İnsanlar bile bozulmuşken, zombiler bozulmuş çok mu?

İnsanlar bile bozulmuşken, zombiler bozulmuş çok mu?

Şimdiye kadar oynadığınız, oynamasanız da izlediğiniz bütün video oyunlarını unutun. Artık oyun dünyası bundan böyle The Last of Us'tan öncesi ve sonrası diye hatırlanacak.

İnsanlar bile bozulmuşken, zombiler bozulmuş çok mu?

Post apokaliptik bir dünya…
Her yer yağmalanmış…
Hastalık hızla yayılmakta…
Dün, tek derdi işten eve erken gelebilmek olan bir baba, bugün hayatta kalma mücadelesi verirken, yaradılışının en acımasız  tonlarına bürünüyor.
Kıyamet, şimdi yaşamın ta kendisi.
Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Evet! Şimdiye kadar oynadığınız, oynamasanız da izlediğiniz bütün video oyunlarını unutun. Artık oyun dünyası bundan böyle The Last of Us'tan öncesi ve sonrası diye hatırlanacak.

Naughty Dog stüdyolarının sadece Playstation platformuna özel çıkarmış olduğu bu oyun ilk defa 2013 yazında Playstation 3 için piyasaya sürüldü. Çok geçmeden 2014 yılında Sony, yeni oyun konsolu Playstation 4 ‘ü tanıttı ve yeni konsol sahipleri bu oyundan mahrum kalmak istemiyordu. Hatta zamanında sırf bu oyun için konsol satın alan oyun severlerin sayısı da hiç yadsınamayacak kadar az değildi. Nihayet Naughty Dog stüdyosu, oyunu yeni konsol için grafik ve seslerinde daha da iyileştirmeye giderek 2014 ‘ün temmuz ayında remastered (iyileştirilmiş, revize edilmiş) kimliğiyle Playstation 4 platformu için de piyasaya sürdü.  Oyun tahmin edebileceğiniz gibi çok büyük bir bütçeyle, gerçek aktör ve aktrislerle, hareket sensörleri kullanılarak plan plan çekildi. Enfes müziklerini ise Arjantinli ünlü müzisyen Gustavo Alfredo Santaolalla besteledi. Grafikler hala ama hala doyurucu, hele Playstation 4’te muazzam! İç mekanlar oyunun ruhuna uygun klostrofobik,  lakin dış mekanlar sanki art arda resmedilmiş fotoğraf kareleri tadında. 60’ların country filmlerinin dokusunu dış mekan sahnelerinde sizin de hissedeceğinizden hiç şüphem yok.

Oyunun tek bir bölüm hariç, tamamında Joel karakterini yönetiyoruz.

Joel… Hikayemizin baş kahramanı. Biraz maço, sakin,  Evlilik eline yüzüne bulaşmış ama kızı onun herşeyi… O gece öldükten sonra yasını tutamamış olsa bile…

Ellie… Hikayenin merkezi. Henüz 14 yaşında.  İçinde bulunduğu dünya artık evcilik oynayabileceği kadar masum değil. Biraz maskülen, ağzı bozuk… Bizdeki erkek Fatma’nın Amerikancası işte. At kuyruğu saçları, iri ceylan gözleri ile eski mahallemizin kızı edasıyla aranızda bağ kurabileceğiniz, sevimli ama yer yer gıcık bir karakter kendisi…

Salgının başladığı kabus gecenin ardından 20 yıl geçmiştir. Her yer askeriyenin denetimi altında, zorunlu sokağa çıkma yasağı işlemekte ve gıda maddeleri karne ile dağıtılmaktadır. İnsanlar gruplar halinde toplayıcı olarak yaşamakta, hayatta kalabilmek, hatta en temel ihtiyaçları uğruna hiç gözünü kırpmadan katil olabilmeyi artık sıradan saymaktadırlar.  Joel ve partneri Tess ‘e önerilen, Ateş böcekleri olarak anılan gruba ulaştırılması gereken bir paket karşılığında silah takası teklifi, şartlar göz önünde bulundurulduğunda “hayır” denemeyecek kadar sıcaktır. Ulaştırılması gereken paket, Ellie kızımızdan başkası değildir.  Bu uzun soluklu macerada Ellie hiç tanımadığı babasının açtığı, dipsiz kuyular kadar derin o büyük boşluğu, kendisine dahi itiraf edemese de; Joel ile dolduracaktır.

