Lübeck’te müzik ve Buse Taşkesen: “Müzik asla bitmeyecek bir serüven”

Lübeck’te müzik ve Buse Taşkesen: “Müzik asla bitmeyecek bir serüven”

Halen Lübeck’te müzikte ustalık aşaması için eğitimini sürdüren Buse Taşkesen, müziğin ve viyolonselin kendisi için anlamını yorumladı. Taşkesen’e göre, maddi getirisi düşük bile olsa, insan sevdiği işi aşkla yapabilmeli. Önemli olan, bu.

Eğitimini Almanya’da sürdüren genç sanatçılarımızdan Buse Taşkesen müziğin anlamıyla ve eğitim sürecinde karşılaştığı zorluklarla ilgili sorularımızı yanıtladı. 

- Müziğe olan ilginiz nerede ve nasıl başladı? Zorluklar yaşadınız mı?

BUSE TAŞKESEN - Ankara’da doğdum ve ilk müzik çalışmalarıma dedem sayesinde başladım. Henüz sekiz yaşındayken ailemin de yönlendirmesiyle keman dersleri almaya başladım. Rahmetli dedem her hafta beni keman derslerime götürür ve bitişine kadar da beklerdi. Hobi olarak başladığım müziğe ilgim, 11 yaşına geldiğimde büyük bir tutkuya dönüştü. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girmeye karar verdim ve hayatımı değiştiren çok sevgili hocam Nuriye Arıkan’la tanıştım. Kendisi sadece olağanüstü bir hoca değil aynı zamanda olağanüstü bir müzisyen ve olağanüstü bir insandır. Konservatuvar sınavlarına hazırlık sürecinde bana giriş sınavları için kulak dersi verdi ve sayesinde konservatuvar sınavında başarılı olarak bu okulda okumaya hak kazandım. Sınavda kurul bana “Hangi enstrümanı çalmak istiyorsun?” diye sorduğunda, cevabım viyolonsel olmuştu. Ellerimin ve vücudumun anatomik yapısı da viyolonsele uygundu, sonuçta istediğim oldu. Ailem her zaman bana destek verdi. O sebeple herhangi bir zorlukla karşılaşmadım.

unnamed.png

 Ailenizde müzikle ilgilenen başka birisi var mı?

BUSE TAŞKESEN - Hayır. Müzikle ilgilenen benim dışımda kimse yok. Annem ev hanımı ve babam ticaretle uğraşıyor. Bir ağabeyim var, o da elektrik-elektronik mühendisi. Onlar sadece iyi birer dinleyiciler.

ÇOCUKLUK HAYALİ 

- Sizi Almanya’da müzik öğrenimi görmeye iten sebepler nelerdir?

BUSE TAŞKESEN - Almanya’da eğitim görmek çocukluğumdan beri hayalimdi. Henüz viyolonsel çalmaya yeni başladığım yıllarda yurtdışından gelen solistleri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında dinliyor, hayran kalıyordum. Müzik asla bitmeyecek bir serüven. Henüz Ankara’da konservatuvarda okurken viyolonsel hocam sayın Sinan Dizmen’in yönlendirmesi ve desteğiyle bu hayalimi gerçekleştirmek için adımlar atmaya başladım ve Lübeck Musikhochschule’nin giriş sınavı için başvurdum. Hocam Doç. Sinan Dizmen de Lübeck Musikhochschule’den mezun ve olağanüstü bir müzisyendir. 

Üniversiteden mezun olduktan sonra kendimi geliştirmeye devam etmek, farklı bakış açıları kazanmak ve başka bir kültürle tanışmak istedim. Yapacak, öğrenecek daha çok şeyim olduğunu biliyordum. Çocukluktan beri olan bu hayalimden asla vazgeçmedim ve Almanya’da eğitim almak için sınavlara girdim ve kazandım. Şu an Lübeck Musikhochschule’de Türkiye’deki hocam sayın Doç. Sinan Dizmen’in de hocası olan Prof. Ulf Tischbirek’le eğitimime devam etmekteyim. Şunu da ekleyeyim: 2010 yılında Rusya’nın Vologda sehrinde dört yılda bir düzenlenen IV. Uluslararasi Valeri Gavrilin Genç Müzisyenler Yarışması’nda üçüncülük almıştım. 

unnamed-1.png

- Türkiye’deki gençliğin bir bölümü maddi açıdan daha rahat alışılmış meslek dallarını seçerken, sizin klasik müzik seçiminizdeki etkenler nelerdir?

