“Alamancı Türk”: Avrupa’ya işçi göçünün 60’ıncı yılına doğru bir not

“Alamancı Türk”: Avrupa’ya işçi göçünün 60’ıncı yılına doğru bir not

Yazar ve çizer Yakup Karahan, 30 Ekim 1961’de Federal Almanya ile imzalanan işgücü “değişimi” programını taşıyan insanlarımızı ve mutsuzluklarımızı masaya yatırdı. İşte Karahan’ın “Alamancı Türk” ile ilgili gözlemleri...

Her şey birbirine girdi, okur beni affetsin.

İhtiyaç duyduğu her şeye Almanya’da sahip olmasına rağmen bir “Alamancı Türk” neden mutlu olamaz?!

İhtiyaç duyduğu her şeye Almanya’da sahip olduktan sonra neden kendi ülkesinde mutlu olabilir bir “Alamancı Türk”?!

Sorun sadece ihtiyaçlarını gidermek midir, memleket hasreti midir, memleketini özlüyor olması mıdır?!

Yoksa sahip olduğu şeylerle memleketinde yaşadığı ayrıcalıklı durum mudur olayın aslı?!

Aslında bizler ihtiyacımız olanlara sahip olmaktan çok ayrıcalıklı olmayı mı seviyoruz?!

Diğer ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını gideremediği bir ortamda muhtaç olmadan yaşamak mı çekici olan?!

Almanya gibi herkesin yaklaşık aynı gelir düzeyinde yaşadığı ortamda sahip olduklarımızla neden mutlu olamıyoruz, bize ayrıcalık sağlamadığı için mi?!

60 YIL SONRA 

2021 yılı Türkiye’den Avrupa’ya işçi göçünün altmışıncı yılı olacak.

Bin yıl düşünsem göçle ilgili yazılar yazıp karikatürler çizeceğim aklıma gelmezdi. Onun için otuz yıl düşünmem yeterli oldu.

Aslında biz bu göç, Avrupa, Avrupa’ya uyum konularına hep tek taraflı baktık ve kendimizi hep mağdur ve haklı gördük.

Oysa bana göre Almanlar ve de diğer Avrupalılar için bu bir iş sözleşmesiydi.

Serinkanlı, ne yapacağını bilen, önümüzdeki elli yılın planlarını yapmış Avrupalıların işgücüne ihtiyacı vardı ve bizden yardım, destek, eleman istediler.

Tamamen profesyonelce düşünülmüş bir iş.

Bu iki işletmenin iş anlaşması gibi düşünülmeli ve ona göre görüşmelerin pazarlıkların yapılmasını gerektiren bir durum olmalı-ydı.

Avrupalı için profesyonelce düşünülmüş bu iş ilişkisi, zaten aşırı duygusal ve kafası karışık bizler için ağır travmalara neden oldu.

Almanya’da olmasaydı, bu ve benzeri travmaları yaşamaz mıydık, köyden şehre göçün yaşattığı kültür şokunu şehirlerde kurulan köy dernekleri telafi edebildiler mi?!

Ayrı konu.

Geri dönmek üzere, bir iş anlaşmasıyla ülkenize gelen insanların, hiç aklınıza gelmeyecek travmalarla yaşıyor olmaları, Avrupalıların da pek hazırlıklı olmadıkları bir konuydu sanırım.

Yaşanan ruh halini psikologlar, antropologlar ve sosyologlar açıklamalı elbet, ama benim görebildiğim durum şu:

Metropoller var. 

Motorlu taşıtlar var.

Geldiği yere göre iyi para kazanma olanağı var. 

İsterse hastayım deyip çalışmama, gene de maaş alma olanağı var.

Dünya güzeli kadınlar var.

İlk başlarda “Mayışı düşürmüşüm” deyip yenisini alma var.

Nüfus hüviyet cüzdanını beyan edip “Bu benim ehliyetim” deme var.

Köyün bütün çocuklarını nüfusuna geçirip çocuk parası alma var.

Bütün bunlara rağmen sıla ve gurbet türküleri de var.

Çok önemli şairlerimizin yazdığı çok önemli gurbet şiirlerimiz de var.

İşin daha da ilginci, bütün sahip olduğu şeylere kendi ülkesinde sahip olsa bu gurbetçilerin daha mutlu olacağı gerçeği.

