Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

2024 kehanetleri...

Memlekette gerilim çok arttı ve giderek daha da artacak. Yerel seçimlere kadar, tabiri caizse, bir ‘karşıdevrimci terör dönemi’ yaşanacak. Muhalefeti yıldıra yıldıra, itip kakarak, bezdirerek 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşecek yerel seçimlerden mümkün olan en büyük başarıyla çıkmaya çalışacaklar.

Peki, sonra ne olacak?

Baskı daha da artacak. Sıra yeni anayasaya gelecek. Bildiğimiz manada Cumhuriyet’in sonuna zaten geldik, işin göstermelik kısmını da bitirecekler.

Plan budur...

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay, Anayasa hiçe sayılarak serbest bırakılmıyor; hapishaneler yok yere hapis yatan siyasi tutsaklarla dolu; gazeteciler tutuklanmaya devam ediyor; ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel’e yönelik provokasyonlar tertip ediliyor; faşistler DEM Parti önünde katliam çağrıları yapıyor...

Bu bitmeyecek...

Yerel seçimlere kadar iktidarın keyfi uygulamaları ve her türlü gerilim artırılacak; muhalefet, halk, örgütsüz yığınlar tehdit edilecek; hukuksuzluğun suyu çıkarılacak...

Ya da başka türlü anlatayım...

Son dönem dolar tefeciliğiyle yeniden popüler olan ve aniden Yunanistan’da futbol takımı çalıştırma işine giren, iktidarın makbul ‘futbol adamı’ Fatih Terim’in ‘felsefe’si siyasete yön veriyor: “Taktik maktik yok! Bam bam bam!”

İktidarı, Yargı’yı, silahı, lümpen sokak süprüntülerini elinde tutanlar, aklıselim kim varsa onlara girişe girişe, sindire sindire ülkenin geleceğine el koymak istiyor.

Peki, bu olan bitenin tarihsel anlamı nedir?

Hazır tarikatlar da gündeme girmişken, bir 31 Mart 1909’a gerileyip, bir de 31 Mart 2024’e ilerleyip tarihsel değerlendirme yapalım.

Eski takvime göre 31 Mart 1909’da Meşrutiyet’e karşı bir isyan gerçekleşti. Bu ‘Hareket-i İrtica’ diye de adlandırılmıştı zira başını çekenler tarikatlardı.

Saray tarafından beslenen ve pek çok ayrıcalığa sahip olan tarikatlar, özellikle de başlarındaki softalar 31 Mart karşıdevrim girişiminde kilit rol oynadı. 31 Mart’ta başlayan Hareket-i İrtica’nın fikri kışkırtıcılarına baktığınızda en öne çıkan yayın organı Volkan isimli gazeteydi.

Başka vesileyle yazmıştım, tekrar edelim: Gazetenin ileri gelenleri arasında Nakşibendi tarikatına mensup İngiliz ajanı Derviş Vahdeti ile o dönem Saidi Kürdi olarak tanınan Saidi Nursi’ye rastlıyoruz. Hareket Ordusu duruma hakim olduktan ve karşıdevrim sponsoru II. Abdülhamid’i kulağından tutup tahttan indirdikten sonra Derviş Vahdeti gibi pek çok karşıdevrimciyi idam etti. Saidi Kürdi (Nursi) hep yaptığı gibi güç karşısında nedamet getirip hayatını kurtardı.

Ne var ki, kaide hiç bozulmadı...

Bakın, Osmanlı dönemi, İstiklal Harbi sırasında ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra tarikatlar hep karşıdevrim saflarının ana gücüydü. Ve hep Britanya-ABD emperyalizminin hizmetinde oldular.

Biz tarihi en fazla resmi tarih kitaplarından okumuş bir çoğunluğa sahibiz. İnkılap Tarihi derslerinde de, sanırım milletimizi fazla rencide etmemek için, Anadolu’nun işgali ve İstiklal Harbi sırasında işbirlikçilerin, hainlerin rolü pek anlatılmaz.

Bakınız, İstiklal Harbi –ya da Kurtuluş Savaşı- sadece işgalcilere karşı yürütülmüş büyük bir mücadele değildir, aynı zamanda bir iç savaştır.

Evet, iç savaştır.

Kurtuluşçular, İstiklal Harbi boyunca padişahçı ve İngilizci hain tarikatların Anadolu’nun dört bir tarafında çıkardığı isyanlara karşı savaşmış, can vermiştir. İstiklal Harbi’ne katılan dindar simaların tümü tarikatların ihanet çağrılarına uymayan isimlerdir.

