Ve Avrupa Konseyi bir başbakan gördü: Aleksis Tsipras!

Ve Avrupa Konseyi bir başbakan gördü: Aleksis Tsipras!

Avrupa Konseyi Parlamenter (ler) Asamblesi ve Avrupa Parlamentosu başkanları ile görüşüp Altın (Onur) Defteri imzaladıktan sonra, tam da Türkiye hakkında yapılan özel oturumun arasına girerek, Asamble’de bir konuşma yaptı…

RAFFİ A. HERMONN - Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras’ın 22 Haziran 2016 tarihinde, Fransa - Almanya’nın sınır kenti ama Avrupa başkentlerinden, Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenter(ler) Asamblesi’nde yaptığı konuşma hakkında özel olarak söz edeceğimizi söylemiştik.

Son derece sempatik, doğal davranışları, asla mış gibi olmayan hareketleri, Başbakanlık yemini ederken kutsal kitaba el basmayı "Ateist olduğumdan böyle bir davranışım dürüst olamaz" deyip reddetmesi ve sürekli şık-bakımlı ama kravat takmaması ile kendine özgü tarzı ile dikkatleri üzerine çekenTsipras gelecekti … Geldi, pozitif tohumlar attı ve gitti…

Avrupa Konseyi Parlamenter (ler) Asamblesi ve Avrupa Parlamentosu başkanları ile görüşüp Altın (Onur) Defteri imzaladıktan sonra, tam da Türkiye hakkında yapılan özel oturumun arasına girerek, Asamble’de bir konuşma yaptı…

Sözünü ettiğimiz özellik ve tarzına uygun olan bu konuşma, doğal olarak Avrupa’nın değişik ülke Başbakanlarının burada yaptıkları konuşmalardan çok farklıydı…

Göçmenler krizi, mültecilerin sorunlarına, insani ama gerçekçi yaklaşımları; Kıbrıs gibi sorunları irdelerken, garantör ülkelerin nasıl çalışacakları ve kimlerden oluşmasını değil, tersine garantör ülke sisteminin ortadan kaldırılmasını ifade eden bir söyleme sahipti.

AB’nin geleceğinden bahsederken, bugüne dek yapıldığı gibi finans ve sermaye sınıflarından ziyade; artık sosyal ve çalışan-emekçilerin Avrupa’sının ortaya çıkmasını talep ediyordu…

Krizlere karşı güvenlikçi ve kolluk kuvvetlerin yapacakları konusundan ziyade, karşılıklı anlayışla, en zor ama en sağlıklı yol olan empatiyle aşılması gerektiğini savunuyordu…

Kısaca, AB’den vazgeçilmesi asla söz konusu olmayacağı ama Avrupa’nın da bu şekilde yine asla devam edemeyeceğini vurguluyordu…

İngiltere’de AB’den çıkıp çıkmama hususunda yapılacak referandum öncesi yaptığı bu konuşma; sanki gerek İngiltere gerekse kalan diğer ülkelere yönelikti... Bir çığlıktı adeta… Bir alarm işareti gibiydi … Öfke / heyecanla ayağa kalkıp, salt zararla oturularak bitecek bir eylemin asla yapılmamasına dair son uyarısıydı sanki...

AB’nin yaşadığı siyasal krize bulunacak çözümün, ancak ve ancak daha iyi bir Avrupa ve daha iyi bir Avrupa’nın da, toplumsal yeni bir mutabakattan geçtiğini söylüyordu…

Finansal kriz nedeniyle boğazı sıkılmış bir haldeyken, AB’den çıkma-çıkmaması asıl söz konusu Yunanistan’da konu olması gerekirken; bunun İngiltere’de olması ilginçti…

Batı Avrupa’nın çoğuna - alışılagelmiş değil, amiyane tabirle lapacı halinden - silkinmiş yani yeni sol anlayışıyla, umut olan Syrizia’nın Başkanı, AB’yi öz be öz kurucu ilkeleri, dayanışmacılığa, demokratik ve sosyal şartlara bağımlılığa yeniden davet ediyordu…

Neo liberal AB’si ile çalışan-emekçilerin sosyal AB’sinin iki rakip olduğunu hatırlatıyor ve birincisinin (içinde yaşadığımız krizle görüldüğü gibi) iflas etmiş olduğunu; sıranın ikinci yani sosyal AB’de de olduğunu, bunun artık ön plana çıkması gerektiğini söylüyordu...

