Amsterdam-Kayseri, bitmeyen yolculuk...

Amsterdam-Kayseri, bitmeyen yolculuk...
Hollanda'dan memlekete yolculuklar hep sürprizlerle doludur. Yakup Karahan geçenlerde yaşadığı böyle maceralı bir yolculuğu, “kıpraşan ve kıpraştığı için kuşkulanılan” amcalarla teyzelerin öyküsünü yazdı.

Ana baba ziyareti için Kayseri'ye gitmem gerekti.

Amsterdam-Kayseri uçağına bilet aldım Schiphol'e koştum.

Uçağa binmeden önceki son kontrol noktasında uçağın diğer yolcularıyla karşılaşma ve tanışma fırsatı buldum.

Şöyle söyleyeyim, 55 yaşında olmama rağmen uçağın en genç yolcusu benim.

Yolcuların tamamı yaşlı başlı hacı amcalar ve teyzeler.

Kalabalıktan anladığım kadarıyla da uçak silme dolu.

Korkunç bir yığılma var, ama benim önümde duran bu denli yaşlı insandan şaşılacak şekilde hiç şikayet yok.

Fırsat bu fırsat herkes hemşerisini bulmuş ayak üstü sohbet ediyor.

Sıra ilerlemiyor.

Biraz bakıp araştırdım ki, ilerlememe nedeni, yolcuların kendilerinden dahi büyük paket, valiz vb. cisimleri “el bagajı” diye uçağa sokma çabaları.

Öyle devasa paket ve valizler ki, kontrol cihazına sığmıyor.

Bir kenarda yalnız başıma mide ağrısı çekerken “uçağa içecek sokmanın yasak olduğu” duyuruldu.

Herkes yanında “yol boyu içeriz” düşüncesiyle evde ne varsa alıp geldiği için, grupta içecekleri atma paniği başladı.

Grup kendi arasında görüşüp “atmak yerine paylaşma, olmayana dağıtma” kararı aldı.

Bu vesileyle elden ele aceleyle kimde ne varsa dağıttılar. Bir iki tane de bana düştü ama gazoz sevmediğimden kabul etmedim.

İçecekler dağıtılırken önemli bir detay dikkatimi çekti.

Arada çok sayıda enerji içeceği olduğunu fark ettim.

Sordum.

Çocukların, torunların alıp dolaba koyduğu ne varsa yanlarına almışlar.

Uzatmayayım, çok sayıda yaşlı insan, çok sayıda enerji içeceğini de “ziyan olmasın yazık” diye ne olduğunu bilmeden gazoz niyetine içip bitirdiler.

Bir süre sonra sesi soluğu çıkmayan bu yaşlı başlı insanlarda bir kıpraşma, bir hareketlilik başladı.

Kendileri de anlam veremedikleri şekilde yerlerinde duramaz oldular.

Bu kıpırtı Schiphol güvenliğinin dikkatini çekti, bir süre izledikten sonra sıradan yaşlıları aramak istediler.

Önümdeki yaşlı başlı bir sürü teyzeyi amcayı kıpırtılı oldukları için bir bir güvenlik odasına çekip sorgulamaya başladılar.

Ziyan olacak diye en çok enerji içeceğini tüketen bir amca odaya girmek istemedi, aşırı derecede direndi ve dışarıda kıpırdanmayı sürdürdü.

Güvenlikle ağız dalaşına girip bağırmaya başladı.

O bağırdıkça güvenlik olayı önemsedi.

Güvenlik önemsedikçe hacı dayı sinirlendi.

En sonunda kemeri çözüp donunu indirdi “Alin ulan, istediginiz bu mu, ne varsa alın şerefsizler!” dedi.

Biz sonra anladık ki, yanında biraz parası varmış, onu da çamaşırına dikmiş. Parayı yakalatmamak icin üzerini aratmak istememiş.

Neyse ben sıyrılıp uçaga bindim.

Biraz sonra küskün küskün bu amca da uçağa geldi.

“Geçmiş olsun hacı amca!” dedim. Bana da küsmüş, cevap vermedi.

Hanımı döndü, “Hacı amcaaan allah belasını vere, hopcik gibi duramadı yerinde!” dedi.

Neyse, yanında taşıdığı para ciddi bir şey değilmiş zaten, onun için bırakmışlar.

Mevzu uzamasın diye yüzümü yanımda oturan teyzenin böreklerine çevirdim. Zira biliyordum “Buyur guzum bi tene al da ye!” diyeceğini.

Kayseri'ye varanaca sarma yedim, börek yedim.

Sonra sızmışım.

Hâlâ atlatamadım, zor durumdayım...

+49-AMSTERDAM