Almanya mültecilerin aile birleşimini iki yıl askıya alıyor
Almanya’da yeni koalisyon hükümetinin aldığı kararla, “ikincil koruma” statüsündeki mültecilerin aile birleşimi hakkı iki yıl boyunca durdurulacak. Bu karar, özellikle Suriye gibi savaş ve şiddet bölgelerinden gelen on binlerce mülteciyi doğrudan etkiliyor.
İkincil koruma statüsü kapsamındakiler etkileniyor
Almanya’da Cenevre Mülteci Sözleşmesi kapsamındaki mülteci tanımına uymayan, ancak ölüm cezası, işkence veya silahlı çatışma riski altındaki kişilere verilen ikincil koruma statüsü, üç yıllık oturum izni, çalışma hakkı ve sosyal yardım imkânı tanıyor. Ancak bu kişilere aile birleşimi hakkı tanınmıyor. Mevcut düzenlemeyle birlikte bu durum artık yasal olarak da pekişmiş oldu.
Göç politikalarında kısıtlamaya gidiliyor
Federal İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt, seçmenin göç politikalarında değişiklik talep ettiğini belirterek, entegrasyon kapasitesinin sınırına gelindiğini vurguladı. Dobrindt, Almanya’daki şehir ve belediyelerin mülteci kabulü konusunda kapasite aşımı yaşadığını ifade etti. Hükümet, bu gerekçelerle ikincil koruma statüsüne sahip mülteciler için aile birleşimini kısıtlama kararı aldı.
Geçmişte sınırlı olarak uygulamaya geçilmişti
2015 yılında yürürlüğe giren ve bir yıl sonra askıya alınan uygulama, 2018'de sınırlı şekilde yeniden başlamıştı. Bu tarihten itibaren ayda en fazla bin vizeyle sınırlanan aile birleşimi, karmaşık bürokratik işlemler ve uzun bekleme süreleri nedeniyle büyük ölçüde işlevsiz kalmıştı. 2024 yılı boyunca bu kapsamda yalnızca 12 bin vize verilebildi.
Hukuki tartışmalar ve süreç belirsizliği devam ediyor
Aile birleşimi konusunda Almanya'daki insan hakları kuruluşları ve hukukçular arasında görüş ayrılıkları bulunuyor. Bazı uzmanlar, Avrupa Birliği Direktifi'nin ikincil koruma statüsündekileri kapsamadığını savunurken, diğerleri Federal Alman Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne atıfla hakların korunması gerektiğini belirtiyor. Federal Anayasa Mahkemesi’nin nihai kararı beklenirken, mevcut uygulamanın yıllar sürebilecek hukuki süreçlerle şekilleneceği öngörülüyor.