Gırgır mucizesinden Amsterdam gerçeğine yolculuk: Yakup Karahan

Gırgır mucizesinden Amsterdam gerçeğine yolculuk: Yakup Karahan

Karikatürist, yazar, hatta organizatör Yakup Karahan, yıllardır yaşadığı Hollanda’da neden karikatür ve komiği bulamadığını, zaten de aramadığını, yarenlik etmeyi niçin çok daha önemsediğini anlattı. Başka şeyleri de anlattı. Neleri mi?

Artık ömrünün en büyük bölümünü Hollanda’da geçirdiğini acıyla fark eden ve “Gırgır” gibi bir Türk mucizesinden kalkıp Hollanda laleleri arasındaki yalnızlığa yazılan bir mizah delisi adam Yakup Karahan. Stiliyle ustası Oğuz Aral’a en sadık çizer sayılabilir.Yıllar önce yerleştiği Hollanda’da yaşadığı şeylerin boğuculuğunu komik şeylerle dağıtmaya çalışan, bunu da büyük ölçüde başaran bir Türk. Yeni şeyler denemek isteyen bir Türk. 

foto-amsterdam-belediye-baskani-femke-halsema-ile.jpg

Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema ile... 

Karikatürist, yazar, organizatör ve daha birçok şey olan Yakup Karahan, sorularımızı yanıtladı, nerelerden geldiğini anlattı, gözlemlerini ve geleceğe dönük planlarını bizimle paylaştı. 

- Hollanda’ya ne zaman geldiniz ve siz de sudan çıkmış balığa döndünüz mü? Gırgır gibi bir kalabalıktan büyük bir yalnızlığa mı itilmiş oldunuz? Mizah, karikatür bu ilk zor yıllarda size yardımcı mı oldu, yoksa “kalabalıksız ve komiksiz” kalışınız nedeniyle daha mı zorlandınız? 

YAKUP KARAHAN - 1992 yılında Hollanda’ya yerleştim. O dönem Güneş gazetesine bağlı Limon dergisinde çalışıyordum. Araştırmacı gazeteci ve çizer olarak geldim, sanırım dönmek için fırsatım olmadı, biraz zaman kaybettim. Tamamlayamadığım bir-iki üniversite ve master görüşmem oldu, sonra araya farklı ve özel şeyler girdi, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. 

ka7.jpg

Bütün Türkler gibi öncelikle kalmaya, daha sonra ise dönmeye çalıştım. 

Dönme fikri aklımda hep oldu. Aslında belki de herkes dönemeyeceğini biliyor, ama yaşadığı sorunlardan, gerçeklerden kaçmak için dönme fikrine sarılıyor olabilir diye düşünüyorum. 

Uyum sorunu çok kompleks bir sorun. Bizler Avrupalı değiliz, bizim gibi ülkelerden gelenlerin uyum sorunu çok farklı. Bunca yıldan sonra hâlâ uyum sağlayamadık, ama en azından bir kısmımız yaşadıklarımızın uyum sorunu olduğunu anladı. 

SUDAN ÇIKMIŞ BALIĞA DÖNENLER 

Sudan çıkmış balığa elbette dönüyorsun, zira bunca yıllık deneyimlerimle şunu söyleyebilirim: Bir Batılı, Doğuluyu anlamaya gayret eder, ama bir Doğulu hiçbir zaman bir Batılıyı anlayamayacaktır.

ka6.jpg

Mevlana söylemiş ya, “Anlattıklarımın tamamı senin anlayabildiğin kadardır” diye. 

Sonuçta sudan çıkmış balık olup olmadığına bıraktıklarınla burada elde ettiklerini kıyaslayarak karar verebiliyorsun. 

Pişman mıyım?

Burada başarısız değilim, çok güzel şeyler de yaptım, farklı alanlarda kariyer olanaklarım da oldu ama “Keşke her şey yolunda gitseydi, daha iyi anlaşabildiğim insanlarla birlikte olabilseydim”dediğim oluyor. Bu eş-dost hasreti değil kesinlikle, entelektüel gelişim açısından söylediklerim.

İlk yıllarda Gırgır geleneğinden öğrendiğim tarzda çalışmalar yapmaya çalıştım ama burada olmadı. Çizgim çok beğenildi, ama esprileri kendim bulup kendi komiğimi yapamadıkça başka birine ait hikâyeleri, durum komiğini çizmeyi sevemiyorum, beceremiyorum. 

ka8.jpg

Yalnız, bir şanssızlığım daha vardı. Geldiğim yıllarda Gırgır dergisi satılmış, Oğuz Abi kumpasa kurban gitmiş, neredeyse hayata küsmüştü. Yani “baba ocağı” da dağılmıştı. 

Olgunlaşmak zorunda kaldığım, hayatla yüzleşmek durumunda olduğum bir dönemi yaşadım. 

