Paris saldırılarının kaybedeni kim olacak?

Paris saldırılarının kaybedeni kim olacak?

KÜRŞAT ALPER ERGÜN - İlk Pazartesi...Paris’te, basından öğrendiğimiz kadarıyla, IŞİD sempatizanı, teröristlerin sivillere karşı gerçekleştirdiği...

KÜRŞAT ALPER ERGÜN - İlk Pazartesi... Paris’te, basından öğrendiğimiz kadarıyla, IŞİD sempatizanı, teröristlerin sivillere karşı gerçekleştirdiği alçakça saldırılardan sonraki, ilk pazartesi. Aynı sektörde faaliyet gösteren, ikinci iş yerime, yaklaşık 6 hafta önce başladım. Genelde Doğu Almanya ve Doğu Avrupa kökenlilerin çoğunlukta olduğu bu yeni iş yerimde, tek Türk - Müslüman kökenli çalışanım (Diğer şubelerde, Türk-Müslüman kökenliler mevcut). İlk haftalardan itibaren, genel siyasal havayı hissedebiliyordum, kimi çalışanlar özellikle, Sayın Merkel´in göçmen politikaları ve Pegida gösterileri konusunda, Müslüman karşıtlıklarını, dikkatlice kurdukları cümlelerin arasına serpiştiriyorlardı. Takip edenlerin bildiği gibi, Antalya’da yapılan G-20 zirvesinin öncelikli konusu, “IŞİD kaynaklı İslami terörizm ve teröre karşı mücadele yöntemleri" olacaktı, Paris saldırılarından sonra, "öncelikli konu" bir anda "tek konuşulan konuya" dönüştü. Almanya’nın liderliğinde gelişen son 3 ayın siyasi tartışmalarına damga vuran, Türkiye çıkışlı, Balkanlar üzerinden Almanya’yı ilk etapta hedefleyen göçmen dalgası, öncelikle Almanya ve buna bağlı olarak, Avrupa’da çok derin tartışmalara sebep oldu, öyle ki, Yunanistan ve avro krizinde bile sarf edilmeyen, "Avrupa Birliği ve Schengen vize sahasının dağılması" gibi cümleler gündelik siyasi haberlerde sık kullanılır hale geldi. Paris saldırılarında, Avrupa’da yaşayan, büyük çoğunlukla Avrupa’yı birinci yaşam alanı olarak tanımlayan, genelde yaşadıkları Avrupa ülkelerine uyum sağlamış Müslümanlar, sosyal çevrelerinde ve gündelik hayatlarında "Bir şeyleri açıklama, Müslüman ama İslamist olmadığını" çevresine anlatma gibi, ağır, sinir bozucu bir süreçle karşı karşıya kaldılar. Çevresindekilere "Ben İslamist değilim, sıradan barışsever bir Müslümanım" diye her defasında açıklamada bulunmanın psikolojik yükünü çoğumuz hissedebiliyordur. En basit şekilde, Avrupa’da zaten fırsat bekleyen, kim olursa olsun art niyetlilere, bekledikleri fırsat ve argümanlar Paris saldırılarıyla verildi. Bütün analistlerin ve resmi güvenlik kurumlarının ortak açıklamaları, büyük ihtimalle "bu tarz terörist saldırıların, önümüzdeki süreçte devam edeceği , buna gerekçe ise, Suriye’den Avrupa’ya 3 bin civarında, cihat turistinin geri dönmüş olması". Avrupa’da uyum sağlamış barış içinde yaşayan büyük kitlelerin zaten yıllardır üstesinden gelmeleri gereken sorunları vardı. - İthal gelin ve damatlar ile yapılan evlilikler, uyumsuzluk ve yüksek boşanma oranları - Şans oyunları bağımlığı - Merdiven altı mescitlerde radikalleşme - Kalifiye olmayan Müslümanlar arasındaki yüksek işsizlik - Kiralık ev bulmada yaşanan ayrımcılık, olumsuzluklar - Kuşak çatışması vs. Bu sorunlara herkes kendince eklemeler yapabilir. Bu saydıklarımıza ek olarak, terör kaynaklı, Avrupa’da da yaşayan Müslümanlar ve Hristiyan yerli halk arasındaki muhtemel sürtüşmeler eklenirse, sorunun gideceği istikameti kestirmek hiç de güç olmaz. Özellikle Fransa’nın, Paris saldırılarından sonra, aniden sert bir şekilde Ortadoğu’da askeri operasyonlara girişmesi, aceleci planlamadan kaynaklanan muhtemel sivil kayıplar, radikallere istedikleri malzemeyi sağlayacak ve yeni göç dalgalarına sebep olacaktır. Suriye gibi dar bir coğrafyada, dünya ve bölgenin bütün güçlerinin birbirlerine "kadife eldiven içinde çelik yumruk" indirmeye çalışmaları, sorumsuzca ve oldukça tehlikeli sonuçların önünü açabilir. Terör ve nefret siyasetinin asıl kaybedenleri, gizli servisler, silah tüccarları, sermayeyi elinde tutan küçük şeffaf olmayan elit sınıf, olmayacaktır. Bu sürecin asıl kaybedeni, öncelikle Müslümanlar ve İslam coğrafyasından Avrupa’ya uzanan geniş alanda yaşayan sıradan insanlar olacaktır. Barış, huzur ve paylaşımın hakim olduğu ve aklı selim yöneticilerin hukuk ile yönettiği yarınlar dileğiyle.

HABERE YORUM KAT