Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

Kaç çocuk kaçırıldı

Uluslararası çocuk tecavüzü skandalı yeniden konuşulur olup haber Türkiye’de popülerleşince herkesin aklına aynı soru geldi: Türkiye’den çocuklar ya da genç kadınlar kaçırılıp Jeffrey Epstein’ın pedofili adasına götürüldü mü?

Vallahi her şey olabilir. Önümüzdeki günlerde daha çok konuşabiliriz.

Zira burası Kızılay başkanının deprem sırasında çadır ve erzak sattığı, ya da geçenlerde Yeşilay şube başkanının aracında uyuşturucu yakalattığı bir memlekettir artık.

Konuya döneceğiz ama önce birkaç tespitte bulunmak lazım...

YARGI ANAYASA'YI TANIMIYOR

Biliyorsunuz, artık, berbat da olsa bir "anayasa"mız yok. Anayasal kuralları uygulamanın koşulları ortadan kalktı. Zira genel olarak "Yargı" diye tanımladığımız müessese ve tabii Saray, Anayasa’yı ve Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyor.

Evet, Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorlar; ıskartaya çıkardılar.

Anayasa Mahkemesi’nin Hatay TİP Milletvekili Can Atalay ile ilgili aldığı ve olabildiğince net ifade edilmiş kararı uygulayacak müessese yok ülkede.

Muhalefet Meclis’i olağanüstü toplanmaya çağırdı da, iktidar kanadı Meclis’in diğer yarısını da tanımıyor ki!

Hatta milletin yarısını tanımıyorlar, milletin o yarısını anayasal hakları bulunmayan, eziyet edilecek bir toplam olarak görüyorlar.

Evet, tam olarak böyle.

Eğer iktidar tarafındaysanız, mesela hilafet isteyen sokak gösterileri için çağrı yapabilirsiniz. Siz rahatça yürüyüş gerçekleştirin diye polis yolları keser, rahatınız ve güvenliğiniz için her türlü tedbiri alırlar.

Lakin iktidara ya da patronlara karşı herhangi bir işçi eylemine kalkıştığınızda, o eylem istisnasız saldırıya uğrayacaktır. Barınma hakkı için sesini duyurmaya çalışan gençler; kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze karşı sokağa çıkan kadınlar; ormanlarını, derelerini savunmak için çırpınan köylüler için anayasal hak falan yoktur.

Velhasılıkelam hukuk dediğiniz nesne artık lafta bile yok. AKP iktidarı altında korkunç bir çürüme yaşanıyor.

Ellerinin değdiği her şeyi yozlaştırıyorlar, üstelik dokunmadıkları bir şey kalmadı.

"KARA PARA" DEDİĞİNİZ NEDİR

Futbol, bahis, kara para iç içe geçmiş vaziyette. "Kara para" dediğiniz nedir? Esas olarak uyuşturucudur.

Bakın, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayeti öyle basit bir iş değil. Adamı tüm ülkenin gözü önünde torbacıya vurdurdular.

Vuran, saklayan, kaçıran, azmettiren, susan, susturan... Hepsi kabak gibi ortada.

Nasıl Can Atalay Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, hukuk kuralları ayaklar altına alınarak hapiste tutuluyorsa, Sinan Ateş dosyasının ilerlemesi de yine aynı irade tarafından engelleniyor.

Bu işin arkasında büyük para var. Çok ama çok kirli ilişkiler var.

İktidardaki ittifakın doğasında mevcut olan dehşet dengesi, Yargı’nın elini kolunu bağlıyor.

Uyuşturucu, para, cinayet ilişkisi kabak gibi görünmesine rağmen, siyasi baskı nedeniyle azmettirenler ve katilleri kollamaya çalışanlar yargılanamıyor.