BUSE TAŞKESEN - Türkiye’de müzisyen olmak gerçekten kolay değil. Özellikle maddi açılardan, çoğu genç müzisyen gerçekten zorluklarla karşılaşıyor. Fakat müzik benim için bir tutkuydu. Başka bir meslek yapabileceğimi hiç düşünmedim. İleride kazanacağım paranın beni tatmin edip etmeyeceğini bilmiyorum, ama en azından sevdiğim işi yapabileceğim. Bence bu, her şeyden daha değerli. Her sabah kalktığımda çok para kazanabileceğim ama mutsuz olacağım bir işi yapmaktansa daha az kazanıp aşkla yapmayı tercih ederim.

GECEMİZ GÜNDÜZÜMÜZ YOK!

- Çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Günlük çalışma saatleriniz ve programınız nasıl örneğin?

BUSE TAŞKESEN - Bir müzisyen için tatil çok ekstrem bir durum diyebilirim. Genelde gecemiz gündüzümüz yok. En azından benim öyle. Programlı ve belirli bir sistemde çalışmaya gayret ediyorum. Her gün çalışıyorum ve hayatımdaki diğer ihtiyaçlarımı ya da sosyal aktivitelerimi çalışma saatlerime göre düzenliyorum. Önceliğim her zaman çalışmak.

Her gün aynı performansta çalışmak mümkün olmasa da günlük en az dört, beş saat çalışmaya gayret ediyorum. Bazı durumlarda bu saatler biraz az ya da daha fazla olabiliyor, ama düzenli çalışmak bizim işimizde çok önemli. Ders programıma göre kendime dönemlik bir planlama yapıyorum. Genelde bu programa uymaya özen gösteriyorum. Haftada bir, bire bir yaptığım viyolonsel derslerim oluyor. Bu derslere hazırlanmanın yanında geçmiş haftalarda öğrendiğim eserleri de pekiştirmek için zaman ayırmam gerekiyor. 

- Bu viyolonselin nasıl bir tarihçesi ve kökeni var? 

BUSE TAŞKESEN – 16’ncı yüzyılda ilk örnekleri Fransa’da ortaya çıkmıştır. Viyolonselin atası olarak bilinen Viola da gamba adlı enstrümandır. Viyolonsel ilk yapıldığında beş telli olarak düşünülmüş ve öyle yapılmış. Ama o zamanlarda önceliği orkestrayı bas seslerle desteklemekmiş. Viyolonselin tek başına ortaya çıktığı dönemse 18 yüzyıl... Viyolonsel, keman, viyola ve kontrbas ile aynı ailedendir.

- Müzikle olan bu iç içe geçmişliğiniz sizi başka sanat dallarına da yönlendirdi mi?

BUSE TAŞKESEN – Elbetteki sanatın bir çok dalına oldukça ilgi duyuyorum. Müzik dışında, iyi bir bale izleyicisiyim. Resim sergilerine gitmeyi ya da büyük ressamların eserlerinin sergilendiği müzeleri zamanım oldukça gidip görmeye çalışıyorum. En son, Amsterdam’a gitme şansım olduğunda Van Gogh Müzesini ziyaret ettim. Yıllarca bir bilgisayar ya da televizyon ekranında gördüğüm bu mükemmel eserleri canlı görebilmek benim için muhteşem bir deneyimdi.

İNSANIN YARATICI RUHU VE MÜZİK

- Başka sanatları yorumlarken müziğin etkilerini ya da yararlarını görüyor musunuz?

BUSE TAŞKESEN – Müziğin insanın yaratıcı ruhunu geliştirdiğini düşünüyorum. Ben müzik dışında resim sanatından hoşlanıyorum. Bir tablo gördüğümde ince detayların yanı sıra bütünü de doğru incelemeye çalışıyorum. Müziğin bir insanın yaratıcı ruhunu beslediğini ve yaratıcılığını oldukça geliştirdiğini düşünüyorum. Aslında bu sadece sanatla kısıtlı değil. Hayatın içinden herhangi bir durum ya da olay örgüsünü bile incelerken müziğin size kattığı detaycılık ortaya çıkabiliyor. Bu durum hayatın her yönüne yansıyor.

- Almanya klasik müzik açısından dünyanın neresinde duruyor? Türkiye’de durum nasıl?

BUSE TAŞKESEN - Almanya Klasik batı müziği açısından oldukça iyi bir yerde. Sanatı ve sanatçıyı gerçekten destekliyor ve size iyi imkânlar sunuyor. Aynı zamanda Almanya’daki müzik okullarının çoğu dünya standartlarında öğrenciler yetiştiriyor. Dürüst olmam gerekirse, Türkiye’deki durum ne yazık ki Almanya kadar iyi diyemem. 

- İki ülke açısından kıyaslandığında müziğe verilen değer bakımından nasıl bir karşılaştırma yapmak mümkün?

