Suavi: Erkan Oğur'un sevenlerinde kırgınlık oluştu

Müziğin sevilen sesi Suavi Artı49'a konuştu.

Müzisyen Suavi, Türkiye’de sanatçı ve sanata bakış açısına değinerek pandemi sürecinde sanatçıların çektiği sıkıntılara ve bu süreçte olan intiharlara değinerek geçtiğimiz hafta Erkan Oğur ve İbrahim Kalın’ın sahne almasına ilişkin yorumlarda bulundu. 

Müzik ve müzisyenlere Türkiye’deki bakış açısına değinen Suavi, müzik emekçi kadrolarının yok sayıldığını, onlara saygın ve saygın mesleğin temsilcileri gibi bakılmadığını ifade etti. Yönetime gelenlerin genelde sanata ve onun temsilci sanatçılarına kalıcı bir salat-ü, sosyal bir güvenlik ve bir meslek gurubu olarak görmediklerini söyledi. 

Sanatçıların açlıkla ve işsizlikle terbiye edilmeye çalışıldığını savunan Suavi, pandemi sürecinde de birçok sanatçının açlık ve işsizlik yüzünden intihar ettiğini ve insanları kendi kaderlerine terk edildiğini anımsattı. 

“Pandemi sürecinde destek aldınız mı” sorusuna cevap veren Suavi, “Teşekkürü hak eden bir destekten bahsedilebilir mi? Çoğu palyatif ve yalnızca belki günü kurtaran sözde destek ve dayanışmayla bu meslek ve temsilcileri ayakta kalabilir mi? Esas olan devamlılıktır, sürdürülebilirliktir. Sanatçılara ‘dilenci’ muamelesi ile sunulan destekler popülisttir ve çoğu örneğinde ise mesleki açıdan onur kırıcıdır” dedi. 

Erkan Oğur ve İbrahim Kalın’ın tartışmalarına da değinen Suavi yakın tarihi ele aldığında İbrahim Kalın ve Erkan Oğur’un hiçbir nedenle yan yana düşmüş olmalarını  desteklemediğini ifade ederek Erkan Oğur’un sevenlerinin  içinde  bir kırıklık yaşadığını ve Oğur’un yaptığı açıklamalar ile hem kendi sevenleri tarafından hem de İbrahim Kalın tarafından bir tepki aldığını ifade etti. 

Geçtiğimiz günlerde TRT’nin uygulamasında adını göremeyince sosyal medya üzerinden TRT’ye isyan etmişti. Bu olay sonrasında kendisine bu hakkında sorduğumuzda ise TRT’nin çok geçmiş zamandan bu yana sol sosyalist kesime sansür uyguladığını ve içerisinde bağnaz denilebilecek şekilde tutucu tavır sergilediğini söyledi. 

TRT’nin eserlerine  yayımlanma hakkı vermemesi  üzerine eylem yapan Suavi MHP’li bir gurup tarafından saldırıya uğradığını belirterek “ Saldırıda kendilerini haklı çıkarmak için şöyle bir dezenformasyon uydurdular. Suavi İstiklal Marşı okunduğu sırada sigara içtiği için ona saldırdık gibi bir durum ortaya attılar ve hayatında hiç sigara içmeyen ben için bunları dediler” ifadelerini kullandı. 

Türkiye'den Avrupa’ya gitmiş olmanız kişisel tercihiniz mi?

Evet, Almanya’dayız. Buraya gelmemiz, ailecek tercihimizdi ve kızımız Suada’nın eğitimiyle ilgiliydi.

Türkiye’de kendi müzik grubunuz ile çalışıyordunuz genel olarak, Türkiye’de müzik ve müzisyenlere bakış açısı nasıl? 

Ben yıllardır hep kendi grubumla müzik yaptım. Kuşkusuz zaman içerisinde bazı değişiklikler yaşandı ama çekirdek kadro olabildiğince korundu.

Türkiye’de müziğe ve müzisyenlere hangi açıdan bakıldı?

Müzik ve müzisyenlik; bizim ülkemizde ciddiyetle önemsenen, saygı duyulan bir meslek olarak asla kabul görmedi. Yasalarla güvenceye alınmış, desteklenmiş, kreatif bir ‘iş’ kolu olarak kesinlikle sahiplenilmedi.

