'Uyum için bira içmek gerekmiyor'

'Uyum için bira içmek gerekmiyor'

Dr. Türkan Kanbıçak, Almanya'ya uyum sağlayacağım diye kimsenin Oktoberfest'e gidip bira içmek zorunda olmadığını belirterek, "Herkes dini inancını özgürce yaşamalı. Entegrasyon sorunu, örneğin kadına şiddet uygulayanlar için geçerlidir" dedi.

ALP UÇAR - FRANKFURT

2015’ten bu yana, Avrupa’da yaşanan göçmen kriziyle birlikte, yabancı toplulukların Avrupa‘ya entegrasyonu sorunu bir kez daha siyasi sahnede belirgin olmaya başladı. Özellikle Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’in öncü Alman kültürü tanımları, ülkede yaşayan öncelikle Müslüman kesim için ortaya konmuş entegrasyon ilkelerine somutluk kazandırmıştır.

Peki entegrasyon bu kavrama konu olan azınlık gruplar için ne ifade ediyor?

Fritz Bauer Enstitüsü Pedagoji Merkezi’nden Ayrımcılık ve İslamofobi Çalışmaları Uzmanı Dr. Türkan Kanbıçak ile entegrasyon, Alman kültürel değerleri ve göçmen etknik kimlikleri üçgeninde bir söyleşi gerçekleştirdik.

Entegrasyonun bir sosyal grubun kendi kültürel kimliğinden uzaklaşıp homojen bir toplumun içinde kaybolması demek olmadığını savunan Dr. Kanbıçak, etkin bir entegrasyon için farklı sosyal grupların o ülkenin demokratik şartları ve anayasal değerleri çerçevesinde demokratik bir toplum oluşturabilmenin altını çizdi. Özellikle Ortadoğu’dan gelen göçmenlerin Avrupa değerlerine uyum sağlamaları konusunda ise  "Entegre olabilmek için kimsenin Oktoberfest’e gitmesi, domuz eti yemesi veya alkol alması şart değil. Herkes kendi dini değerlerini insan haklarına saygılı bir şekilde sürdürmekte özgürdür. Ama yabancı ülkeden gelmeleri, kimsenin Almanya’da kadına şiddet gibi Batı değerleriyle bağdaşmayan eylemlerini meşru kılmaz“ ifadelerini kullandı.

Almanya’da entegrasyon sorunları yaşayan Müslüman kökenli grupların birtakım kalıplaşmış önyargı, klişe ve ayrımcılık mağduriyetine daha açık olduğunu hatırlatan Dr. Kanbıçak, günümüzde Türk ve Müslüman ismine sahip olmanın eğitim hayatından, ev arayışlarına sorunlar yarattığını ve belli başlı meslek gruplarında arka plana itilmeye neden olduğunu belirtti. Bu durumun sebebini, 20. yüzyıl başlarında egemen olan biyolojik ırkçılık teorilerinin Yahudi Soykırımı’ndan sonra sosyokültürel eksende ayrımcılığa dönüşmesine bağlayan Dr. Kanbıçak, günümüzde kültür, din ve millet olgularının farklı sosyal grupları marjinalliğe ittiğini dile getirdi.

Müslüman kesimlere yönelik ayrımcılık ve ötekileştirmenin medya tarafından da sistematik bir şekilde körüklendiğini belirten Dr. Kanbıçak, "Müslümanlar arasından da çok başarılı, topluma örnek olabilecek, yüksek eğitimli bireyler var, fakat nedense biz bu insanları medyada hiç görmüyoruz“ ifadelerini kullandı. Dr. Kanbıçak, farklı etnik grupların kalıplara sokulmasının nasıl önüne geçilebileceği konusunda ise küçük yaştan itibaren okullarda politik eğitimlerin demokratik ve adil bir çerçevede, ötekileştirmeye başvurmada çocuklara aşılanmasının ileride beraber yaşanabilir bir toplum için gerekli olduğunun da altını çizdi.

ekran-resmi-2017-07-12-21.30.23.png

HABERE YORUM KAT