

BİNGÖL'ün Genç ilçesinde bir grup gönüllü genç, belediye tarafından kendilerine tahsis edilen alanda besledikleri sokak hayvanlarının barınması için kulübe yapıyor.

Genç ilçesinde bir grup gönüllü tarafından kurulan "Genç için 1 saat gönüllü" grubu üyeleri, belediye tarafından kendilerine tahsis edilen alanda her gün 100'e yakın sokak hayvanının bakımını gerçekleştiriyor. Küçük Sanayi Sitesi yakınında bulunan boş alanda her sabah barınağa gidip köpekleri besleyen grup, sağlık durumu iyi olmayan hayvanları kliniğe götürüyor. Yavru sokak hayvanlarına da biberonla süt verip besliyor. Günde yaklaşık 100 sokak hayvanıyla ilgilenen gönüllüler, bakım ve beslenmenin yanı sıra, onların barınması için kendi imkanlarıyla kulübe yapmaya başladı. Grup üyesi Mehmet Hadin Yolagele, sokak hayvanlarının tamamına gönüllü olarak sahip çıktıklarını belirterek, "Bu köpeklerimizin çoğu annesiz kaldığından ve ölüme terk edildiklerinden onlara sahip çıkmaya karar verdik. Bu süreçte belediye başkanımız ile görüştük. Görüşmemiz neticesinde bize 4 dönümlük alanı tahsis ettiler. Etrafını tellerle çevirip bize teslim ettiler" dedi.

'EKSİĞİMİZ KIŞLIK KULÜBELER'

Tek eksiklerinin kış için büyük kulübeler olduğunu aktaran Yolagele, "Bu yaptığımız kulübeler yazlık köpek barınaklarıdır. İmkanlarımız elverdiği kadar olanı yaptık ama bu konuda yetkililerden de yardım bekliyoruz. Bugüne kadar her işi gönüllü yaptık ama bizi aşan şeylerden dolayı artık maddi gücümüz yetmiyor. Bu konuda bize destek olmalarını istiyoruz. Biz zaten bu işi hiçbir amaç, hiçbir kar olmaksızın buraya kadar getirdik. Yetkililerin gelip bu alanı görmelerini istiyoruz. Tuğla, çimento, kereste ve saç gibi acil eksiklerimiz var. Kimseden maddi talebimiz yok" diye konuştu.

Oto tamir bakım servisinde çalışan grup üyesi Aydın Tutkal, boş zamanlarında sokak hayvanlarıyla ilgilendiklerini ifade ederek, "Boş olan zamanlarımızı köpeklere barınak yapmakla ve kapımızın önünde bulunan köpeklere bakmakla geçiriyoruz. Elimizden geldiği kadar sokak hayvanlarını aç bırakmamaya çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.

Görüntü Dökümü

-----------

Barınak yapımından detay

Yavru köpeklerin biberonla beslenmesi

Mehmet Hadin Yolagele'nin konuşması

Aydın Tutkal'ın konuşması

Genel ve detay

=========================

Fransız kazlarıyla çiftlik kurdu, siparişlere yetişemiyor

GÜMÜŞHANE'nin Köse ilçesinde Fransız cinsi kazlarla çiftlik kuran Seyhan Tok, yumurta ve civciv üretimine geçti. Tok, iklim koşullarına dayanıklı olma özelliğine sahip, ürettiği yumurta ve civcivlere yoğun talep olunca siparişlere yetişmez hale geldi. Satış yoğunluğu yaşayan Tok, 200'den 4 bin kaz sayısına çıkaracağı çiftliğinden yıllık 300 bin lira gelir elde etmeyi hedefliyor.

Köse ilçesinde memur olan Seyhan Tok, 2 yıl sürdürdüğü araştırmalar sonunda yumurta üretimi için kaz çiftliği kurmaya karar verdi. Bölge yapısına en uygun Fransız G 35 ve G 36 cinsi kaz olduğunu belirleyen Tok, 200 yavru kaz satın aldı. Veteriner hekim kontrolünde yetiştirdiği ve 6 ila 9 kiloya ulaşan kazlar, bu yıl, yumurtlamaya başladı. Tok'un çiftçiliğinde, yumurtlama dönemi sonrası civcivler de üremeye başladı. Çiftliğinde kaz sayısını 4 bine çıkarmayı düşünen Tok, yıllık 300 bin lira gelir elde etmeyi hedefliyor. Tok'un iklim koşullarına dayanıklı olma özelliğine sahip, ürettiği yumurta ve civcivler, yoğun talep görüyor.