31 Mart’ın İngiliz ajanı Derviş Vahdeti Kıbrıs’ın İngilizlerin elinde kalması gerektiği yönünde tebliğler yayınlarken, onun tarikat kardeşleri Anadolu’daki direnişe karşı fetvalar veriyordu. Vahdettin’e, ‘Halife Efendimiz’e bağlılık çağrılarıyla İstiklal Harbi’ni sırtından bıçaklıyorlardı.

Kurtuluşçular sadece işgal ordularını değil, onları da eze eze muzaffer oldu. Tarikat kullarının 100 yıllık kuyruk acısı bundandır, kuşaktan kuşağa devrolmuştur.

Sadece bu kadar değil.

Cumhuriyet’in tüm tarihi tarikatların ihanetine sahnedir.

Evet, tarikatlar her daim İngilizlerin –daha sonra ABD’nin- hizmetinde oldu. Ayrıcalıklarını yok eden, varlıklarını illegal hale getiren Cumhuriyet’e karşı bitmek bilmeyen bir faaliyet yürüttüler. Halkın bütün geri önyargılarını yalan-dolanla kullanarak, hurafelerden ve cehaletten beslenerek varlıklarını koruyan tarikatlar ne yazık ki Celal Bayar-Adnan Menderes ekibini iktidara getiren kuvvetlerin de başındaydı.

Bunlar Kore’ye asker gönderip ardından Türkiye’yi NATO’ya sokarak emperyalizmin emir eri haline getiren ekiptir. Türkiye Kore’ye asker gönderdiği gün ‘Birinci Cumhuriyet’ bitmiştir.

O günden sonra da Amerikancı Türk sağı ile tarikatlar karşılıklı birbirlerini büyüttükleri bir süreç yaşadı. Ve nihayet, ‘ata’ları Derviş Vahdeti olan Nakşibendiliğin her türlü kolu ve farklı tarikatlar ile Saidi Nursi’nin talebeleri 2002’de bir koalisyon halinde iktidara yükseldi.

Bizim zamanında ısrarla işaret ettiğimiz, sonradan da kanıtlarıyla ortaya çıktığı gibi, Hrant Dink suikastı ‘başlama vuruşu’ yapıldı ve Ergenekon operasyonlarıyla ‘İkinci Cumhuriyet’in kadroları tasfiye edilmeye başladı.

Bu süreçleri ileride denk geldikçe ayrıntılarıyla ele alırız ama iktidardaki ortakların 15 Temmuz darbe girişimiyle çatışmaya başlaması neticesinde iktidar tek ele geçti. Esas olarak Nakşibendiliğin çeşitli kolları devleti paylaşmaya başladı. Dikkatinizi çekmiştir, Milli Eğitim Bakanı bunu açıkça ilan etti. Buna benzer başka örnekler de sıralamak mümkün.

Yani ortada neredeyse ‘cumhuriyet’ falan kalmadı.

Mevcut durumda, sokaklarda açıkça ‘Hilafet’ çağrısı yapan Derviş Vahdeti’lerle muhatabız.

Türkiye Cumhuriyeti, Arabistan çöllerinde kepaze edilmektedir. Vatandaşlığı satılıktır. Pek çok ülke bize vize bile vermemektedir. Dünyanın iti kopuğu ise topraklarımıza doluşmaktadır. Çocuklarımız uyuşturucunun, fuhşun, hırsızlığın, cinayetin kol gezdiği bir atmosferde büyümektedir. Çocuklara tecavüz edilmekte, kadınlar sokak ortasında doğranmaktadır. Ve açlık başlamıştır. Anneler, babalar çocuklarını doyuramadıkları için intihar etmektedir.

Ve biz toplum olarak bir avuç arsızı doyuramıyoruz...

Neyse, uzatmayayım, siz de konuyu biliyorsunuz zaten...

Şimdi ilerleyelim 31 Mart 2024 tarihine...

Eğer yerel seçimlerde mevcut gidişata güçlü bir fren koyulamazsa, Derviş Vahdeti’nin mutlak iktidar olduğu bir Türkiye’ye uyanacağımız günler çok yakın demektir.

Bunun olmaması için tüm yurttaşlarımıza büyük görev düşüyor elbet ama en çok da muhalefet sorumlu davranmalı.

İşin şakası yok.

Karşıdevrim tamama eriyor...

Bu yazı toplam 7691 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Hakan Gülseven Arşivi