Sessiz kahramanlar

Sessiz kahramanlar

Halit Çelikbudak: “Almanya’dayız ama gözümüz, kulağımız ve yüreğimiz felaket bölgesinden gelen haberlerde.”

Ve 30 bini aşan can kaybı, 80 binlere dayanan yaralı, yıllar sürecek acı, gözyaşı, travmalar. Cemal Süreya bir şiirinin dize[1]sinde ‘Ne söylesem boştur şimdi!‘ diyor ama bir şey söylememek mümkün mü… Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Osmaniye, Adıyaman ve onlara yakın çok sayıda başka o güzel şehirlerden gelen felaket haberleri yürekleri dağladı/dağlıyor. Almanya’dayız ama gözümüz, kulağımız ve yüreğimiz felaket bölgesinden gelen haberlerde.

* * * *

Deprem bu coğrafyanın bir gerçeği. İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Naci Görür. ‘Depremin kendisi bir yerbilim olayı olarak karmaşık ve anlaşılması zor ama, vereceği zararı azaltmak için gereken önlemleri anlamak da bir o kadar basit‘ diyor. 1999‘da 17 binden fazla can kaybına yol açan depremden sonra yeni bir dizi düzenleme yapıldığı, yeni inşaat kuralları oluşturulduğu, daha sıkı bir sismik yönetmeliği çıkarıldığı söyleniyordu.

* * * *

Ancak, şimdi resimlere, görüntülere bakıldığında, yeni binaların da çöktüğü görülüyor. Yeni inşa edilmiş binalar da moloz yığını. Bunun olmaması gerektiği apaçık. Prof. Naci Görür, ‘Eğer o binalar en son deprem yönetmeliğine göre yapılmışsa, bu büyük depremlerde bile ağır hasar almaları, ama yıkılmamaları, ayakta kalmaları gerekiyor. Bu da bana o bölgede veya belki de tüm Türkiye'de kontrollerin gevşek olduğunu veya gevşediğini gösteriyor‘ diyor.

* * * *

Bu konuda zaten herkes hemfikir. İnsanların sorumlu olarak gördükleri müteahhitlere, mühendislere, denetim görevlilerini yerine getirmeyen kamu görevlerine öfkeli olması da bunu gösteriyor zaten. Bu deprem ihmalleri/hataları/yanlışları açıkça gösterdi. Şimdi yıkılan her bina için ayrı soruşturma yürütüyor. Soruşturmalar sadece müteahhidi değil yapı denetim şirketini de ruhsatı veren imar dairesini de kapsayacakmış.

* * * *

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde psikiyatri profesörü Kemal Sayar da felaketin bir başka yönüne işaret ediyor. Şöyle diyor. ‘Depremzedelerin sıkça korku, kaygı, güven yitimi, yas, üzüntü, boşluğa düşmüşlük hissi gibi çaresizlik düşüncesinin eşlik ettiği tepkiler verdiği görülüyor. Felaket, ruhsal açıdan insanın hayata yeniden uyum sağlamasını güçleştirebiliyor. Dolayısıyla felakette sağ kalanların yaşam standartlarının, fiziksel ve psikolojik sağlıklarının gözetilmesinin en çabuk şekilde organize edilmesi, onların da hayata uyum sağlamalarını çabuklaştıracaktır.‘

* * * *

Yaşadığımız felaketin çeşitli etkileri belki yıllarca sürecek. Daha çok konuşacağız /yazacağız. Ama bu felaket Türklerin nasıl bir millet olduğunu da gösterdi. Toplumun bir felaket karşısında nasıl bir bütün olabileceğini de gösterdi. Örneğin yaşadığım Almanya’da da nasıl bir yardım seferberliği var anlatılacak gibi değil. Diğer Avrupa ülkeleri de pek farklı değil. Almanya’nın dört bir yanından yardım yüklü TIR’lar yola çıkıyor. Genci, yaşlısı yardım topluyor, TIR’lara yüklüyor. Hepsinin göğsü çırpınan bir kuş gibi Türkiye için çırpınıyor.

* * * *

Büyük toplumsal dayanışmalar yaşanıyor. Ekranda izliyoruz. Devlet kurumlarına ilaveten bugüne kadar adı, sanı bilinmeyen dernekler de deprem bölgesinde. Acıyı yüreğinde hissedenler, gönüllüler yardıma için hızır gibi yetişmişler. Deprem haberi alır almaz yola düşenler, ülkenin her bir tarafından seferber olan gönüllüler, yardım için çırpınan yürekler. Onların hepsi birer sessiz kahraman. Millet olmanın bir gereği de ‘birbirinin acısını hissetmektir‘ derler.

HABERE YORUM KAT