'BU KADAR TALEBİ BEKLEMİYORDUM'

Kaz çiftliğini hobi olarak kurduğunu anlatan Seyhan Tok, ürettiği civcivlere bu kadar çok talep olacağını tahmin etmediğini söyledi. Tok, "ilk bu işe başlarken bir hevesti, severek başladık. Böyle bir talep beklemiyorduk. Hobi olarak girdiğimiz, sevdiğimiz bir işten para kazanması çok güzel bir duygu. İlk olarak bu şekilde kar edeceğimizi ve büyüyeceğimizi bizde beklemiyorduk. Hayvanlarımızın da kaliteli bir ırk olması nedeniyle şuan da civciv satışına yetişemiyoruz. Bölgenin iklim koşullarına uygun olan civcivlerimiz şuan da otlama dönemine başladı. Köse'mizde Fransız G35, G36 kazlarını yetiştirmeye başladık. 1 yıl önce aldığımız kazlar yumurtlamada döneminden sonra civcivlerimiz geldi. İlk önce ilimize daha sonra piyasadan yoğun bir talep gelince biz de civcivlerimizi satmaya başladık. Kazlarımız etinin dolgun, yumurtlama sayısı fazla ve iklim koşullarına karşı dayanıklı olması talebi artırdı. Şuan da taleplere yetişemiyoruzö dedi.

'TALEBİ KARŞILAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORUZ'

Satışların sürdüğünü belirten Tok, "Şuan da yumurta, civciv üretimimiz ve satışımız devam etmektedir. Ana fiyatımız 300 TL olup civciv fiyatlarımız 60 TL'den gitmektedir. Şuan da bölgenin talebini karşılamakta zorluk çekiyoruz. Kars, Ardahan, Erzincan gibi bölgemizin dışında bulunan şehirlerden de talepler çok fazlaö diye konuştu.

Görüntü Dökümü

-Kaz Çiftliği Görüntüleri

-Kazların Görüntüsü

-Civcivlerin Görüntüsü

-Seyhan Tok röportajı

-Genel ve Detay Çekimler

=======================

Uyku problemi yaşayanlara vişneli yoğurt önerisi

BESLENME Uzmanı ve Diyetisyen Deniz Zünbülcan, uyku problemi yaşayan kişilerin uyumadan önce süt, yoğurt, muz, kivi, vişne gibi gıdaları tüketmeleri gerektiğini söyledi. Zünbülcan, vişneli yoğurdurn da iyi bir seçenek olduğunu kaydetti.

Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Deniz Zünbülcan, hava sıcaklıklarının artmasıyla kişilerin uyku problemi yaşadıklarını dile getirerek, uyku problemi yaşayanların bazı gıdaları sıkça tüketmesi gerektiğini söyledi.

Uyku problemi yaşayan kişiler serotonin hormonunun artıracak besinlere yönelmesi gerektiğine dikkati çeken Zünbülcan, bu besinleri ise; muz, kivi, süt, tavuk, hindi eti olarak sayabiliriz. Serotonin hormonu yanında melatonin hormonunun da çok önemli olduğunu vurgulayan Zülbülcan, "Bu hormonu artıracak besinlerde kabak çekirdeği, badem, melisa çayı ve vişnedir. Uyku problemi yaşayan kişiler vişneyi ara öğün olarak kullanabilirler. Örneğin vişneli yoğurt uyku problemi yaşayan kişiler için iyi bir alternatif olabilir" dedi.

'LAVANTA YAĞI YASTIĞA DAMLATABİLİRLER'

Uyku problemi yaşayan kişilerin yastıklarına lavanta yağı damlatabileceklerini de tavsiye eden Zünbülcan, "Uçucu yağlardan da uyku problemi yaşayan kişiler faydalanabilir. Örneğin kişiler, yastıklarına damlatacakları 3-4 damla lavanta yağı ile uykuya dalma sürecini hızlandırabilirler. Öte yandan tüketecekleri çaylar da var. Örneğin; papatya çayı, melisa çayı kişilerin rahat uyumasını sağlar" dedi. Uyku düzensizliği yaşayan kişilerin su tüketimine de dikkat etmesi gerektiğini söyleyen Zünbülcan, "Su tüketimi uyku problemi yaşayan kişiler için çok önemlidir. Kişi uyku düzensizliği yaşıyorsa uykudan uyanıp idrara kalkıyorsa mutlaka uyumadan birkaç saat önce su ve sıvı tüketimini sonlandırması gerekiyor" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Deniz Zünbülcan röportaj

-Deniz Zünbülcan'ın süt, yoğurt, muz, kivi, vişne gibi besinleri gösterdiği görüntüler

-Uyku problemi yaşayan kişilere özel bitki çayı tarifi verdiği ve hazırladığı görüntüler

-Genel ve detay görüntüler

=======================

Merhum Başbakan Menderes'in hayali yaşatılacak

AYDIN'ın Koçarlı ilçesinde dünyaya gelen merhum Başbakan Adnan Menderes'in Yassıada günlerinde özlemle hasretini çektiği Çine Çayı kenarında söğüt ağaçlarının bulunduğu yere inşa edilen müze son aşamaya geldi.

