YSK'nın olası kararı ve sonuçları

Av. Memet Kılıç, YSK'nın olası kararını ve sonuçlarını hukuksal, siyasal ve ekonomik boyutlarıyla kaleme aldı.

Yüksek Seçim Kurulu’nun 6 Mayıs 2019 tarihinde alması muhtemel kararın ne olabileceği büyük merak konusu. Bu konuya ilişkin bizim görüşlerimiz şöyle:

I. Hukuksal olarak:

1. Seçmen listelerine itiraz: 

YSK 28 Aralık 2018 tarih ve 2018/1134 sayılı kararı ile ‘140/1 sayılı Genelge‘yi kabul etmiştir. Bu Genelge‘nin 9‘uncu maddesi seçmen listelerinin kesinleşmesini düzenler. Genelge’nin 10’uncu maddesinde öngörülen takvim uyarınca 29 Ocak 2019 tarihinde listelere ilişkin YSK kararını vermiş ve bu karar 31 Ocak 2019 tarihinde kesinleşmiştir. 

https://www.ysk.gov.tr/doc/genelge/dosya/77944/2019Mahalli-Yici-GuncellestirmeGenelgesi.pdf

Bu nedenle seçmen listelerine yapılan itirazın usul yönünden reddi gerekir.

Seçim gününe kadar YSK ve AKP seçmen listelerinde hata olmadığını duyurdular.

2. Olağanüstü itiraz:

AKP/MHP ittifakı bu durumun aşikarlığını gördüğü için ‚olağanüstü itiraz‘ kurumunu işletme çaresizliğini seçtiler. Ancak içeriği bırakın, burada da usule uymadılar. Çünkü, 298 sayılı Kanun‘unun 130'uncu maddesine göre, YSK'ya yapılacak yedi günlük  olağanüstü başvuru süresi 8 Nisan 2019 günü sona ermiştir.

Nitekim YSK, 2014 yılında Iğdır Belediye Başkanlığı seçimlerindeki listelerin kesinleşmesine ilişkin 3119 sayılı kararında bu görüşü onaylamıştır.

AKP kendi kontrolünde gerçekleşen olası usulsüzlükleri seçimi iptal için gerekli delil olarak kullanma aymazlığına girmiştir.

Buradaki itirazın da yapılma süresi geçtiği için usulden reddi gerekir. 

3. Adayların durumu:

Olağan üstü itirazın süresiz olduğu kabul edilse dahi, bu durum adayların seçilme niteliğinin olmaması gibi konularda uygulanabilirdi. Nitekim YSK, KHK’lıların seçilme niteliği olmadığına hükmederek birçok ilde açık ara birinci seçilen HDP beldiye başkanlarının mazbatalarını ikinci sıradaki AKP adaylarına vermiştir. Bu karar ile YSK siyasi baskı ile keyfi karar alabileceğini ortaya koymuştur.

Çünkü, Danıştay’ın 07.12.1989 gün ve 4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı YSK tarafından hukuka aykırı olarak gözardı edilmiştir. 12 Eylül askeri darbesinden sonra oluşan diktatörlükte sıkıyönetim komutanı istediği kişinin işine son verebiliyordu. Böylece 1402’likler denen mağdurlardan söz edilir olmuştu. Ayrıca 2766 sayılı yasayla bu mağdurların “bir daha kamu hizmetinde çalıştırılamayacağı” hükme bağlanıyordu. Danıştay yukarıda anılan içtihadı birleştirme kararında Anayasa‘nın 70, 10, 15, 122. maddelerine atıfta bulunarak “bir daha çalıştırılamaz” kuralının, ancak sıkıyönetim süresiyle sınırlı olacağına hükmetti.

OHAL sürecinde KHK’lar ile işlerine son verilenler için de, bu içtihadın uygulanması gerekirdi. OHAL kalktığına göre, seçilmiş belediye başkanlarının mazbatalarının verilmemesi, hukuka ve içtihada aykırıdır.

Nitekim, KHK’lılardan milletvekili seçilenler mazbatalarını alarak göreve başlamışlardır. YSK bu farklı uygulamayı ve bu kişilerin adaylıklarına neden sessiz kaldığını bu güne kadar açıklayamamıştır. Ve böylelikle millet iradesini yansıtması gereken seçimlerin “manipüle” edilmesi sorumluluğunu üstlenmiştir.

II. Seçimin iptalinin olası sonuçları

1. Hukuksal sonucu: 

Öncelikle seçim iptal kararının sadece Büyükşehir için verilmesi mümkün olmayacaktır ve 39 ilçe Belediye Başkanı için de yeniden seçim yapılması kararı verilmek zorunda kalınacaktır. Çünkü 2972 sayılı Mahalli İdareler Seçimi Kanunu'nun 25. maddesi, seçimin iptaline karar verilmesi halinde, o ‚seçim çevresinin‘ tümünde seçimin tekrarını öngörür. Seçim çevresi ise, il genelini kapsar. 

Seçimin tekrarı teamüle göre aynı adayların tekrar yarışması anlamına gelir. Ancak AKP kendi adayı olan Yıldırım’dan vazgeçtiği için, ‚adayın ölmesi veya istifa etmesi durumunda yeni aday belirlenebileceği‘ iddiasında bulundu. Bu da Yıldırım’ın ‚istifa ettirileceği‘ izlenimi yaratmaktadır. Yani ‚ben güreşte yenildim, bunu kabul etmiyorum. Yeniden güreşeceğiz, ama ben yorulan güreşçimi değiştiriyorum‘ anlamına gelir.

2. Siyasal ve ekonomik sonuçları:

Türkiye’de ve dünyada artık Türkiye’de seçim kurumunun işlemediği, yarı otoriter rejimden faşizan bir sisteme geçildiği kabul görecektir. Bu da Türkiye’nin İran, Rusya, Kuzey Kore gibi otoriter rejimler dışında muhatap bulamaması sonucunu doğuracaktır.

Bu izolasyon zaten var olan ekonomik krizi derinleştirerek, halkın sıkıntılı bir döneme girmesine neden olacaktır.

III. Yeniden Yapılması Olası Seçimin Boykot Edilmesi Anlamlı mı?

Bence yanıtı en zor soru bu olsa gerek. Boykot edilmeli ve sürekli manipülasyonlar sonucu pratikte bitirilen seçim sürecinin, görece olarak varmış gibi yansıtılmasına izin verilmemeli diyenler kendilerince haklılar. Hatta despotizmi iyice artan Demokrat Parti’ye karşı 13 Kasım 1955’te yapılan yerel seçimlere muhalefet partilerinin katılmaması örnek gösterilebilir. Ancak 37.1  katılım ile gerçekleşen seçimler DP iktidarını hiç de ırgalamamış, despotizmini daha da arttırma pervasızlığına götürmüştür.

Bana göre üç istikamete gidilmelidir:

  1. Seçimlere katılıp, sandığı korumak, hırsızların usulsüzlüklerini ve çuval çuval oy çalmalarını teşhir etmek.
  2. Kamusal alana boykot, grev gibi eylemleri gerçekleştirmek.
  3. Uluslararası kurumlar ile yoğun diplomatik bağ kurarak olan biteni sürekli anlatmak.

Enseyi karartmayın, despotların zırhı delindi!

Av. Memet Kılıç

Ankara ve Karlsruhe Baroları Üyesi

17. Dönem Almanya Federal Parlamentosu Milletvekili 

İlk yorum yazan siz olun

Politika Haberleri