‘Ünlü’ olmamın dışında kalan-bırakılan müzik emekçileri kadrolar tamamen yok sayıldı. Onlara güvenilir ve saygın bir mesleğin temsilcileri gözüyle hiç bakılmadı. Genel olarak hep eğlendiren, bu ölçüde istismar da edilen, ‘çalgıcı’ denilerek küçümsenen bir uğraş olarak bakıldı.
Neredeyse tüm iktidarlar, özellikle müziği ve müzisyenleri, her dönem önemsiyormuş, savunuyormuş, destekliyormuş gibi gözüktü, ama asla hiç biri samimi ve istikrarlı destekçimiz olmadı. Yönetimlere geldiklerinde sanata ve onun temsilcisi sanatçılara kalıcı bir statü, sosyal bir güvenlik ve bir meslek kolu olarak ayrık bir yaklaşım inşa etmediler, edemediler!

Oysa bilinen ünlü-şöhretli müzisyenlerin dışında, mesleğin tam içinde olan binlerce müzik ve sahne emekçisi olduğunu biliyorlardı.

Bugün müzisyenlerin ve müziğin geldiği noktaya dikkatle bakıldığında, arkasındaki görmezden gelinen mesleki mücadeleyi ve ödenen bedelleri görebilirsiniz ki buna rağmen; gelişmiş dünya dikkate alındığında geldiğimiz noktanın asla ve kesinlikle yeterli olmadığını işaret etmek isterim.

Pandemi sürecinde birçok meslek grubu sıkıntı yaşadı. Peki siz müzisyenler nasıl sıkıntılar yaşadınız ve sizlere herhangi bir destek sağlandı mı? 

Pandemi de dahil, neredeyse yaşanan her toplumsal olayda ilk önce ve her zaman müziğin ve sanat mekanlarının susturulduğu ve kapatıldığı gerçeği dikkate alındığında, bu ‘yarınsız’ mesleğin ve temsilcilerinin çektiği sıkıntı ve tahribat çok daha net görülecektir.
Özellikle bizim ülkemizde müzisyenler ve tüm disiplinlerden sanatçıların adeta açlıkla ve işsizlikle ‘terbiye’ edilmek istendiğine dikkatinizi çekmek isterim.

Bu güzelim topraklara ve yaşanmış medeniyetlere derinden bakıldığında, sanatın ve her alandaki gücünün fışkırdığını görmemek mümkün değilken, daha ileri olunması gerekirken oldukça geri kalmış olmamızı ancak -biz bu toprakları hak ediyor muyuz?- sorusuna verilecek dürüst yanıtlarla cevaplayabiliriz.

Kesinlikle abartmıyorum ve dramatize etmiyorum; aç, bitik ve bunalım içerisinde on binlerce kişinin olduğu gerçeğini herkesin görmesi gerekiyor. Müzisyenler intihar ediyorlar. Ölümü tercih eder noktaya gelmişler. Bu büyük bir travma demektir. Üstelik nasıl ve ne zaman hayatın eski normale döneceği dahi bilinmezken, bunca insanın adeta kaderine terk edilmesine seyirci kalınamaz.

 Tablo buyken, teşekkür hak eden bir destekten bahsedilebilir mi? Çoğu palyatif ve yalnızca belki günü kurtaran sözde destek ve dayanışmayla bu meslek ve temsilcileri ayakta kalabilir mi? Esas olan devamlılıktır, sürdürülebilirliktir.

Sanatçılara ‘dilenci’ muamelesi ile sunulan destekler popülisttir ve çoğu örneğinde ise mesleki açıdan onur kırıcıdır.

Bu süreçte birçok müzisyenin intihar ettiğini duyuyoruz, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Evet, kesin olarak aldığımız bazı bilgilere göre birden çok müzisyen intihar etmiş durumda, üstelik bunlara yenilerinin eklenmesi an meselesi çünkü belirsizlik çığ gibi büyüyor!

Açlık, işsizlik, çaresizlik, kişiliği de zedeler, onuru da, haysiyeti de.

Eğer tünelin ucunda ‘bir ışık’ görülmüyorsa, tükenmişlik sendromuyla bunalıma girebilecek bir çok yetenekli kişi, yeni dramatik eylemler yapabilir. Tüm bunları üzülerek, utanarak ve biraz da öfkelenerek paylaştığım bilinsin isterim.

Sanatın ve sanatçının takatinin tükenme noktasına gelindiği bu günlerde, ekonomik adaletsizliğin, varlık şovlarının insanlarla dalga geçercesine göze sokulduğu bu çarpıklıktan utanç duyduğumu da ifade etmek isterim.

Erkan Oğur ve İbrahim Kalın tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erkanı hem arkadaşı olarak tanıyan hem de camianın içinden biri olarak kuşkusuz objektif baktığımda ne Erkan Oğur için ne de İbrahim Kalın için argümanlar yaratmadan objektif baktığım zaman, yakın tarihimiz dikkate alındığında Erkan ve İbrahim Kalın’ın değil müzik hiçbir nedenle yan yana düşmüş olmalarını tahayyül bile etmiyorum.