Koçarlı ilçesinin kırsal Çakırbeyli Mahallesi'nde doğup büyüyen ve Türkiye Cumhuriyeti eski başbakanlarından olan merhum Başbakan Adnan Menderes 1960 ihtilali sonrasında tutuklu bulunduğu Yassıada günlerinde yanına gelen eski İçişleri Bakanı olan İbrahim Ethem Menderes'e, "Bizim siyasette ne işimiz var. Eğer buradan sağ kurtulursam, çiftliğime gideceğim. Çine Çayı kenarındaki söğüt ağaçlarının altında oturacağım. Aydın'a dahi gitmeyeceğim" ifadesini kullandığı yörede bilinip, anlatılıyor. Adnan Menderes'in hayalini kurduğu ancak altında oturamadığı söğütlerin bulunduğu Çine Çayı kenarına inşası devam eden müzesi tamamlanıyor. Müzede son çalışmalar devam ederken yakın bir zamanda açılacağı öğrenildi. Aydın Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı tarafından 11 Mart 2019 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun katılımıyla temeli atılarak yapımına başlanılan 90 dönüm mera arazisi üzerine kurulan müzenin içinde Adnan Menderes'e ait otomobili, çiftliğinde kullandığı traktörü ve yaşadığı dönemde kullandığı eşyaları sergilenecek. Müze içerisinde 2 yel değirmeni, 1 müze binası, 2 restoran, açık sergi alanı, otopark, organik ürün satış yerleri ile birde cami olacak.

ÇİFTLİĞİNDE SESİZLİK HAKİM

60 dönüm arazi üzerine kurulu Adnan Menderes'in çiftliğinde ise sessizlik hakim. Başbakanlık yaptığı dönemde Aydın'a geldiğinde kaldığı doğup büyüdüğü evi ise halen geçmişin izlerini taşıyor. Menderes ailesine ait 1200 dönüm ekili araziyi ise bölgedeki çiftçilik yapan vatandaşlar, kiralayıp pamuk, domates, mısır ve benzeri ürün ekerek geçimlerini sağlıyor.

'ÇOCUKKEN BİR KEZ GÖRDÜM'

Menderes'in anılarının memleketinde yaşayacağına değinen Çakırbeyli Mahallesi eski muhtarı 76 yaşındaki Mehmet Demir, "Rahmetli Adnan Menderes Yassıada da cezaevinde yatarken, yanına Ethem Menderes gidiyor. Adnan Menderes, İbrahim Ethem Menderes'e, "Çok üzgün ve kırgın bir şekilde bizim ne işimiz vardı siyasette. Eğer buradan kurtulur gidersem. Çakırbeyli'deki çiftliğime gideceğim. Çine Çayı'nın kenarındaki söğüt ağaçlarının altında oturacağım. Aydın'a dahil gitmeyeceğim" diyor. Kendisini burada inzivaya çekilmek istemiş. Söğütler tohumlardan dökülerek kendiliğinden çayın kenarında çıkıyor. Çok sık ağaçlıktı ekilip dikilmeyen yerler vardı. İçine girdiğinde kayıp olur yolu bile bulamazsınız. Adnan Menderes, başbakanken zaman zaman çiftliğine gelirdi. O dönemlerde ben çoçuktum. Çiftliğine geldiğinde kendisini görmüştüm. Herhangi bir konuşmamız olmadı" dedi.

'KÖPRÜ YAPTI İNSANLAR RAHATA KAVUŞTU'

Çine Çayı üzerinde1953 yılında yapılan köprünün en çok yörede yaşayan vatandaşları sevindirdiğine değinen Demir, "Adnan Menderes memleketine gelip giderken eksikliği fark edip, Çine Çayı üzerine köprü yaptırıyor. Köprü çalışmaları sürerken şimdi olduğu gibi o zaman muhalefet yapanlarda "Adnan Menderes çiftliğine gitmek için köprü yaptı" diye eleştiriyor. Ama şu an köprüden geçen yöredeki 30 dağ köyünde yaşayanlar var. Benim çocukluğumda burada köprü yoktu. Annemle Aydın'a giderken Çine Çayı'ndan karşıya sal ile geçerdik. Tabi araç olmadığı için Aydın'a merkeple gidiyorduk. Merkebi sala bindirene kadar çok sıkıntılar yaşardık. Çok yağışlı havalarda salda çalışmıyordu. Çine Çayı çok coşkulu gelir ve Büyük Menderes Nehri ile birleşir. Ova adeta bir Ege denizine dönüşürdü. Köprü yapılınca buradaki insanlarda rahata kavuşmuştu" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Adnan Menderes'in altında oturmayı hayal ettiği söğütlerden görüntü

-Çine Çayı ve üzerine yapılan köprüden görüntü

-Yapımı devam eden Adnan Menderes Müzesi'nden görüntü

-Adnan Menderes'in çiftliği ve yaşadığı evden dış görüntü

-Ekilip biçilen arazilerden görüntü

-Genel ve detay görüntüler

-Çakırbeyli Mahallesi eski Muhtarı Mehmet Demir ile röp.