Yaşadıklarımdan çok mutsuz olduğum zamanlar oldu, ama bu Hollanda’nın kötü oluşundan değil, benim heybemde getirdiklerimin burada para etmeyişinden ya da bir ayrıcalığının olmayışından kaynaklanıyordu. 

ka3.jpg

Mutsuz olmak da sorun değildi, zira Türkiye’deki arkadaşlarım da çok mutlu değillerdi. 

HOLLANDA’DA KOMİK YOK, ÇÜNKÜ...

- Ömrünüzün en büyük bölümünü Hollanda’da geçirdiniz. Bunca yıldır Amsterdam’da yaşıyorsunuz. Bu Avrupa kentindeki komiği nasıl görüyorsunuz, Amsterdam’da nasıl bir komiklik var. 

YAKUP KARAHAN - Ömrümün en çoğunu burada mı geçirdim ya?! Aaa çok olmuş, ben kalkayım artik izninizle! 

Hollanda’da komik yok, çünkü eşitlik var. Ya da bizdeki gibi alaycı komik yok, çünkü insan hakları var. Birçok şey cetvelle çizilmiş gibi. Gideceğiniz yoldan, sahip olduğunuz haklara kadar.  

Bunun iyi yanları var, kötü yanları var elbette. Ben başka dünyaları gördüğüm, değerlendirme olanağım olduğu için önemsiyor ve seviyorum, ama içinde büyüsem belki de beni boğabilirdi.

Bütün konulara, sorunlara çözümler aranmış ve üretilmiş olması da rahatsızlık verici bir durum. Her sorunun çözümü var, ama sonuçta yapayalnızsın! Yani ilgili merciye gidecek enerjin yoksa, dış dünyadan anında kopabilirsin. 

Fakat sorunun cevabı dağıldı... 

- Toparlamaya çalışsak…

YAKUP KARAHAN - Şöyle diyeyim: Hollanda’da karikatür komiği bulamıyorum, bulma gereği duymuyorum. Yalnız Hollandalı tanıdıklarımla, eş-dost ve çevremle çok hoş, eğlenceli ve komik sohbetler ediyorum. Bu, karikatürden çok farklı bir durum. 

Yarenlik etmek de diyebiliriz. 

Şu notu da eklemek isterim: Geçmiş yıllarda birkaç sayı, içinde Oğuz Abi, eski Gırgır ekibi ve Hollandalı profesyonellerin de bulunduğu iki dilli bir mizah dergisi yapmıştım. Gerçi birkaç sayı çıkardık, ama çok dikkat çekti.

ka9.jpg

De Volkskrant, Hollanda’nın en iyi gazetelerinden, tam sayfa haber yapıp “Sonunda entegrasyonla ilgili mizah yapılabildi!” diye duyurdu. 

Yukarıda söylediklerimle çelişmek istemem. 

- Nasıl yani?

YAKUP KARAHAN - O dönem yabancı olmak ve uyum konuları çok gündemdeydi. Bu konuları işleyen karikatürler yaptık. Bir de Türkçe karikatürleri Hollandacaya çevirip kullandık, bunun travmatik bir etkisi oldu. 

Aynı dönem bir de Türk karikatür festivali organize etmiştim. Oğuz Aral ve Turhan Selçuk ağabeylerin de olduğu bir sergi açtık çok ilgi gördü. 

 ka4.jpg

Şimdi artık yeryüzü de farklılaştı tabii. 

- Batı Avrupa’da “Türkiye kökenli yeni Avrupalılar” diyebileceğimiz, tahminlere göre en az 5.5 milyon nüfuslu bir toplum var. Tek ortak yanları Türkçe aslında. Bu insanların dijital devrim sayesinde birbirleriyle bağlantı kurmaları çok kolaylaştı. Peki, bunların Türkçeden gelen bir gülme esansı, bir gülme biçimi, hatta gülme krizi falan var mı? Neleri gözlemlediniz? 

YAKUP KARAHAN - Türkler kendi dillerine hayran bir millet, öncelikle Türkçe konuşmayı, Türkçe yaşamayı tercih ediyorlar. Sadece Türkçe iletişim kuruyor olmaları birbirlerini cok sevdiklerinden değil, bu yolla hayatlarını kolaylaştırdıkları için.  Birbirlerinin kodlarını iyi bildikleri için. 

YANLARINDA GETİRDİKLERİNE SARILIYORLAR

Hollandalılar mutlaka verdikleri randevuya zamanında gelirler. Randevusuna zamanında gideceğine dair yemin eden bir Hollandalı bulamazsınız.  Şöyle söyleyeyim: Bir Hollandalıyla randevusu varsa aksatamaz, ama Türkle varsa gitmese de karşı taraf “halden anlar”. 

Mesela yoldaki kıza laf atar, kız Türk çıkınca “Afedersin bacım!” der. 

Türklerin yaşamı çok ilginç aslında. Birbirlerine çok iyi davrandıklarında bile doğrularını dayatırlar, eğer Türk kökenliysen senden kendisi gibi davranmanı bekler. 