Fakat duruma şöyle bakıldığında sonuçta insanların kendi tercihlerini kendileri yaratır. Zorbalık yapılmadan kişisel tercihlere demokratik bir şekilde yan yana geldiler. Erkan bu konuda çok fazla eleştiri aldı ben bu anlamda onu kırıp dökmek istemem ama Erkan’ın kat ettiği yolda onu alkışlayan ve onun yaptıklarını çok değerli ve saygın bulan birçok insan kalbinde kırıklık taşıyor. Kırılmalar Erkan’a yansıyacaktır fakat mühim olan onun bu konuyu nerden dikkate alacağı veya alıp almayacağıdır. 

Düzgünce yapılacak olan bir öz eleştiri alkışlanır olabileceğini düşünüyorum, çünkü bu ilişki artık İbrahim Kalın açısından da sempatik değil. Yapmış olduğu açıklamada Ak Parti kadrolarının kimilerinden Erkan’ın içime sinmiyor gibi laflarıyla çelişki yaşandı ve onların cephesinden de deşifre  edilmeye çalışıldı. 
 

TRT’nin uygulamasında adınızı göremediniz ve sosyal medya üzerinden eleştiride bulundunuz bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Ben TRT’nin farklı kimliklerle fakat güzel şeyler üreten insanlara geçmişten bu yana çok katı sansürler üreten ve içerisinde zaman zaman bağnaz diyebileceğim tutuculuklar içerebildiğini düşünüyorum. Yıllar yıllar önce denetim kurulundan onay almadan hiçbir eser TRT’nin hiçbir kanalında yayınlanmaz ve böyle açık yasaklar vardı. Bu açık yasaklar benim karşıma özellikle TRT’nin İzmir Grubu buna tanıktır ki, ben bir çok eserimi denetimden geçirmiş olmama rağmen sadece sakalı var kafası solda ve bu adam bizden değil gibi ön yargılarla o hakkımı bile kullanamamış mağduriyetler yaşamış müzisyenlerden biriyim. 

Hatta benim bununla ilgili ünlü bir direnişim vardır İzmir’de Konak meydanında bir havuzun başında TRT’nin benim eserlerimin denetimden geçmesi durumunda bile bana program çekmemesi ve eserlerimi yayınlama hakkı vermiyor beni bloke ediyor gerekçesiyle yaptığım eylem MHP’li bir grup tarafından saldırıya muhatap oldu. Bu olaydan sonra savunmalarını şöyle yapmışlardır Suavi İstiklal Marşı okunurken sigara içtiği için biz ona saldırıda bulunduk dediler. Hayatımda hiç sigara içmeyen bana karşı atılmış bir yalandır ve saldırıyı meşru kılmak için üretilmiş iğrenç bir tezgahtır. 

TRT çok güzel bir platform oluşturmasına rağmen orada Suavi gibi bir müzisyene hiç ama hiç yer verilmemiş olmasını kabul edemem. Ben bu durumu Suavi’yi dinleyen yüzlerce binlerce insana karşı saygısızlık olarak kabul ediyorum. TRT hepimizin vergileriyle bizim bütçelerimizle ayakta kalan bir kurumdur kendi halkına sırtını dönemez. TRT’nin bu hatasından dönmesini bekliyorum ki bu olgunca bir davranış olacaktır. 


Şeyh Bedrettin’in “İsyanı” adlı bir filminde başrol alacaksınız, sizin için bu filmin önemi nedir? 

“Şeyh Bedreddin – Hakikat” adlı bir sinema projesinde Şeyh Bedreddin karakterini oynuyorum.
Bu film; hem önemli, hem değerli, hem de kıymetlidir benim için. Çünkü yaklaşık 600 yıl önce yaşanmış ve günümüze kadar saygınlığını, önemini, güncelliğini asla yitirmemiş bir gerçek dönemi ve onun felsefesini anlatacak, kitlelere ilk kez, sinemanın dili ve büyüsüyle.
Daha önce bu konuda hiç örnek çekilmediği için, sinema izleyicisi ve Bedreddin takipçileri açısından da heyecanla beklenen bir film olma özelliği de taşımaktadır.
Gerek salgın koşullarına rağmen mücadelesiyle, gerek oyuncu kadrosuyla, gerek dayanışma modeliyle, gerek kollektif bir akıl projesi olmasıyla ve Şeyh Bedreddin’e ait bir ilke imza atma cesareti ve güveniyle, övünülecek bir çalışma olarak hak ettiği yeri bulacaktır.
 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

Teşekkür ederim 

Söyleşi: Kader Emre

İlk yorum yazan siz olun

Kültür Haberleri