BUSE TAŞKESEN - Almanya’da sanat ve sanatçıya verilen değerin yanı sıra iş imkânları daha fazla. Sayı olarak Türkiye’ye kıyasla daha fazla orkestra mevcut. Gördüğüm kadarıyla solo, oda müziği ve orkestra konserleri için talep oldukça yoğun. Bunun çok iyi olduğunu düşünüyorum, çünkü dinleyici oldukça hevesli ve meraklı. Bu elbette ki bizleri daha da şevklendiriyor. Türkiye’de kültür ve sanat etkinliklerinin yakın gelecekte daha büyük kitlelere hitap etmesini umuyorum.

unnamed-2.png

- Türkiye’deki viyolonsel sanatçılarının durumu nasıl sizce?

BUSE TAŞKESEN – Türkiye’de oldukça iyi viyolonsel sanatçılarımız var. Kimi sadece Türkiye’de eğitim görmüş, kimisi yurtdışında eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmüş olan oldukça başarılı sanatçılar var. Bazıları orkestra sanatçılığı, bazıları hocalık yapıyor.

- Klasik müziğin kâbesi diyebileceğimiz Almanya’da sevdiğiniz besteciler kimler?

BUSE TAŞKESEN - Benim en sevdiğim besteci Ludwig van Beethoven. Onun eserlerini çalmak büyük bir ustalık gerektiriyor. Beethoven şüphesiz ki klasik müzikte oldukça önemli bir isim. Her şeyden önce onun bir deha olduğunu düşünüyorum. Bonn kentine gittiğimde kendisinin doğduğu evi ziyaret etme şansım olmuştu. Hayran kaldım. 

- İleride öğrenim gördüğünüz Almanya’da kalıp iyi bir senfoni orkestrasında çalışmayı mı, yoksa Türkiye’ye mi dönmeyi tercih edersiniz?

BUSE TAŞKESEN - Bu sorunun cevabını henüz ben de bilmiyorum. Açıkçası şartların ne olacağı benim için önemli. Almanya’yı seviyorum ve burada sadece eğitim görmek değil yaşamayı da seviyorum. Almanya’da oldukça iyi orkestralar var ve bu orkestraların birinde çalma şansım olursa bu benim için oldukça büyük bir mutluluk olur. İleride iyi bir iş bulup kendi paramı kazanabilirsem Almanya’da kalmayı elbette ki çok isterim. Ama yakın gelecekte Türkiye’de kariyerimle ilgili beklenmedik ve oldukça iyi bir fırsat çıkarsa bunu da değerlendirebileceğimi düşünüyorum. Şartlar ve o anki durumlara göre şekillenecek bir durum diyelim... 

TRULS MØRK VE JOHANNES MOSER  

- Günümüzün en ünlü ya da sizin en beğendiğiniz viyolonsel sanatçısı kimdir?

BUSE TAŞKESEN - Bu soruya eminim ki herkes farklı bir cevap verecektir, ama benim cevabım Truls Mørk. Kendisi Norveçli bir virtüöz. Tekniği ve müzikalitesiyle olanağanüstü olduğunu düşünüyorum.

- Ya viyolonsel üstadları? Kendinize örnek aldığınız birisi var mı? Varsa neden?

BUSE TAŞKESEN - Kendime örnek aldığım tek bir kişi var, diyemem. Her müzisyenden farklı bir şeyler öğrenebileceğimi düşünüyorum. Oldukça başka tekniklere, farklı müzikalite anlayışlarına sahip yüzlerce müzisyen var. Belki bir bütün olarak hepsi bana hitap etmese bile elbette ki ya teknik ya da müzikalite olarak örnek alabileceğim bir şeyler olduğunu görüyorum. Dinlemekten keyif aldığım bir çok viyolonsel sanatçısı var. Başlıca saymam gerekirse Norveçli Viyolonsel sanatçısı Truls Mørk ve Alman Viyolonsel sanatçısı Johannes Moser dinlemeyi çok sevdiğim virtüözler.

- Bulunduğunuz Lübeck yazar Thomas Mann’ın evinin de bulunduğu bir kent. Edebiyatla ilişkiniz nasıl?

BUSE TAŞKESEN - Hemen arka sokağımda evi... Thomas Mann gerçekten başarılı bir yazar. Buddenbrook Ailesi adlı kitabını da okudum. Aynı zamanda hikâyenin geçtiği bu evi de ziyaret etme şansım oldu. Edebiyatla aram oldukça iyi. Boş zamanlarımda bol bol kitap okuyorum. Dünya klasiklerinin yanı sıra Almancamı geliştirmek için buna yönelik Almanca kısa romanlar da okumaya gayret ediyorum.

- Okul dışındaki zamanlarınızda konserlere gidebiliyor musunuz?