-Genel ve detay görüntüler

========================

Hareketsiz yaşam evcil hayvanları da etkiledi; obezite ve eklem sorunları arttı

KORONAVİRÜS salgını nedeniyle uzmanların çağrılarına uyarak evde kalan vatandaşların yaşam tarzları eskiye göre daha hareketsiz hale gelince bu durum evcil hayvanları da etkiledi. Yeterli egzersiz yapamayan evcil hayvanlarda kilo alımına bağlı olarak obezite sorunu arttı. Öte yandan diz kayması, diz kapağı çıkıklığı gibi eklem sorunları sebebiyle veterinere başvuranların sayısı ise çoğaldı. Uzmanlar ise eklem destekleyici ürünlerin kullanılması ve beslenmeye dikkat edilmesi konusunda hayvanseverleri uyarıyor.

Koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında yurt genelinde pek çok önlem alınırken, salgın sürecinde uzmanlar "Evde kal" çağrılarını yeniledi. Vaktinin çoğunluğunu evde geçiren vatandaşların yaşam tarzı eskiye göre daha hareketsiz hale gelince bu durum evcil hayvanları da etkiledi. Daha kısa süreli ve kısa mesafede açık havaya çıkarılan köpeklerin egzersiz süreleri azalınca kilo alımına bağlı olarak obezite sorunu arttı. Öte yandan diz kayması, diz kapağı çıkıklığı gibi eklem sorunları sebebiyle veterinere başvuranların sayısı ise çoğaldı. Benzer şikayetlerle veterinere sık başvurulduğunu belirten İzmir Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Üyesi veteriner hekim Mustafa Türel Gürcan, "Dünyayı ve ülkemizi etkileyen koronavirüs pandemisi bizlerin sosyal yaşamını etkilediği gibi evcil hayvanlarımızın da sosyal yaşamını etkiledi. Pandemi sebebiyle zaman zaman uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları ve azalan sokağa çıkma sürelerimiz özellikle evde yaşayan köpeklerimizi etkiledi. Yeterli egzersiz yapamayan köpeklerimizde hem kilo almaya ve obeziteye bağlı sorunlar hem de hareket azalmasına bağlı eklem sorunları oluşmaya başladı" dedi.

'EKLEM DESTEKLEYİCİ ÜRÜNLER KULLANILABİLİR'

Alınacak ufak tedbirlerle evcil hayvanları korumanın mümkün olduğuna dikkati çeken Gürcan, "Öncelikle yemek ve ürün miktarlarını ayarlayarak kilo alımlarının ve obezitenin önüne geçmemiz gerekiyor. Tüm canlılar harcayamadıkları kaloriden fazlasını alırlarsa kilo alırlar ve yağlanırlar. Bu yüzden kalorisi ayarlanmış mamalar kullanmak beslenme sorunlarını engeller. Kilo alımıyla birlikte oluşan hareketsizlik hem sindirim sorunlarını hem eklem sorunlarını beraberinde getirir. Evde köpeğimizle yapacağımız ufak oyunlar ve hareket egzersizleri bir nebze de olsa bu sorunların üstesinden gelmesi için yeterli olabilmektedir. Bu dönemde yaşlı ve kilo sorunu olan köpeklerimizde veteriner hekimlerimize danışarak kullanabileceğimiz eklem destekleyici ürünler köpeğimizin eklem hastalıklardan korunmasına yardımcı olacaktır. Köpeklerimizde oluşacak bu ve benzeri sorunlarda veteriner hekimlerin yapacağı uyarılar dikkate alınmalıdır" diye konuştu.

'KÖPEĞİM KORONAVİRÜSÜN MAĞDURU OLDU'

Köpeği "Pookie'de bu süreçte meydana gelen diz kapağı kayması rahatsızlığını anlatan İpek Alak, "Koronavirüs başladığından beri bazı kısıtlamalar olduğu için köpeğimi çok sık dışarı çıkaramadık. Dışarıya çıkarsak bile mesafeyi uzun tutamıyorduk ve fazla yürütemiyorduk. Ailece evde kaldık ve bizler de kilo aldık, köpeğim de kilo aldı. Sadece evin önüne çıkabiliyordu. Daha sonra evde yürürken topalladığını fark ettik. Veterinere götürdük, kilo aldığı ve hareketsiz kaldığı için diz kayması oluştuğunu söylediler. Küçük ırk cinslerde bu durum yaygınmış kilo aldıklarında ortaya çıkıyormuş. İlaçlara ve desteklere başladık. Bu süreçte yarım kilo aldı ancak bu insanlarda 7 kiloya eşdeğer oluyormuş. Köpeğim koronavirüsün mağduru oldu. İlaçlara başladık ancak veteriner iki ay sonunda bir gelişme olmazsa ameliyat olabileceğini söyledi" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Veteriner hekim Mustafa Türel Gürcan konuşması

-Pookie isimli köpeğin görüntüsü

-Muhabir anonsu

-Köpeğinde diz kayması olan İpek Alak ile röp.