Tüm Avrupa’da 22 milyon (11 milyonu uzun süreli ve 2015’te ikiye katlanmış) işsizin tespit edildiğini, bunun bir ülkenin nüfusuyla eşdeğer olduğunu; ama bu sayede zenginliklerine akıl almaz zenginlik katan bazı bireylerin ortaya çıktığını hatırlatıyordu…

Bazı bireylerin zenginliği, hiç olmazsa yaratılan yüz binler hatta milyonlarca insanın, can- sağlık-mal, mülk-ev, bark hatta ülkelerinin kaybının sorumluluklarının üstlenmesi gerekirken; bunca trajedinin yükünün tüm AB’nin omuzlarına yüklenmesi düşünülemezdi…

Kısaca, bazı bireyler, çok daha zengin olacak diye, sadece yüz binler / milyonlarca insan zikrettiğimiz kayıpları yaşayarak mağdur olmuyor; üstelik bu mağduriyetleri sayesinde zengin olanlar, onlarla ilgilenmiyor ve onların yükü tüm AB üyelerinin üzerinde kalıyordu…

Tabii, birçok ülkeye işte hakiki yurtseverlik budur dedirtecek türünden ders niteliğinde konuşmasının Avrupa kurumlarına Albaylar Cuntası döneminde ülkesine yaptıkları baskı, yasaklama, askıya alma yani her tür demokratik baskı için teşekkür eden bölümüydü…

Türkiye’de kendisine sol diye tanımlayan birçok kesimin, bu davranıştan nasibini alması gerekir diye düşünüyoruz…

Evet, yine Tsipras’ın konuşmasına dönersek…

Yol kavşağında olan Avrupa’nın 1) Güvenlik 2) Ekonomi 3)Mülteci krizleri olmak üzere üç ana sorunu olduğunu; bunların tüm Avrupa’nın birleşimini etkilediğini söylüyordu…

Bazı ülkelerde kamu borçlarının çok yüksek olduğunu, bunun sıkı para ekonomilerinden oluştuğunu; krizden çıkmanın önce güvenin tesis edilmesinden geçeceğini; kamu borçlarının önemli kısmının temizlenmesi ve kalanının uzun süreli vadeye yayılmasıyla düzeleceğini; Avrupa’nın topluma vaat ettiği müktesebatta ciddi yaralar alındığını söylüyordu…

Gelin, biraz da doğrudan kendisi dinleyelim…

Neo liberal AB’nin alıp başını gitmesine tüm AB üyeleri olarak ses çıkarmamızın neticesinde, milliyetçilik hatta aşırılıkların uç noktalara varmasıyla ırkçılığın hortlamasına neden oldu…

AB’nin (neo liberal kesimlerinin) çıkarları adına yapılan sıkı para politikaları, ülkelerin temel değerlerini dinamitliyor.

Temel değerler de dinamitlenince, kitlelerini ikna edemeyen bir Avrupa doğmuş oldu. Neo liberal ve milliyetçi ölçütlerle bir AB sürdürülemez. Ama sıkı sıkıya AB’nin (çalışan-emekçi kesimin kollandığı sosyal kesimlerin) ilkelerine sıkı sıkıya sarılmalıyız…

Yunanistan göçmen krizinin kalbinde… II. Dünya Harbi’nden sonra Yunanistan, Avrupa hatta Dünya’da en büyük mülteci akını var… Yunanistan’da bugün 68 bin mülteci var hala…

Yaşam şartlarını iyileştiriyoruz… AB fonlarıyla çalışıyoruz ama 3/2’si de STK’lar-halkımız ile işbirliği yapıyoruz…2015’te denizyoluyla 220 bin mülteci geldi ülkemize…

Yabancı düşmanı söylemleri, sabah-akşam tekrarlamakla sorun çözülmezi sadece kendimizi zehirleriz.