Joel ise, kızının ilk müsameresinde çimen oluşunu izlemeye yetişemeyen bir baba gibi hayatı hep bir yerinden kaçırmış, ama o da tıpkı Ellie misali, ağır abi imajına ters düşse de içten içe Ellie ‘yi ölen kızının yerine koymakla bunu kabullenememenin girdabı arasında gel-gitler yaşayacaktır. Kendisinden yaşça küçük erkek kardeşi ile pek işi olmasa da kader bir şekilde onları da hikayenin bir yerlerinde yine bir araya getirecektir.

Hastalığa gelince, nereden veya neden yayıldığını bilemeyeceğiz. Tek bildiğimiz beyne yerleşip büyüyen ve hatta vücuttan çıkıp bağımsızlığını ilan eden devasa bir mantara neden olan bir virüsün, yine bu devasa mantarların oluşturduğu sporlarla ve bittabi hastalıklı tarafından ısırılmak suretiyle yayıldığı gerçeği.

Hastalığın üç farklı evresine sahip, üç ayrı hastalıklı tipi mevcut.

Koşucular: Bu hastalıklılar, hastalığın ilk evresinde, diğerlerine nazaran eli ayağı nispeten daha düzgün elemanlar. Sıkışırsanız, zor da olsa yumrukla bile haklarından gelinebilir. Sese duyarlı, aynı zamanda görme kabiliyetine de sahipler. Feneri, tavşana tutar gibi yüzlerine tutarsanız, geçmiş olsun.

Takırdayanlar: Çok gıcık, takır-tukur ses çıkaran, insan sıfatından yoksun, kısmen mantar olarak dolanan bu elemanlar hastalığın bir üst piramidinde yer almaktalar. Mantar artık bunlarda göz namına bir şey bırakmadığı için; dolayısıyla göremiyorlar. Gözlerine projektör tutsanız dahi aldırmazlar. Ama ses algıları çok gelişmiş: Yani olur da yanlarından Polat Alemdar gibi Selamın aleyküm deyip geçerseniz, buyrun abdestsiz cenaze namazına… Koşuculara göre daha agresifler ve biraz zor ölüyorlar. Alev silahı, pompalı, tabanca ya da hadi bilemedin en azından çakınız yoksa, eyvah!

Şişkinler: Bunlar artık hastalığın en son evresinde olan hastalıklılar. Mantar devasa boyutlara ulaşıp tüm vücudu kaplamış ve zırh vazifesi görmekte. Çakı, altıpatlar vs. bu abiler için kürdandan hallice…
Pompalı ya da daha ciddi silahınız olsa dahi kafaya sıkar giderim ayakları bu şerefsizlerde pek işlemiyor. Ayrıca siz öldürene kadar vücutlarından kopardıkları mantar yumaklarını size fırlatıp, tökezlemenize de neden oluyorlar. Tüm oyun boyunca nadir görülseler de alt etmek hiç de kolay değil.

Ahh keşke bütün derdimiz hastalıklılar olsa başımız gözümüz üstüne ama dedik ya post apokaliptik dünya… Millet aç! Yamyamlığa sardıran başka gruplar mı ararsın, devriye gezen, iş-güç olmadığından sırf spor olsun diye kimlik sorup silah doğrultan, kendine macera arayan askerler mi…

Oyunun şu ana dek bir çok incelemesi elbette yapıldı ama halen varlığından haberi olmayan öyle çok oyun sever varmış ki, bir de ben kendi üslubumla bahsetmeden geçemezdim.  Şu ana dek çok hem de çok oyun oynadım ama The Last of Us hikayesi, kurgusu ve sizi daha ilk saniyeden içine çeken kendine has ruhuyla diğerlerinden apayrı bir yerde. Zaten bir defa oynadıktan sonra nöbet nöbet bu oyunu yeniden oynama krizleriniz tutacak.

Unutmadan, zombiyle zombi olmayın! Efendi efendi bitirip, sessiz zafer çığlıklarınızı atın!


Muhammet Kolsuz

HABERE YORUM KAT