Almanya'da parlamento seçimlerine bir ay kala, politik durumlar ve çıkabilecek sonuçlar

Almanya'da parlamento seçimlerine bir ay kala, politik durumlar ve çıkabilecek sonuçlar

Dr. Lale Akgün yazdı...

Angela Merkel´in politik kariyeri noktalamasıyla, önümüzdeki seçimlerde yıllar sonra ilk defa sonuçlar ciddi bir şekilde açık. Bir daha adaylığını koysa, eminim Angela Merkel seçimleri partisi için bir defa daha kazanırdı, çünkü halk arasında kendisine karşı güven hissi hala son derece yüksek. Ama, Angela Merkel 16 sene sonra ayrılmaya karar verince, seçimler yepyeni bir dinamizm kazandı. 

Burada, çok kısa bir noktaya değinmek istiyorum: Angela Merkel´in politik kariyerini bitiriş şekli, Avrupa'da herkesi hayran bıraktı. Taraftarlarını da, karşıtlarını da. Bir politikacının bir kuruş rüşvet yemeden, kimseye rezil olmadan, kendi kararı ve şerefiyle politikayı ve  dünyanın en kuvvetli kadını olma pozisyonunu bırakması bütün politikacılara ibret olsun. 
Alman politikasına dönelim: Almanya´daki seçimlerin ana konuları: sosyal eşitlik, çevre ve iklim değişmesi ve korona pandemisi. Bu konularda en sağlıklı, en gerçekçi ve en ileriye dönük cevapları kim verirse, seçimi o kazanacak. Bu ortada.

Bir sosyal demokrat olarak, tabii ki, partimin iyi bir sonuç almasını dilerim. Senelerdir, Almanya´da – öbür AB ülkelerinde olduğu gibi, örneğin Fransa´da veya Hollanda´da, sosyal demokrat parti erimekteydi. Sonuçlar seçimden seçime kötüye gidiyordu. Hatta SPD´nin bu seçimlerde başarılı olması daha sene başında bir hayal gibi gözüküyordu, ama seçim yaklaştıkça, durumlar değişiyor. Sosyal demokratlar şu anda %24 tercihle en önde gözüküyor. Bunun en önemli nedeni şansölye adayı Olaf Scholz.

Olaf Scholz:


Olaf Scholz´u tanırım, uzun seneler beraber çalıştık. Kendisi tam bir reel politikacıdır, içeriklerle ve günlük programlarla ilgilenir, ideolojilere kesinlikle yaklaşmaz. Çok çalışkan bir insandır, aynı zamanda son derece sakin. Kendisinin bağırdığına, çağırdığına, hatta sesini yükselttiğine bile kimse rastlamamıştır. Duygularını kontrol ettiği için, kendisine soğuk biri diyenler de çok. Ama ben politikacıların hisleriyle değil, kafalarıyla hareket etmelerini çok doğru buluyorum. Olaf Scholz, ayni eski şansölye Helmut Schmidt gibi, Hamburglu ve onunla ayni politik görüşlere sahip. 
Politik prensibi: önce ülkemin çıkarları gelir, sonra partim gelir. Böyle olunca, insanlar güven ve saygı duyuyor. Zaten seçim sloganı: her insana saygı. Eğer seçimi kazanırsa, Helmut Schmidt´in yolunda gideceğine inanıyorum.


Seçim sonuçları nasıl gözüküyor ve koalisyon nasıl gerçekleşir?

Bu soruyu cevaplandırmak oldukça zor, çünkü seçim tahminleri her an değişiyor. Bir yandan seçim kampanyaları devam ederken, bir yandan da mektupla seçim başladı bile. 
Benim tahminim şöyle: önümüzdeki dönemde hükümet kurmaya iki parti yetmeyecek, ille üç parti gerekiyor. 


Bu arada sol parti (Die Linke) çok zayıfladı, bunun burada sayamayacağım bir çok nedeni var. Bu günkü şartlar altında, parlamentoya girip, giremeyeceği bile belli değil. 
Ayrıca, parlamentoya girseler bile, Olaf Scholz´un çizgisinde değiller. Bilhassa dış ve savunma politikalarında görüşleri oldukça farklı.  Örneğin sol partinin programında NATO'yu dağıtma ve Rusya ile beraber yeni bir birlik kurma gibi karaları var.  Bu şartlar altında, sosyal demokratlar katiyen sol partiyle koalisyon kurmazlar, hristiyan demokratlar (CDU) sol partiye zaten öcü gibi bakıyorlar.


Demek ki, ya sosyal demokratların (SPD), ya da hristiyan demokratların (CDU), Yeşiller (Bündnis90/Die Grünen) ve liberallerle (FDP) müşterek bir koalisyona gidecekler.  Çünkü, bu iki partiden biri, yani SPD veya CDU, seçimlerde birince parti çıkacak. 