======================

Alanya'daki yerleşik yabancılardan "Hiç korkmadan gelin" çağrısı

ANTALYA'nın Alanya ilçesinde yerleşik yabancılar, burada kendilerini her zaman güvende hissettiklerini, koronavirüs sürecinin de Türkiye'de oldukça iyi yönetildiğini söyledi. Alanya'daki yerleşik Ruslar, kendi vatandaşlarına seslenerek, "Hiç korkmadan gelin" çağrısı yaptı.

Alanya'da yaşayan yerleşik yabancılar, Türkiye'nin koronavirüs sürecini başarıyla yönettiğini düşündükleri için burada kalmaya devam etti. Birçok farklı ülke vatandaşı, ülkeleri uçak göndermesine rağmen dönmek yerine bu süreci Türkiye'de geçirmeyi tercih etti. Alanya'da yaklaşık 10 yıldır yaşayan ve 2 yıl önce Türk vatandaşı olan Anastasia Petrova Çetinkaya, Türkiye'yi çok sevdiğini ve buradaki güzellikleri herkese göstermek istediği için sosyal medya üzerinden videolar paylaşarak takipçilerine aktardığını söyledi.

'HİÇ KORKMADAN TÜRKİYE'YE GELEBİLİRSİNİZ'

Türkiye'ye, Alanya'ya gelmek isteyen Rus vatandaşlarına, gönül rahatlığıyla gelebilecekleri çağrısında bulunan Çetinkaya, "Ruslar umutla bekliyor, her gün soruyorlar "Ne zaman sınırlar açılacak, uçuşlar başlayacak" diye. Ben bilmediğimi söylüyorum. Haziran ayı ortasında açılabilir deniyor, biz de bekliyoruz. Sağlık konusunda sıkıntı yaşamayan tek ülke Türkiye. Hastanelerde hiçbir sorun yok, doktorlar, hemşireler, hastalar hiçbir sorun yaşamıyor. Bu yüzden Türkiye'ye gelmek istiyorsanız gelin, tatil yapabilirsiniz. Devletimiz bugüne kadar bu konu ile ilgili çok fazla işler yaptı ve tabii ki yapmaya devam edecek. Türkiye için turizm çok önemli. Bu yüzden burada yaşayanlar, otellerde çalışanlar ve buraya gelen turistler için en iyi sonucu bulacaklar, ben buna gerçekten inanıyorum. Bu yüzden diyorum ki hiç korkmadan buraya gelebilirsiniz" dedi.

'SINIRLARIN AÇILMASINI SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUZ'

23 yıldır Alanya'da yaşayan ve Türk vatandaşı olan Eğitim Sanat Kültür Rus Derneği (EDURUS) Başkanı Elena Soufianova (44), her sene Alanya'ya yerleşen ve tatile gelen Rus vatandaşının sayısının çoğaldığını, bu yıl da geleceklerini söyledi. Soufianova, "Alanya, Rus turistleri seviyor. Hep birlikte bekliyoruz. O kadar arkadaşlık, dostluk, sevgi var ki iki devlet arasında, o yüzden her iki taraf olarak da sınırların açılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Umarım en kısa zamanda açılır. Şu anda Türkiye'de özellikle de Alanya'da devlet, o kadar güzel ve profesyonel iş yapıyor ki biz çok büyük sıkıntı yaşamadık. İnsanlar, Türkler ve yabancılar disiplinli bir şekilde evde oturup, devletin verdiği emirleri gerçekleştiriyor. Ben bunun çok faydalı ve Alanya için gerekli olduğunu düşünüyorum. Sınırlar açılırsa Alanya turistleri karşılamaya hazır" diye konuştu.

