Yeni başlayanlar için Almanya - 2

Yeni başlayanlar için Almanya - 2

ZEYNEP VON LEDERBUR - Bir önceki Yeni Başlayanlar Almanya yazımda yiyecekten başka şeye fırsat kalmamıştı ama yiyecekler henüz bitmedi. Aklıma geldikçe...

ZEYNEP VON LEDERBUR - Bir önceki Yeni Başlayanlar Almanya yazımda yiyecekten başka şeye fırsat kalmamıştı ama yiyecekler henüz bitmedi. Aklıma geldikçe de eklemeye devam edeceğim sanırım. Almanlar makarnaya noodle diyorlar. Yani noodle’la kastettikleri bizim uzakdoğu restaurantlarında yediğimiz noodle değil. Onu bir aklınızda tutun, noodle deyip karşınızda makarna bulunca şaşırmayın. Ha burdaki uzakdoğu restaurantlarında noodle da var. Ondan da eksik değiliz yani. Marketlerde soğutmalı kısımda satılan sütler raf ömrü kısa olan daha iyi sütler. Vollmilch denilen pastorize süt. Evet pastörize edilmemiş süt de satılıyor. Unser Region dedikleri lokal ürünler ki ben hep bunları tercih ediyorum. Dolayısıyla bölge çiftçisinden gelen süt ve yumurtaya benim nazarımda daha kıymetli. Almanlar inanılmaz fazla tatlı yiyorlar. İnanılmaz. Şeker diyetinde olduğum için daha da çok dikkatimi çekiyor. Bir benzinliğe giriyorsun mesela, hani bizde çizi falan gibi tuzlu krakerler vardır, burda yok, herşey tatlı. Marketlerde var elbette tuzlular da ama ne kadar az tahmin edemezsiniz. Şeker çikolata falan zaten gırla. Avrupa’da okullarda şeker kaldırılıyor miti hangi Avrupa ülkesinde var bilmiyorum ama Almanya’da olmadığı kesin. Kreşlerde bile yemekten sonra tatlı veriliyor. Bizim bildiğimiz yoğurt pek rağbet görmüyor, genelde meyveli yoğurt yiyorlar. Patlamış mısıları bile tatlı düşünün artık. Beyaz kuşkonmaz Almanya ile eşdeğer. Her yıl 15 Nisan – 24 Hazirana arası Almanya için kuşkonmaz vakti. İlk duyduğumda bana çok tuhaf gelmişti, dur ya hala tuhaf bence. 25 Haziran dedin mi kuşkonmazlar satılmıyor artık. Ellerinde kalanları ne yapıyorlar bilmem. Neden bitene kadar değil de belirli bir tarihleri var bilmem. Çok saçma ama öyle. Kuşkonmazlar bizim bildiğimiz yeşil değil beyazlar. Buraya gelene kadar hiç görmemiştim beyaz kuşkonmaz. Soyulup haşlanır, ki ben fırın poşetinde de yapıyorum bazen, yanında yine haşlanmış patatesler ve Hollandaise sos ile servis edilir. Ben tadını biraz haşlanmış mısıra benzetirim. Meyve sebze burda çok yetişmediğinden hemen hemen herşey ithal. Ondan yani bizim blueberryleri gırla yememiz yoksa bize mandalina da aynı fiyat. O yüzden de herşey çok pahalı Türkiye’deki gibi kilo kilo almıyor insanlar. Pazarlar marketlere göre daha pahalı çünkü o da çiftçinin emeği. Daha önce de dediğim gibi el emeği göz nuru şeyler çok kıymetli burda. Bizde çocuk doğduğunda yedi kat eller bile hırka yelek örer, burda en yakının patik örer. O bile çok kıymet görür. Huyları Suyları Alman yaşlılarına tek kelimeyle hayranım. Yaşlı erkekler toplu taşımada yer vermeni beklemez, bilakis sen bayansın diye onlar sana yer verir, paltonu tutarlar, sandalyeni çekerler, yer veririler. El öptüren dede halleri asla yoktur. Benim 60 yaşına girmemiş babam herşeye aman bu yaştan sonra derken onlar 70’lerinde ve hatta 80’lerinde bol bol seyahat eder, yeni dil öğreniler, bisiklete binerler, hatta bisiklet turlarına katılırlar, elleri titreye titreye