Memleketin haline bakın! Dünyanın bütün uyuşturucu baronları Türkiye’ye yerleşmiş. Vallahi geçtiğimiz hafta hapisten kaçıp Ekvador’u karıştıran "Fito" lakaplı Adolfo Macías Villamar İstanbul’da bir alışveriş merkezinde kebap yerken görülse şaşırmayacağız.

Elalemin ayakkabı numaralarına kadar her bir şeyini bildiğini öne süren eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bakanlık eylediği dönemde, maşallah, memlekete dünyanın iti kopuğu doluştu.

Önümüzdeki dönemde çok daha acayip ilişkiler ortaya dökülürse hiç şaşırmayın.

Epstein vakasını kastediyorum.

YENİDEN KÖPÜRTÜLDÜ

Uluslararası ölçekte bir fuhuş, pedofili, köle ticareti, hatta çocuklardan elde edilen bir "gençleştirici" bahsi var. Aslında bu iş 2019’da patlamıştı ve o zaman Red Dergisi’nin web sitesinde konuyu etraflıca ele almıştık. Ortada çok yeni bir "haber" yok.

Şimdi yaklaşan ABD seçimleri ve İsrail ile ABD’nin Filistin meselesindeki taktik farklılıkları gündeme geldi ve bu dava yeniden köpürtüldü. Önümüzdeki günlerde geniş bir özet hazırlayacağım bu konuda.

Konunun şimdilik bizi ilgilendiren tarafı Türkiye’deki "kayıp çocuklar" gerçeği. Hatırlayın, Şubat’taki depremden epey sonra, Hollanda’da depremzede olduğu söylenen 5 yaşında bir Türk çocuk sokakta tek başına bulundu. Sonra bu konuda detaylı bir açıklama yapılmadı, üstü örtüldü gitti...

Daha acayibi, binli rakamla ifade edilen depremzede çocuğun tarikatlar tarafından paylaşılmış olduğu gerçeğiydi. 1.100 depremzede çocuğun Menzil tarikatının elinde tutulduğunu biliyoruz. İsmailağa tarikatının elinde de çocuklar olduğu yönünde haberler yayınlanmıştı.

Herkes ABD’deki sinagogların altında bulunan tünelleri konuşuyor da, bizim tarikat yuvalarında neler yaşanıyor, çocuklara neler yapılıyor, soran yok.

Annesi babası yaşayan çocuklara tarikatların elinde neler yapıldığını biliyoruz. Sayısı belli olmayan dünya kadar depremzede çocuğun akıbeti nedir? Bunun bir izahatı olması gerekmez mi? Devlet kurumları halka bunun bilgisini vermek zorunda değil midir?

Yok!..

TABLO ÇOK KARANLIK

TÜİK ancak enflasyon gizlemeye, emekçinin cebinden daha fazla para çalınmasına hizmet ediyor. Suç oranlarını, kayıp çocuk, kayıp insan istatistiklerini falan bilmiyoruz. Zira bu alanlarda tablo çok karanlık...

Tabii devlet kurumlarının tarikatlardan aşağı kalır tarafı olduğunu sanmıyorum. Ümitcan Uygun vakasını hatırlayın, yeter. En az bir genç kadını ölüme sürükleyen, diğerini ise bizzat öldüren Ümitcan Uygun’un annesi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda, kız yurdunda çalışıyordu ve hakkında dünya kadar acayip iddia ortaya atılmıştı. Sonunda intihar etti gitti.

Uyuşturucu işlerine de bakan Ümitcan’ın babası ise, malumunuz, Süleyman Soylu fotoğraf albümünden çıkan figürlerden biriydi!..

En beteri de bu işte...

Ne yazık ki 20 küsur yıllık AKP iktidarının ardından, "Türkiye Yüzyılı" gibi saçma sapan ajitasyon laflarının göbeğinde, gencecik kadınların ve çocukların bozuk para misali harcandığı leş gibi bir ülke manzarası duruyor.

İşlerin iyiye gideceğine dair bir emare ise yok.

Bu yazı toplam 4106 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Hakan Gülseven Arşivi