'KORKMAYI GEREKTİRECEK HİÇBİR ŞEY YOK'

10 yıldır Alanya'da yaşayan Nina Yüksel (33) de Alanya'da esnaflık yapıyor. Türkiye'de koronavirüs salgınıyla ilgili doğru tedbirlerin alındığını belirten Nina Yüksel, şöyle konuştu:

"Sağlık Bakanlığı ve devlet olarak çok güzel işler yapıldı. Turistlere vermek istediğim mesaj ise hiç korkmayın, tüm durumlar kontrol altında. Biz sınırlar açıldığında turistleri bekliyoruz. Korkmayı gerektirecek hiçbir şey yok."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

- Yerleşik Rus vatandaşlardan genel ve detay görüntüler

- RÖP 1: Anastasia Petrova Çetinkaya

- RÖP 2: Elena Soufianova

- RÖP 3: Nina Yüksel

======================

Dr. Öğr. Üyesi Kara'dan kreşlerde yeni dönem önerileri

AKDENİZ Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Covid-19 Virüs Salgını Danışma Kurulu Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe Tural Kara, yeni normalleşme sürecine giren kreşlerde kullanılacak oyuncakların su ve sabunla yıkanabilir tarzda olması gerektiğini söyledi. Pelüş ve top havuzu gibi oyuncakların kullanılmaması uyarısında bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kara, ders içi aktivitelerin daha çok açık alanlarda tercih edilmesi gerektiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, koronavirüs tedbirleri kapsamında uzun süredir kapalı olan kreşlerin, yeni normalleşme sürecinde 1 Haziran itibarıyla açılacağını duyurdu. Bu karar doğrultusunda yeni süreçte kreşlerde de önlemler alınmaya başladı. Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe Tural Kara, kreşlerde eğitimcilere, çocuklara ve ailelere dikkat etmeleri gereken konular hakkında bilgi verdi. Sosyal mesafe kurallarına uyularak kreş sınıflarının eskisi kadar kalabalık olmaması gerektiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Kara, kreşin girişinde çocukların ateşinin ölçülerek içeri alınması gerektiğini söyledi. Sınıfların en az 1 saat havalandırılması önerisinde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kara, klima kullanılmaması gerektiğini, gerektiği takdirde etkinliklerin bahçede açık havada yapılmasının faydalı olacağını belirtti. Çocukların oynadıkları oyuncakların temizlenebilir olmasının çok önemli olduğunu açıklayan Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe Tural Kara, pelüş ve top havuzu gibi oyuncakların temizliği zor olduğu için kullanılmaması önerisinde bulundu.

KULLANILAN OYUNCAKLAR TEMİZLENMELİ

Koronavirüs sonrası yeni normalleşme sürecinde kreşlerde alınan önlemlerin çocukların sağlığı için çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Kara, kreşteki eğitimcilerin çocukların el hijyenlerine özen göstererek bilgilendirme yapmasının hijyen güvenliği açısından önemli olduğunu söyledi. Dr. Öğr. Üyesi Kara, "Çocukların ortak oynadığı oyuncakların hijyenine dikkat edilmesi gerekiyor. Bu tür oyuncakların yıkanabilir, sabun veya su ile temizlenebilir özellikte olması gerekir. Özellikle yıkanabilir plastik oyuncaklar bu dönemde tercih edilebilir. Top havuzları veya pelüş oyuncaklar gibi yıkaması ve temizlenmesi zor olan oyuncaklardan kaçınılmalı. Kreşlerde toplu yemek yenilen alanlarda bazı önlemler almak gerekiyor. Çocukların 1'er metre arayla sosyal mesafe kurallarına göre oturtulması gerekiyor. Çocukların uyuyacağı alanda da sosyal mesafe kuralına dikkat etmek lazım" diye konuştu.

'SINIFLARDA KLİMA KULLANMAYIN'

Sınıf odalarının en az 1 saat havalandırılması gerektiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe Tural Kara, "klima kullanmayın" uyarısında bulundu. Dr. Öğr. Üyesi Kara, "Çocukların bastıkları alan, sınıf yüzeylerinin temizliği çok çok önemli. Su ve sabunla her gün temizlik yapılmalı. Özellikle kapı kolları, tuvaletler, lavabo gibi çok kullanılan alanlar su ve sabunun ardından çamaşır suyuyla temizlenmeli. Yerlere ilk olarak ıslak, ardından kuru paspas çekilmeli. Klimaların bu dönemde çok aktif kullanılmaması lazım. Klima kullanmayı önermiyoruz çünkü klima bulaşı riskini artırıyor" dedi.

AKTİVİTELER AÇIK ALANDA YAPILMALI

Havanın sıcak geçmesiyle birlikte açık hava aktivitelerinin artırılması önerisinde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kara, "Küçük gruplar halinde öğrenci sayısını azaltarak etkinlikler yapılmalı. Bir gruptaki çocuğun başka bir gruptaki çocukla kesinlikle temas etmemesi gerekiyor. Bu dönemde temas en aza indirilmeli. Daha az gruplarda daha küçük oyunlar tercih edilmeli. Bahçe içerisinde bulunan kaydırakların oyuncaklar gibi gün içerisinde temizlenmesi çok önemli" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

- Akdeniz Üniversitesi Hastanesi dış plan görüntüsü

- Doktordan detay

- Dr. Öğr. Üyesi Tuğçe Tural Kara'nın röportajı

========================

Bu yıl dünyadaki ilk "Ironman" Antalya'da

KORONAVİRÜS nedeniyle birçok sportif etkinliğin iptal olduğu 2020'de, 100'ü aşkın ülkedeki Ironman (Demir Adam) etkinlikleri de iptal edildi. Bu yıl dünyanın ilk Ironman etkinliği, kasım ayında Antalya'da yapılacak.