kendi market alışverişini yaparlar. Her zaman ama her zaman çok şıktırlar. Kadınların saçları hep fönlüdür, rujları eksik olmaz. Anlayacağınız hayattan ellerini ayaklarını çekmemişlerdir. Benim 70 küsür yaşındaki bir tanıdığım hala her sabah golf oynar, briç oynar, benden tarif alır ki evine davet etiği arkadaşlarına ikram etsin, komşusunun kızından bilgisayar dersi alır ve aklıma gelmeyen daha nicesini yapar. Çok yaşlılar aynı Türkiye’deki gibi birini yakalasam da sohpetin dibine vursam tadındadır, misal bizim yan apartmandan bir teyze vardı, tahminim 90’lı yaşlarındadır, pencereye açar gelen geçenle konuşur, artık kimi yakalarsa, ben de yeniyim anlamıyorum falan derim, o hiç tınmaz anlatmaya devam ederdi. Kimisi de öyle soğuk ki yaşlı falan demeden hiç hürmet göstermeyesi gelir insanın. Zaten dediğim gibi burada yaşlılar yaşlı oldukları için ekstra hürmet beklemiyorlar. Tıpkı hamile ve çocuklulara ekstra hürmet göstermedikleri gibi. Arabalarını ittire ittire her işlerini kendileri görürler. Yaşadıkları yerler de sanıldığı gibi huzur evi değil içinde kendi küçük mutfaklarının bulunduğu, 5 yıldızlı otel formatında, her türlü sağlık personeline sahip yaşlılar residenceı gibi yerlerdir. Çocukları da düzenli olarak ziyaretlerine gider. Yani ne 18 yaşından sonra çocuklarını hadi artık tek başınasın diye sokağa salıyorlar ne de çocuklar ailelerini huzurevine kapatıp başlarından defnediyorlar. Bizden farklı olan herşey kötü değil yani. Sanıldığı gibi evlerine davet etmeyen insanlar değildirler. Dediğim gibi sadece beklediğiniz hizmeti göremeyebilirsiniz. Örneğin anne bebek jimnastiği kursundan sonra biz o grupla uzun süre görüşmeye devam ettik. Ayda bir birinin evinde toplanırdık ama genelde sadece su ve belki çerez ikram edilirdir. Anneler bebeklerle yerde oturur, çocuklar da yerde debelenirlerdi. Benim Türkiye’deki arkadaşlarım bu tip buluşmalara fön çektirip falan gidiyorlardı, aklıma geldikçe gülümsetir beni aradaki bu farklılık. Benim bunu yanlış bulduğumu sanmayın sakın, bilakis kimseyi strese sokmayan gayet eğlenceli buluşmalar bunlar. Ben mesela bazen dayanamayıp kek falan ikram edince sonra onlar da ikram etmeye başladır, ben de eski köye yeni adet getirme insanlar da ikram etmek zorunda hissediyor kendini diye bıraktım. Ev davetleri genelde pazar öğleden sonra kahve ve kek için veya pazar brunchları için veya cumartesi akşam yemekleri için olur. Onun haricinde biz çocuklu kadınlar çocukların uyku saati dışında her zaman buluşabiliriz. Kahve kek davetlerinde genelde yenilip içildikten sonra bir de yürüyüşe çıkılır. Tatillerini genelde aktiviteli geçirirler. Kocamdan biliyorum deniz kenarına gidip malak gibi yiyip için yatmak ve sadece yüzmek onlara göre değildir. Golf, kayak gibi aktiviteli tatilleri daha çok severler. Yeri gelir ev buluşmaları bile aktiviteli olur, çocuklarla bahçede çeşitli oyunlar oynanır, çocuklar dışlanmaz, çocuklara birey olarak davranılır, herkes hep birlikte sohpet de eder, oyun da oynar. Genelde herkesin hobisi vardır, kimisi bir koroya dahildir, toplanıp şarkı söylerler, kimisi dans eder, çoğunluğu sürekli spor yapar, yaz kış demez dışarıdalardır ki daha önce de dediğim gibi Almanlar için kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır. Kar kıyamet giyinir nehirde kanoyla kürek çeker, koşar, bisiklete binerler. Anlayacağınız spor bir yaşam biçimi. Doğum günlerinde, özel günlerde falan şarkı söylerlerler. Mesela kızım doğduktan sonra çok sevdiğimiz arkadaşlarımızı ziyarete gitmiştik, onlar da kızımızı ilk defa göreceklerdi, içeri girince hepsi bize şarkı söylemişti. Kulağa komik geliyor biliyorum ama çok hoşuma gitmişti benim. Bazıları çok sıcak kanlıdır, çok seversiniz, bazıları bildiğiniz soğukluktan sizi de dondurur. Aslında soğuk olmaları kötü oldukları anlamına gelmez. Size bir iyilik yapıp hala soğuk olabilirler. Yani bu şu demektir, müsaittim sana yardım ettim, cıvıma, sana yardım etmem bizi samimi yapmaz. Bu mantıkla o yardımın da karışılığını beklemez. İstemediği şeyi yapmaz, kafana kakacağı şeyi yapmaz, yaptıysa yapmıştır, abartacak bir şey yoktur, budur olay ki ben bu huylarını seviyorum ama yine de bizim gibi herleyi kişisel algılama hassasiyeti olan Türkler için bu soğukluk san sıkıcı olabiliyor. Neticede adam sana trip yapmıyor ama dünya bizim etrafımızda döndüğü için biz illa alınacağız. Sıcağı da tadından yenmez o da ayrı. Ben çok şanlıyım gibi genelde çok sıcak insanlara denk geliyorum. Maşallah diyeyim. Kimisi de insan kullanmaya bayılır. Yüz verince bokunu çıkarır. Hani böyle 100 kere evine davet et, bir sürü hazırlık yap, bir kere seni sevine çağırmaz. Hiç öyle bir zorunluluk hissetmez. Bizim Türk işi mesela bizim zamanımız kıymetli değildir ya biz hemen yardıma bayılırız böyle, bunu özellikle iş hayatında yaşadım ben, onlar kılını kıpırdatmaz, vaktini sana ayırmaz, zamanım yok der döner gider ama Türkiye’ye gelince burdaki yardımseverlikten şımarır fotokopisini bile sana çektirmeye kalkar. Tabi hepsi böyle değil. Hazımsızları böyle. IT elemanını evine çağırıp İkea mobilyasını kurduran, yastık kılıfını geçirteni bile biliyorum. Bakmayın yani bunların insan hakları ikiyüzlülüklerine, o insan hakları sadece kendi insanlarına. Onlar Türkiye’ye gelince sen onları Sunset’te ağırlarsın onlar sana ofiste sandviç yedirir. Sadece Alman değil Hollandalı ve İngiliz’i de böyledir. Hatta 10 senelik iş hayatımda İngiliz avukatlar kadar kimseye sinir olmadığımı de belirteyim, gerçi bazı Hollandalı bankacılara da uyuz olmuşluğum var. Dediğim gibi böylelerine sakın yüz vermeyin, Türk huyu olarak da hayır demeye utanmayın, aman ayıp olura hiç girmeyin, biraz diklenince hemen pısar bu kısmısı. Ayrıca bir Alman huyu olarak açık sözlü olmak Alman’a dokunmaz. Vaktim yok, o benim işim değil derseniz ağzını açıp tek laf edemez. Ezdirmeyin kendinizi. Bizde nasıl herkes muhafazakar değilse burda da herkes dejenere değil. Ama mesela saunaya herkes çıplak girer. Ben bunu ilk duyduğumda şoka girmiştim, şöyle ki, hani kimisi tanımadığı insanlarla girer belki de, mesela arkadaş grubu olarak karı koca herkes saunaya çıplak girebilir. Bu bana çok garip gelmişti, hala da geliyor. Bir de hiç şakadan anlamazlar, senin geyik diye söylediğin şeye ciddi ciddi cevap verirler öyle mal gibi kalakalırsın. Daha yazacak çok şey var ama siz sıkılmadan onları da bir başka yazıya bırakalım. Sizin var mı ekleyecekleriniz? www.2cities1woman.com

HABERE YORUM KAT