Aslında yanlarında getirdikleri birçok şeye sarılarak, onu kültür sanarak yaşıyor olmaları “uyum” denen şeyin önündeki en büyük engel.

Çok büyük korkularla da yaşayan bir topluluk aslında Türkler. Bir yerde ömür boyu yaşayıp çocukları yaşadıkları yerlere benzemesin diye çok büyük mücadeleler vermekteler.

Oysa ki, insanlar yaşadıkları yerlere benzerler. Değiştirmeye çalışırsanız şizofren olurlar. Bir Amsterdamlı genç kız sırtında çantası dünyayı gezebiliyorken, Amsterdam’da büyümüş bir Türk kızı “Burası Amsterdam, bir gören olur” korkusu yaşayabiliyor. 

Geleyim cevaba: İlk geldiğim zamanlarda Türk göçmenlerin hikâyelerini yazıp çizdiğim gazeteler oldu. Burada yaşanan yabancı olma travmasıyla ilgili çok komik, eğlenceli hikâyeler biriktirdim. Bunları yer yer Cumhuriyet’e yer yer diğer gazete ve dergilere yazıp çizdim. 

O zamanlar komikti! 

Amsterdam’da kahvede bir adam kerpetenle diş çekerdi. Birinci kuşağın içinde bu durum komik olabiliyor, zira geldiği yerden getirdiği alışkanlıklar bunlar. 

Yalnız şimdi bunların torunları yaşıyor artık Amsterdam’da, Rotterdam’da. Bu alışkanlıklar kerpeten kadar olmasa da bu travmalar kültür olarak aktarılınca komik olmaktan çıkıyor. 

İlk defa ben yaptım bunun esprisini. Bir insan Almanya’da solcu , Türkiye’de milliyetçi nasıl olur ya?! Tabii buradan komik çıkıyor. Komik dediğimiz şey de, delirmemek için kendimizi teselli ettiğimiz durumlar. 

- Oğuz Aral’ın unutulmaz Gırgır okulu mezunlarından ve hem karikatürist hem de yazarsınız. Türkçe mizahla bundan böyle neler yapmayı planlıyorsunuz? Hollanda ve Avrupa mizahına Türkçe kanalından bir giriş yapmayı düşündünüz mü? Kafanızda neler var? 

YAKUP KARAHAN - Eskiden bütün karikatüristlerin rüyası bir dergi çıkarmaktı. Ben de çok severdim bu düşünceyi. Biraz da girişimci ve örgütleyici ruhum var, onun için denedim de. 

Şimdi böyle bir planım yok. 

Can havliyle yaptığım işler var. Kendimi eğlendirmek, benim gibi düşünenlerle duygularımı paylaşmak, birlikte gülebilmek için yazıp çizdiklerim var. Bunları şimdilik Leman dergisindeki arkadaşlarıma destek olarak veriyorum.

“STAND-UP YAPMAK İSTİYORUM” 

Bunun yanı sıra dijital ortamda hazırlanan dergilere biriken işlerden, hoşuma gidenlerden köşeler hazırlıyorum.  Bazen bazı karikatürlerim çokça paylaşılıyor. İmza bile atmıyorum. Verdiğim esprilerimi kendi adıyla çizen arkadaşlarım oluyor, adımı orada aramıyorum. Garip bir olgunlaşma yaşadım. Yaptığım işin orta yerde olması, o düşüncenin gerçekleşmiş olması beni mutlu ediyor.

Sözüm meclisten dışarı, Türk camiası içerisinde adımın duyulması, öne çıkmak, ünlenmek gibi hedeflerim hiç olmadı. Bizler çok kolay göklere çıkarıp yerlere düşürebiliyoruz insanları. Çok kolay tüketiyoruz her şeyi. 

Sıradan bir insandan bir kahraman yaratıp sonra da bizim adımıza konuşmasını, bizi kurtarmasını bekleyebiliyoruz. Soru bu değildi sanırım, ama konu konuyu açtı. 

Bundan sonrası için bir tek düşüncem var: Becerebilirsem, stand-up yapmak. Yaşadıklarımı mizahçı bakış açımla, özgür yorumlarımla dostlara anlatabilmek. 

Burada kastım, bir topluluğun önüne geçip komiklik yapmak değil, söylediklerimi doğru anlayabilecek dostlarla sohbetler edebilmek... 

- “Yarenlik etmek” yani...

YAKUP KARAHAN - Evet, yarenlik etmek... Bu anlamda malzeme çok birikti. Belki bir dijital kanalda kullanabilirim. 

Dinleme ve okuma zahmetine girdiğiniz için teşekkür ederim. 

- Asıl biz size, deneyim, gözlem ve planlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Başarılar dileriz… 

+49-AMSTERDAM/FRANKFURT

KAPAK GÖRSELİ: Fatih Matto 

HABERE YORUM KAT
1 Yorum