Turset Project Genel Müdürü Özgür Emeklioğlu, koronavirüs sürecinde dünyada birçok yarış, maraton ve Ironman etkinliklerinin iptal edildiğini veya 2021'e ertelendiğinisöyledi. Ironman'in 1 Kasım'da Türkiye'de düzenlenmesiyle ilgili çok olumlu görüşler olduğunu aktaran Emeklioğlu, "Biz de yarışımızı iptal etmedik, 1 Kasım'da gerçekleştirmeyi planlıyoruz" dedi.

SOSYAL MESAFELİ YARIŞLAR

Pandeminin artık sönüşe geçtiği ve sosyal kuralların netleşmesi sonrasında uyum sürecine geçileceğini anlatan Emeklioğlu, "Aynı zamanda bölgemizin geniş hacimlerde verebileceği imkanlar var. Çok geniş sahillerimiz var. Sporcular farklı zamanlarda veya metrajlarda suya girebilir. Sosyal mesafe yarış sırasında bile korunabilir, bunu planlıyoruz" dedi.

100'Ü AŞKIN ŞEHİRDE İPTAL OLDU

Bu yarışın Türkiye'de yapılmasının dünya için de bir model olacağını belirten Özgür Emeklioğlu, "Bu anlamda da çok önemli. Çünkü 100'ü aşkın şehir ve 70-80'i aşkın ülkede iptal oldu ve yönetimler ciddi anlamda bu süreci gözlemliyor. Diyorlar ki, "Türkiye'de bu yarış yapıldığı anda bunun bütün sonuçlarını uygulama olarak farklı ülkelerde yansıtacağız." Yarışı yapacağımız. Land of Legends ile beraber çok ciddi bir çalışma yürütüyoruz" diye konuştu.

ŞAŞIRTICI TALEP

Yarışta sporcular ve izleyicilerin sosyal mesafeleri, bazı brifing ya da toplantıların dijital ortamda yapılması gibi farklı deneyimler olacağını belirten Emeklioğlu, "Başvuruların yavaş olacağını düşünürken şu anda 48 ülkeden 700 sporcu halihazırda kayıt oldu. Biz devlet yetkilileriyle beraber çıkıp "buyrun" dediğimiz anda, bu yarış belki iki güne çıkıp 4-5 bin sporcu ve 100 ülkeyi geçecek. Bu anlamda şaşırtıcı bir talep var, Türkiye ilgi görüyor" dedi.

START NOKTASINDA SÜRE UZATILACAK

Yarışlar sırasında uygulanacak yeni kurallar hakkında da bilgi veren Emeklioğlu, "Örneğin sporcular belli mesafelerde start alacak. Normalde yarım saat süren start noktasında sürenin 1- 1.5 saatte uzaması, kitlerin insanlara randevuyla verilmesi, çalışan tüm personelin maske, siperlik takması, bisikletler arasında belli mesafeler gibi kurallar konuluyor. Türkiye Triatlon Federasyonu, Spor Bakanlığımız, yurtdışı, hepimiz sürekli diyalog halindeyiz" diye konuştu.

100'Ü AŞKIN ÜLKEDEN 3 BİN SPORCU BEKLENİYOR

Herkes için farklı bir uygulama olacağını anlatan Emeklioğlu, geçen yıl 78 ülkeden 2 bine yakın sporcunun katıldığı yarışların, direkt 10 milyon dolar kazandırdığını kaydetti. Türkiye'nin birçok konuda olduğu gibi bu konuda da tüm dünyaya örnek olmasını ümit ettiklerini söyleyen Emeklioğlu, "Tesislerimiz, bölgemiz ve bilinç olarak hazırız. Spor olarak da hazırız ve 100'ü aşkın ülkeden 3 bin sporcu bekliyorum" dedi.

FOTOĞRAFLI

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

- Ironman arşiv görüntüleri

- RÖP: Özgür Emeklioğlu

=======================

Polisler, Filiz'in akülü araba hayalini gerçekleştirdi

KARS Emniyet Müdürlüğü, fiziksel engelli Filiz Yıldız (30), 20 yıldır beklediği akülü arabaya kavuştu. Emniyet Müdür Yardımcısı Halil Yüksek'in teslim ettiği arabasına binen Filiz Yıldız, büyük sevinç yaşadı.