GERÇEKTEN VATAN HASRETİ Mİ? 

Memleketinde sahip olamadığı halde, Almanya’da bir Alman’ın sahip olduğu neredeyse her şeye sahip olabilmesine rağmen hâlâ mutlu olamamasının altında yatan sebep gerçekten sadece vatan hasreti mi?!

Vatanının ona sağladığı farklı ayrıcalıklar mı?!

Örneğin vatana gitmesi mümkünken buna rağmen her şeyini bırakıp vatanına dönmeme nedeni ne?!

Burada sahip olduğu şeyleri yanında götürememesi mi?!

Burada sahip olduğu şeylerle sadece kendi vatanında kendisini iyi hissetmesi mi?!

Ancak anavatandakilerin onu burada sahip olduklarıyla sevmesi ve öyle görmek istemeleri mi?!

Doğruyu söylemek gerekirse, anavatan tarafından bakıldığında, kazandığı para ve malların kendisinden daha değerli görülmesinin farkında olmayışı mı?!

Ben, bir insanın bir yerde yıllarca yaşayıp, ömür geçirip, yaşlanıp hâlâ “yabancı” olmasını anlayamadım.

Daha da vahimi, bir insanın bir ülkede doğup büyümesine rağmen yabancı olmasını da hiç anlayamadım.

İnsanlar yaşadıkları yere benzerler ve oralı olurlar.

Eğer buna engel bir durum varsa, sonunda ne yerlisi ne de yabancısı rahat edebilir.

Avrupa bizim uyum sorunumuz olduğunu düşünüyor. 

Biz uyumun önünde Avrupa’nın kendisinin en büyük engel olduğunu düşünüyoruz.

Aslında her ikisi de sorun.

Avrupa’nın “misafir işçi” diye çağırdığı insanları iyi tanımaması bir sorun, ama bizim kültür sanarak sıkı sıkıya bağlandığımız, fakat kültürümüzle ilgisi olmayan birçok şey de başlı başına sorun.

EMEĞE VE ALINTERİNE SAYGI 

Aslında 60 yıllık bir sorundan bahsediyoruz.

Türklerin Avrupa’ya Avrupalıların anladığı anlamda veya asimilasyon düzeyinde uyumu beni pek ilgilendirmiyor ve desteklemiyorum da.

Yalnız biz Türklerin Avrupalı’yla uyumlu ama başarılı bir grafiği de yok. Belki var, ama çok yüksek değil.

Para kazanmanın ötesinde Avrupa’daki olanaklardan yararlanarak başarılı işler yapan insan sayısı çok az.

Sonuç olarak biz “asimilasyon”, Avrupalı “uyum” da dese, ortada bir sorun var.

“Uyum Problemi” denen bir sorun.

Aslında sorulması gereken gerçek soru da şu: Birlikte yaşamak istiyor muyuz?

Birlikte yaşamak isteyenlar aradaki sorunları nasıl çözebilirler?

Ne yazık ki, uyum sorunu dediğimiz bu sorunu, bugüne kadar konuya hâkim insanlar öne çıkaramadı, tartışamadı, çözmek için çaba harcamasına izin verilmedi.

Konu, bu işi AB’nin destek sübvansiyonlarından yararlanmak isteyen yabancı örgütleri ya da yabancı oy potansiyelinden yararlanmak isteyen Avrupalılarca istismar edildi.

Aslında bütün tarafların iyi yetişmiş insanları, konuyu bütün doğrularıyla -kimseyi incitme korkusu olmadan-  tartışabilse sorun daha iyi anlaşılabilecek.

Problemi iyiler, iyi yetişmişler, gerçekten birlikte yaşamak isteyenler tartışmak zorunda.

Problemi iyiler tartışmaya çekinince, meydan ırkçılara kalıyor.

Uyum ve göç konusunu ırkçıların tartışabiliyor olması çok tehlikeli bir durum.

Bu da tabii sadece Avrupalı ırkçılara değil bütün tarafların ırkçılarına fırsat yaratıyor.

Emeği ve alınteriyle yaşayan tüm insanlara saygıyla...

YAKUP KARAHAN-AMSTERDAM

İLLÜSTRASYON: Yakup Karahan 

HABERE YORUM KAT