BUSE TAŞKESEN - Okulumuzda haftanın belirli günleri sıklıkla konserler oluyor. Oda müziği, solo konserler, orkestra konserleri... Zaman buldukça bu konserlere katılmaya özen gösteriyorum. Onun dışında yine okul dışında profesyonel orkestraların konserlerine de gidiyorum.

- Almancanız nasıl? Başka bildiğiniz yabancı bir dil var mı?

BUSE TAŞKESEN - Almancam iyi düzeyde. Almanya’da okumak istediğime karar verdiğimde buna yönelik olarak Almanca kursları almış ve bir temel oluşturmuştum. Zaten Almanya’da bir müzik okulunda okumak istiyorsanız enstrüman sınavının yanında belirli bir düzeyde Almanca bilmeniz gerekiyor çünkü okullar ya sizden bir dil belgesi istiyor ya da kendi Almanca sınavlarını yapıyor. Her okul için bu düzey değişiyor ama benim okuduğum Lübeck Musikhochschule kendi Almanca sınavını yapıyor ve yapılan sınav B2 düzeyinde. Ancak bu sınavı geçebildiğiniz takdirde okulda okumaya hak kazanabiliyorsunuz. Ayrıca orta düzeyde İngilizce biliyorum. Onun dışında bildiğim başka bir dil, ne yazık ki, henüz yok.

ORTAK DİLİMİZ MÜZİK

- Müziğin size sağladığı dostluklar hakkında neler söylemek istersiniz?

BUSE TAŞKESEN - Mükemmel dostluklar edindim diyebilirim. Özellikle örnek vermem gerekirse Almanya’da şu an edindiğim oldukça iyi arkadaşlarım var. Farklı ülkelerden geliyoruz, farklı kültürlere sahibiz, ama ortak bir noktada buluşuyoruz. Bu da elbette ki müzik... Ortak dilimiz Almanca ve bu sayede kolaylıkla anlaşabiliyoruz. Okulumuzun B2 gibi bir seviye dil zorunluluğu var. Bu dil seviyesi sınavını geçen kişiler eğitim alabiliyor. Bu sebeple anlaşma konusunda sıkıntı yaşamıyoruz. Onun dışında, birlikte müzik yapmak, ortak projelerde rol almak ve yaratıcı fikirlerimizi birbirimizle paylaşmak bizi birbirimize daha da yakınlaştırıyor. Bu oldukça güzel ve eşsiz bir deneyim. 

- Kimlerle birlikte bir konser vermek ya da çalmak isterdiniz?

BUSE TAŞKESEN - Şüphesiz ki hayalim Truls Mørk’le aynı sahneyi paylaşmak olurdu, ama bunun yanı sıra bir orkestrada çalacaksam Berlin Filarmoni orkestrasında yer almak benim için oldukça büyük bir gurur olurdu.

- Burs olanaklarınız kısıtlı olduğundan dolayı maddi anlamda zorluklar yaşıyor musunuz? Lübeck gibi bir kentte gereksindiğiniz maddiyatı nasıl sağlamaya çalışıyorsunuz? 

BUSE TAŞKESEN - Almanya’da eğitim görmek maddi açıdan beni oldukça zorluyor. Ailem bana finansal destek sağlıyor. Okuldaki çalışma saatlerim oldukça uzun olduğu için ne yazık ki herhangi bir işe girip çalışma şansım yok. Geçimimi sağlamam için aylık 800 avro gibi bir paraya ihtiyaç duyuyorum. Bu durum ailemi oldukça zorluyor. Özellikle son zamanlarda Türk Lirası’nın avro karşısında kaybettiği değer bu durumu daha da zorlaştırdı. Bursa gerçekten çok ihtiyaç duyuyorum. Yaşadığım maddi zorluklar elbette ki beni endişelendiriyor, çünkü daha ne kadar ailemin bu desteği sağlayabileceğini bilmiyorum. Kendileri de ne yazık ki, bununla ilgili bir söz veremiyorlar. Şu an için tek konsantre olmam gereken şeyin eğitimim olduğunu biliyorum, ama bu maddi problemler ne yazık ki psikolojik olarak da beni zorluyor. 

- İleriye dönük projeleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

BUSE TAŞKESEN - Önüme çıkan her türlü olumlu fırsatı değerlendirmek istiyorum. Şu an eğitim gördüğüm okulda uzmanlaşmayı seçtiğim alan, oda müziği. Oda müziği kariyeri yapmayı elbette ki çok isterim, ama aynı zamanda orkestrada çalmayı da çok seviyorum. Şu an için belirlediğim belirli bir kariyer hedefim yok. İlk önceliğim okulumu başarıyla bitirmek.

TAMER ÇAĞLAYAN / SELÇUK ÜLGER 

HABERE YORUM KAT