Yeşiller 16 senedir hükümette yer alamadıkları için, her türlü ortaklığa razı görünüyorlar, tabii çevre ve iklim değişimi konusunda kendi programları hükümet programında yer aldıkça. Bu pek zor olmayacak, zaten hem SPD hem de CDU artık bu konuya açık bakıyorlar ve bakmaya mecburlar, çünkü gençlerden oy almanın yolu çevre sorunları ve iklim değişikliğiyle savaşmaktan geçiyor.

Liberallerin parti başkanı Christian Lindner, her ne kadar partisini hristiyan demokratlara (CDU) daha yakın hissetse de, bıçak kemiğe dayandığın da, yani hristiyan demokratlar birinci parti olamazsa, hükümete girebilmek için yönünü değiştirebilir. Hatta değiştirecektir de. Çünkü kendisinin kamuoyuna açıkladığı bir kararı var: eğer bu seçimlerde liberaller hükümet ortağı olamazlarsa, Christian Lindner geri çekilecek. Yani kendi politik kaderi konu olduğu için Christian Lindner eli mahkum SPD ve Yeşillerle koalisyon pazarlıklarına oturacaktır.  

Bence, yeni hükümet: ya SPD- FPD -Yesiller-ortaklığı (ona trafik lambası koalisyonu deniyor) veya da CDU – FDP Yeşiller ortaklığı (ona da Jamaika koalisyonu deniyor). 
Büyük koalisyon denen SPD –CDU ortaklığını hiç tahmin etmiyorum, bunu iki parti de reddeder, diye düşünüyorum.

Bakalım, 26 eylül ne gösterecek.


Almanya- Türkiye ilişkileri:

Almanya- Türkiye ilişkileri bu seçimle fazla değişmez. Almanya politikalarının temellerinden biri, dış politikanın her zaman tutarlı bir şekilde devam etmesi, hükümetlerle beraber değişmemesi. 
Ama burada bir önemli nokta var. Yeşiller seçim kampanyalarında „manevi ve politik değerlere bağlı bir dış politika („werteorientierte Außenpolitik) vadediyorlar, yani çıkar veya ekonomik değerlere bağlı değil. Toplumda, Yeşillerin sözünü tutmasını bekleyen önemli bir kesim var. Yeşiller hükümet ortağı olması, sadece Türkiye değil, Rusya, Çin ve hatta Macaristan ve Polonya gibi bazı Avrupa Birliği ülkeleriyle olan ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini beraberinde getirecektir.  Türkiye için rotaları: Erdoğan´la konuşuruz, ama taviz vermeyiz.

Mülteci konusu:
Mülteci konusu Almanya´da da cok büyük önem taşıyor. 2015 senesinde Angela Merkel´in izlediği hümanist politika ve dolayısıyla 1,5 milyon insanın Almanya´ya sığınması, aşırı sağ parti AfD´nin 2017´ de ilk defa parlamentoya girmesine yol açtı. Bilindiği gibi, AfD´nin  tek konusu yabancı ve İslam düşmanlığı. İnsanları birbirine düşürerek, korkutarak, fake news denilen yalan yanlış haberlerle  %12,5 oy aldılar. O bakımdan mülteci konusu seçimlerden önce çok hassas bir konu.

Ama şu da ortada ki: Erdoğan'ın şantaj politikaları; yani „şunu yapmazsanız, bunu vermezseniz, size bir dolu mülteci gönderirim“, artık Almanya´da pirim yapmıyor. Zaten Almanya´da Erdoğan kadar sevilmeyen politikacı yok, hatta halk arasında Erdoğan nefreti var, denilebilir. Geçen yıllarda, konuşmalarında, Almanya´ya  Nazi dediği ve şansölye Merkel´in şahsına hakaret ettiği unutulmadı. Ayrıca, Türkiye´de politik nedenlerden veya Erdoğan´a hakaretten hapishaneye düşen bir çok Alman ve Almanya´da yaşayan Türk vatandaşı da burada konu.  

Onun için, Erdoğan´a yanaşmak, onun suyundan gitmek, Almanya´da oy ve sempati kaybettirir. Hiç bir politikacı da bunu göze alamaz.

Goldhammer ve Atatürk´lü afiş:

AfD adayı Marcel Goldhammer´in yaptığı sadece provokasyon. Aklınca,  Türkleri kızdıracak, sokağa dökecek, sonra da parmağıyla Türkleri işaret edip, „şunlara bak“, deyip oy toplayacak. Ama çok şükür, kimse bu oyuna gelmedi. Zaten olaya tepki göstermek, vatandaşın değil, Türkiye Cumhuriyetinin  görevi. Ortada, Cumhuriyetin kurucusu, M. Kemal Atatürk´e saygısızlık var. 

Böyle bir olayın karşısında, temsilcilikler suskun kalamaz. T.C. Berlin Büyükelçiliği ve T.C. Mainz Başkonsolosluğu (çünkü afişler Mainz kenti ve civarında asıldı) Almanya Dışişleri Bakanlığına resmi bir notayla böyle bir saygısızlığı kabul edemeyeceklerini bildirmeliler. Ancak bu yoldan bu afişlerin indirilmesi gerçekleşebilir.

Dr. Lale Akgün

HABERE YORUM KAT