Hristiyan Demokrat Parti'nin Türk adayı: Babama kızın hıristiyan mı oldu diye sordular!

Hristiyan Demokrat Parti'nin Türk adayı: Babama kızın hıristiyan mı oldu diye sordular!

Almanya 23 Eylül’de genel seçimlere gidecek. CDU adayı Serap Güler, 136 gün kalan seçimlere ilişkin konuştu.

Gazete Duvar'ın Almanya muhabiri Ayşegül Karakülhancı'nın sorularını yanıtlayan Güler CDU'da siyasete girmesinin ardından yaşanan ilginç bir anısını da aktardı. 

Söyleşinin ilgili bölümü şu şekilde: 

Türkiye kökenli isimler politika yapmak için daha çok Sosyal Demokrat Parti’yi (SPD), Yeşiller’i veya Sol Parti’yi  (Die Linke) tercih ediyorlar. Siz CDU’da yer alan nadir Türkiyelilerden birisiniz. Sizin CDU ile yolunuz nasıl kesişti?

2009’dan beri CDU’da parti üyesiyim. 2007’de eyalet hükümeti için çalışmaya başladım. İlk birlikte çalıştığım isim de Armin Laschet’ti. Onun sayesinde de çok sayıda CDU’lu siyasetçiyle tanışma fırsatım oldu. Dolayısıyla da CDU siyaseti ve düşüncesiyle yakın temasım oldu. Kendi politik düşüncelerimin, görüşlerimin en çok CDU tarafından desteklendiğini gördüm. Bu konuların başında da benim için öncelikli olan uyum politikasıydı. SPD veya Yeşiller de geçmişte uyum politikasını gündeme getirdiler, adımlar attılar. Ama en kesin adımları CDU attı diye düşünüyorum. 2005’te Angela Merkel başbakan olarak seçildikten sonra ‘Yabancı Görevliliği’ni 'Uyum Görevlisi’ yaptı.  Başbakanlık bünyesine aldı. Daha önce bu görevin nereye bağlı olduğu bile belli değildi. Kimdi bu kişi, ne yapıyordu doğru düzgün bir görev tanımı yoktu. Merkel bu konuyu önemsediği için kurumsal olarak ‘Görevli’ pozisyonundan bakan yaparak Uyum Bakanlığı’nı kurdu. 2005’te Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı olarak CDU’dan seçilen Jürgen Rüttgers de aynı şeyi eyalette yaparak Uyum Bakanlığı’nı kurdu ve Armin Laschet’i buraya bakan olarak atadı. Ben de o sıralar üniversiteye giderken uyum konusuyla bilimsel açıdan çok ilgileniyordum. Bu konuyu daha ciddiye aldığı için ve bu değişimleri CDU’nun içinden çok yakından takip ettiğim için benim durduğum pozisyona CDU daha çok uyuyordu. Elbette hepsi birebir olmasa da birçok durumda görüşlerim, bakış açım kesişti. Ama bu birçok parti için de öyledir. Herkes siyasete girdiği partiyle illaki yüzde yüz uyumlu değildir.

Mesela çifte vatandaşlık konusunda ben baştan beri CDU ile farklı düşünüyorum. Ama bu da beni ayrıca motive etti. Yani sadece hep aynı fikride olduğunuz insanlarla bir araya gelmeniz gerekmiyor.

Bazen değişik fikirlerde insanlarla aynı ortama girdiğinizde onları da ikna etmek zorunda kalabiliyorsunuz. Bunu ben açıkçası biraz da kendime görev olarak gördüm ve CDU’yu seçtim. Gerek eyalet meclisi olsun gerek Federal Parlamento olsun aktif olan Türkiye kökenli arkadaşlarımız var artık CDU’da da ama haklısınız; onlar o kadar gündemde değiller. Belediyelerde Türkiye kökenli veya başka ülkelerden gelen göçmen kökenli ve çok aktif üyelerimiz var.

Benim CDU’ya üye olduğum yıllarda bu daha farklıydı. 2009’da ben üye olunca benim tanıdığım birçok kişi nasıl olur da CDU’ya girersin dediler. Babamın jenerasyonu kahveye giden bir jenerasyondur. Orada hatta babama sormuşlar “kızın şimdi Hıristiyan mı oldu?” diye. Ama sanırım son yıllarda CDU’nun imajı da çok değişti. Angela Merkel sayesinde çok değişti. Yine Christian Wulff sayesinde, Wolfgang Schäuble’nin İslam Konferansı fikriyle çok değişti. Benim gibi isimler de değişmesine katkıda bulunmuştur diye düşünüyorum.

Sonuç olarak bugün Türkiye kökenliler bundan bir on veya on beş yıl öncesiyle kıyaslarsak CDU’ya karşı çok daha açıklar.

Anladığım kadarıyla son on yılda hem CDU’nun göçmen kökenlilere bakışı değişti hem de göçmen kökenlilerin de CDU’ya bakışı değişti. Daha önceden sanırım göçmen kökenlilerin CDU’da politika yapmasına çok da sıcak bakmıyorlardı.

Konu değildi diyelim. Mesela 1994-95 yıllarında CDU üyesi olan Türkiye kökenli arkadaşlarım vardı. Ben kesinlikle ilklerden değilim. Ama belki göçmenliğe bu kadar önem verilmiyordu. Biliyorsunuz Almanya’nın göçmen ülkesi olmasına karşı bir protesto vardı. Sadece CDU’da değil diğer partilerde de vardı. Seksenli yılları düşünüldüğünde SPD pek dışa yansıtmasa da onların da içinde göçmenleri benimsemeyen sesler vardı. Zamanla göçmenler söz sahibi olmaya, göçmen kadınlar sosyal hayatta daha çok var olmaya başladıkça bu durum değişmeye başladı. CDU da bir halk partisi olarak göçmenlere karşı görüş açısını değiştirmek zorunda kaldı. Angela Merkel gibi isimler bu değişimi daha da hızlandırdı. Dolayısıyla partinin göçmenlere karşı bakış açısı, göçmenlerin de partiye bakışı çok daha değişti.

 

HABERE YORUM KAT