Merkez Şehitler Mahallesi'nde yaşayan Zeynep-Nurettin Yıldız ailesinin 4 çocuğundan biri olan Filiz Yıldız, 10 yaşındayken geçirdiği felç sonrası yürüyemez oldu. Kış aylarında evinden çıkamayan yazın ise günlerini sandalye üzerinde geçiren Filiz Yıldız'ın akülü araba istediğini öğrenen Kars Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Şubesi ekipleri harekete geçti. Kısa sürede temin edilen akülü arabayı Emniyet Müdür Yardımcısı Halil Yüksek ile Toplum Destekli Polislik Şubesi ve Yunus ekipleri Filiz'inr Şehitler mahallesindeki evine götürdü. Evinin önüne konulan sandalyede oturan Filiz, kendisine getirilen akülü arabayı görünce büyük sevinç yaşadı.

Yıllardır beklediği akülü arabasına annesi Zeynep (58) ve ablası Türkan'ın (32) yardımıyla binen Filiz, polis memurlarından nasıl kullanacağına dair kısa bir ders aldı. Filiz, yeni arabasıyla evinin önünde hemen kısa bir tur attı. Akülü araba kullanımı konusunda abla Türkan'ı da bilgilendiren polis memurları, bir süre Filiz'in sürüşünü izledi. Polisleri çok sevdiğini söyleyen Filiz, hayal ettiği akülü arabaya kavuşmanın mutluluğunu yaşadığını söyledi.

Eşini 10 yıl önce kaybeden anne Zeynep Yıldız ise kızını mutlu görmenin sevincini yaşadığını vurguladı. Çok mutlu olduklarını ifade eden abla Türkan Yıldız ise "Filiz 20 yıl önce bir felç geçirdi. Doktorlara götürdük bir çare bulamadık. Biz bugüne kadar Filiz'i bir yere götürürken iki kişi yardım ediyorduk. Sürekli annemle birlikte götürüp getiriyorduk. Şimdi artık arabası var. Gönül rahatlığı ile arabasıyla gezdirebiliriz. Biz yine yardım ederiz, ama kendi ayakları gibi bu arabasıyla gidip gelebilecek. Polislerimiz bu arabayı bize getirdi. Devletimiz sağ olsun. Bugün bizi çok mutlu ettiler. Yani bugün bizim için bir bayram oldu" diye konuştu.

Emniyet Müdür Yardımcısı Halil Yüksek ve polis memurları Yıldız ailesiyle birlikte hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra el sallayıp ayrıldı. Şehitler Mahallesi Muhtarı Ömer Bulut, emniyet güçlerine bu anlamlı desteklerinden dolayı teşekkür etti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Polislerin arabayı getirmesi

-Filiz'in arabaya bindirilmesi

-Arabanın nasıl kullanılacağının öğretilmesi

-Filiz'in arabayı kullanması

-Ablası Türkan'ın konuşması

-Filiz'in konuşması

-Annesi Zeynep'in konuşması

-Genel ve detaylar

======================

Otomobile sıkışan kedi, tamirhanede kurtarıldı

MANİSA'nın Turgutlu ilçesi'nde bir otomobilin yakıt deposu ile kaportası arasına sıkışan yavru kedi, aracın tamirhaneye götürülmesi sonucu kurtarılabildi.

Otomobil sürücüsü Burcu Onat, "ben bir anneyim. Yavru kedinin o durumda kalmasına izin veremezdim. Kedi kurtarıldığı için çok mutluyum." dedi.

Ergenekon Mahallesi Aziziye Caddesi'nde meydana gelen olayda, sabah işe gitmek için 34 EJL 76 plakalı otomobiline binen 32 yaşındaki Burcu Onat yaklaşık on metre ilerledikten sonra otomobilinden gelen kedi sesini fark edip, itfaiyeden yardım istedi. Ancak, itfaiye ekibi de otomobilin yakıt deposu ile kaportası arasına sıkan kediyi kurtarmak için çalışma başlattı. Ancak, uzun uğraşlar a rağmen başarılı olamadı. Onat, bunun üzerine yaklaşık 1 kilometre mesafedeki bir oto tamirhanesine gitti. Burada lifte alınan otomobildeki kedi bulunduğu yerden herhangi bir parçanın sökülmesine gerek kalmadan kurtarılıp, doğal ortamına bırakıldı. Otomobil sürücüsü Burcu Onat, "Ben bir anneyim. Yavru kedinin o durumda kalmasına izin veremezdim. Kedi kurtarıldığı için çok mutluyum. Emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

İtfaiyenin kurtarma çalışmasından görüntü

-Otomobilin tamirhaneye götürülüp, kedinin kurtarılması

-Otomobil sürücüsü Burcu Onat le röp.

========================

DHA

HABERE YORUM KAT