Sevim Dağdelen Avrupa’ya yüklendi: "Berlin ve Brüksel olmasa Erdoğan biterdi"
Sol Parti Grup Başkan Vekili Sevim Dağdelen Türkiye’deki muhaliflere yönelik baskılara, saldırgan dış politikalarına rağmen Avrupa’nın Erdoğan’a kol kanat germeye devam ettiğini ileri sürdü.
Die Welt gazetesinin Türkiye temsilcisi Deniz Yücel’in hakkınca çıkan 2 yıl 9 ay hapis cezasına ilişkin Badisches Tagblatt gazetesine Sevim Dağdelen “Berlin ve Brüksel olmasa Erdoğan biterdi” dedi.
Gazeteci Dieter Klink’in sorularını yanıtlayan Sol Parti’li siyasetçi Dağdelen, kendi web sayfasında da bu görüşmeyi yayımladı. Dağdelen’in görüşleri, özetle şöyle;
“Erdoğan’ın 2016’daki sivil darbesinden bu yana, binlerce hâkim ve savcının yerini, Erdoğan’a sadık takipçileri aldı. Türkiye’de artık bağımsız bir yargı yok.
Erdoğan, 1920’lerdeki İtalyan faşizmi modeline dayalı strateji izliyor. Her şey on yıl önce anayasa referandumuyla başladı. O dönemde Alman hükümeti ve AB Komisyonu tarafından bu bir demokratikleşme olarak alkışlandı. Erdoğan böylece yargıya erişim sağladı.
Erdoğan hâlâ semerin üzerinde oturuyor. MHP faşistleri ile koalisyon sayesinde AKP hâlâ çoğunluğa sahip. Oysa Türkiye’deki nüfusun neredeyse yarısı onu desteklemiyor. Fakat Berlin ve Brüksel’den büyük destek alıyor. Bu destek olmasaydı bitecekti. Türk Lirası baskı altında. Berlin ile Brüksel’in ekonomik ve mali yardımları olmadan Erdoğan, ekonomik sistemini sürdüremezdi. Ayrıca saldırgan dış politikasına da destek veriyorlar. Ankara’nın Suriyeli paralı askerleri Almanya’nın ortaklaşa ürettiği askeri Airbus’larla Libya’ya uçurmasına izin verdiler. Aynı zamanda bu Erdoğan’ın doğu Akdeniz’deki agresif genişleme politikasının Kıbrıs ve Yunanistan gibi AB üyesi ülkelere karşı da desteklendiği anlamına geliyor. Orada doğal gaz rezervleri arayan Türkiye böylece AB’nin egemenlik haklarına da saldırıyor.
AB ÇOK EĞİLİYOR
AB çok eğiliyor. Bu nedenle Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Yücel kararını eleştirmesi bana inandırıcı gelmiyor. Türkiye, geçtiğimiz birkaç yıl içinde Suriye’de uluslararası hukuku ihlal eden bir savaş başlattı. Kuzey Irak’taki uluslararası hukuku ihlal ediyor. Ancak ne federal hükümet ne de AB ses çıkarıyor. Aksine, Türkiye’ye mülteci anlaşmasıyla ilgili milyarlarca avroluk yardım ve silah sağlamaya devam ediyor. Ve Maas şimdi Türkiye için seyahat uyarısını kaldırma sözü veriyor. Yargının siyasi kararlar aldığı ve Almanların takibata uğradığı Türkiye’ye aslında çok uzun zaman önce seyahat uyarısı verilmeliydi.
Türkiye artık hem salgın hem de politik açıdan bir risk alanı, bu nedenle bu seyahat uyarısı zorunlu. Seyahat uyarısının iptalinin mazereti olamaz.
Ayrıca Türkiye ile AB müzakereleri çok önce bitmiş olmalıydı. Demokraside, insan haklarında ve özgürlüklerde ilerleme, müzakerelerin sürdürülmesi için bir önkoşuldur. Hiç kimse Türkiye’nin son yıllarda bu konularda ilerleme kaydettiğini söyleyemez. Aksine. Türkiye ile gümrük birliğini genişletmek için görüşmeler devam ediyor.”
“AYASOFYA KARARI UTANÇ VERİCİ”
Öte yandan Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesine ilişkin Deutschlandfunk’a görüşlerini belirten milletvekili Dağdelen’in bazı değerlendirmeleri şöyle:
“Bu kararla siyasi ve dini kutuplaşmayı amaçlamak utanç verici. Bu bir güç gösterisi, bir gövde gösterisi ve İslamcı bir ajandanın göstergesidir.
24 Temmuz tarihi Türkiye için de bir dönüm noktası. Bugün Atatürk’ün laik Türkiye’sine veda ediliyor. Ayasofya’nın müzeye dönüştürme kararı, halifelik ve saltanatın gücünün laik cumhuriyet karşısında kalmadığını gösteriyordu. Bugün aynı zamanda tam 97 yıl önce modern Türkiye’nin sınırlarını çizildiği Lozan Antlaşması’nın da feshi anlamına geliyor.
Ayasofya’yı camiye dönüştürmek Erdoğan’ın saldırgan tutumunun bir sonucudur. Bir yandan rakiplerine ve muhaliflere karşı açık bir savaş beyanı olsa da diğer taraftan Alman hükümeti ve AB olarak üzerinde durmamız gereken nokta, Türkiye’nin komşu ülkelerine ve tarihte Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan bütün ülkelere savaş ilanıdır.”
+49 – BERLİN
FOTO: dpa/ Britta Pedersen