… 500 kadar refakatsiz çocuk tespit etik, önümüzde duruyor. Türkiye’yle uyumlu çalışıyoruz, teslim ve teşekkür etmek gerekir. Hepimize utanç veren görüntüleri bir daha asla yaşamamak için çalışıyoruz; illegal yollardan gelenlerde müthiş bir düşüş var artık.

Göç Bakanı, Yannis Mozalis’e özel teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Gönül insanı bir hekim arkadaşımız, aynı zamanda sabrı ve yaratıcılığıyla mucizevî işler başarıyor… Yunan halkına da, sokaktaki insana, insani duruş ve dayanışmacı ruhlarından dolayı teşekkür ediyorum…

Vatandaşlık yasamızı değiştirdik; ikinci kuşak göçmenlere vatandaşlık veriyoruz. Tutukcezaevlerinde de iyileştirmeler yaptık; uyuşturucudanarındırma ve sağlık merkezlerine bağladık… Çingeneler konusunda da yeni projeler ürettik…

Bir cami ve İslam Mezarlığı oluşturduk Atina’da; bunu hem İslam vatandaşlarımız hem de ilkelerimiz için yaptık…

Ör, Türkiye Basını’nda Yunanistan’ın hem cami yaptırdığını hem de İslami Mezarlık oluşturduklarını, gereği gibi, öyle kulaktan fısıldayarak değil, sırası gelince Yunanlılara küfürlü kâfirli manşet ve davul zurnalarla basın ve medyada yer verildiğinin yarısı kadar bir şekilde, bu olumlu gelişmelere de yer verilseydi ya…

Hem, Xalki (Khalki) yani Heybeli Ada’daki Ruhban Okulu’nunaçılabilmesi için (son derece gayri insani, Viyana diplomatik sözleşmelerine göre ‘bir ülkenin kendi vatandaşlarının özel kimlikleri ve başka bir ülke vatandaşlarının özel kimlikleriyle bağ kurarak mütekabiliyet talep etmesinin resmen ırkçılık olduğunun bilinmesine rağmen) Yunanistan’da bir cami açılmasını şart koymuyor muyduk?

Hadi o zaman, daha neyi bekliyoruz, bu şartlar, bu zorluklar, bu ekonomik yoksullukta, insanlar hem cami hem de mezarlık yapmışlar; biz de -dikkat onların değil-, bizatihi kendi vatandaşlarımız için, onların zaten hakkı olan şu Ruhban Okulu’nu açmak için daha ne bekliyoruz? Mazeret kalmadı, deniz bitti çünkü…

…………………………………………………………………………………………….......................................

Kısaca, özellikle, İngiltere’nin yaptığı referandum sonucu AB’dençıkma kararı alması ve akabinde İskoçya’nın bağımsızlık kazanması için referanduma gitmek istemesinin Avrupa ortamında; Aleksi Tsipras’ın herkesi ciddi şekilde düşünmeye sevk eden konuşması, umarız bir fırsat olur…

Tıpkı İngiltere’nin AB’den çıkması ile sonuçlanan Brexit kararının,tüm Avrupa’nın hepten yok olmaması için, Neo Liberal’den Sosyal AB’ye geçiş için bir fırsat olması dileğimiz gibi…

* Raffi A. Hermonn'un 26.06.2016 tarihinde T24'te yayımlanan köşe yazısı

HABERE YORUM KAT