Bu arkadaşlara Osmanlı’nın dizilerdeki gibi olmadığını anlatmalı

Osmanlı giysileriyle oy verdiğiniz Erdoğan, o dönemde yaşasaydı, bırakın Cumhurbaşkanı olmayı, faytona bile binemezdi. Çünkü II. Mahmud döneminde faytonlara sadece padişah ve ailesi binebiliyordu.

OKTAN ERDİKMEN - Geçtiğimiz günlerde Strazburg’da bir grup vatandaş, referandumda oy kullanmaya Osmanlı kıyafetleriyle gittiler. 

İktidar tarafından yıllardır oluşturulmaya çalışılan Osmanlı hayranlığının son noktası da bu oy verme işlemi oldu. Bu olayı birkaç kişinin yaptığı şaka olarak değerlendirmek maalesef mümkün değil. Çünkü normal şartlarda gülüp geçilmesi gereken bir şey, sosyal medyada yüz binlerce kişi tarafından gururla paylaşılıyor. Bu da Osmanlı hayranlığının artık psikolojik açıdan değerlendirilmesi gereken bir noktaya geldiğini gösteriyor.

Bu arkadaşlara birinin, dizilerde gördükleri Osmanlı hayatının yalnız saray için geçerli olduğunu anlatmalı. O dönem yaşasalardı, o kıyafetleri giyip gezemezlerdi. Hatta faytona bile binemezlerdi. Çünkü II. Mahmud döneminde imparatorluğa giren fayton, başlarda sadece padişah için, daha sonra da padişahın ailesi için kullanılabiliyordu.

Padişah kıyafetiyle oy veren arkadaş, mesela sarayda bahçevan bile olamazdı. Çünkü bahçevanlık  da babadan oğula geçiyordu.

Herkes, her şeyiyle padişahın mülküydü ve seçim falan da yapılmıyordu.

***

Cumhuriyetin ilk yıllarında, iktidar Allah’ın yeryüzündeki gölgesi Halife Sultan’dan alınıp halka verildiği için, Osmanlı karşıtı bir eğitim müfredatı vardı. 

Bugün ise Cumhuriyetin laik ve demokratik yapısını bir türlü içine sindiremeyen, ancak şeriat isteyemeyecek kadar da lükse düşkün bir iktidar var. Modernizmin bütün imkanlarından sonuna kadar yararlanan yeni muhafazakarlar, Cumhuriyetin karşı veya mesafeli olduğu ne kadar şey varsa göklere çıkarmada birebirler.

Osmanlı’nın televizyonlarda, gazetelerde, derslerde, köşe başındaki bakkalın duvarında, caddelerdeki Doblo’nun arka camında karşımıza çıkması tesadüf değil.

AK Parti ve destekçileri, Osmanlı’yı canlandırmak istiyor. Bu mümkün olmadığı için de, modern dünya nimetlerinden faydalanırken, Osmanlı nostaljisiyle yaşamakla yetiniyorlar.

Bu nostalji özlemi, çok sayıda soruna neden oluyor. 

Dış politikayı içinde bulunduğumuz açmaza sürükleyen de Osmanlı coğrafi sınırlarında sözü geçen bir ülke olmak sevdası değil miydi?

İnsanlar içinde bulundukları ekonomik sıkıntılardan, sosyal ve siyasal ayrımcılıktan eskiye dönüş özlemiyle kurtulacaklarına inanıyorlar. ABD’de Trump, Fransa’da Le Pen, Hollanda’da Wilders de eski günleri vadediyor. 1930’larda da Hitler eski güzel günleri Almanya’ya vadediyordu.

Peki yeni Osmanlıcı kitle, Osmanlı’yı ne kadar tanıyor ve 600 yıllık geniş tabanlı bir hükümdarlığın, hangi yanlarını yeniden yaşamak istiyor?

Strazburg’da demokrasinin, insan haklarının ve sosyal devletin imkanlarından sonuna kadar yararlanan genç kadınlar, referandumda oy kullanmaya Osmanlı giysileriyle giderken, örneğin Osmanlı döneminde kadınların oy kullanamadığını biliyorlar mı?

Dizilerde dünyayı dize getiren dindar padişah olarak anlatılan II. Abdülhamid’in rom içtiğini, kardeşi 5. Murat’ı içkiye alıştırdı diye Namık Kemal’den şikayet ettiğini, hepimizin bildiği Bomonti bira ve Selanik şarap fabrikalarının II. Abdülhamid döneminde kurulduğunu biliyorlar mı?

Orhan Gazi zamanında kadınların örtünmediği ve erkeklerin onların hizmetçisi gibi göründüğü, Mürevvih İbni Batuta’ ın kitabında yazıyor. 

Süreyya Paşa, anılarında II. Abdülhamid döneminde İsrail bölgesinde kendi parasını basan Yahudi toplulukların yaşadıklarını ve Alman elçilerin burayı ziyaret ettiklerini anlatıyor. 

Küpe takanları tersleyen, hatta döven yeni Osmanlıcıların gurur duyduğu Kanuni Sultan Süleyman, sağ kulağında inci küpe taşıyordu. İçki içenleri lanetleyenlerin de ecdadı olan II. Selim, sarhoşken hamamda düşerek öldü.

Bugün Osmanlı kaynaklarına ulaşmak, bundan 10 yıl öncesine göre binlerce kez kolaylaştı. Ancak yine de acaba burada yazanlar doğru mu diye gidip bir kitap alacak, internette kısa bir araştırma yapacak insanların sayısı 10 yıl öncesine göre binlerce kez azaldı.

Oysa Osmanlı’nın kurucusu olarak bildiğimiz Osman Bey’in adını bile yanlış yazıyoruz. Bastırdığı paranın üzerinde Otman bin Ertuğrul bin Gündüzalp, yani Gündüzalp’in oğlu Ertuğrul’un oğlu Otman yazan, amcalarının adları Sungur Tekin, Gündoğdu ve Dündar, kardeşlerinin isimleri Savcı ve Gündüzalp, oğlunun adı Orhan olan birinin adı neden Arapça konulsun ki?

Dizilerde anlatılan ve Suriye’deki türbesini de teröristlere bırakıp kaçtığımız Süleyman Şah efsanesinin karşısında, o dönemden kalan bir para var. 

Siz hangisine inanmak isterseniz inanabilirsiniz. Ancak bundan bin yıl sonra, Osmanlı’nın kuruluş dönemini araştıran tarihçiler, Osman Bey’in bastırdığı paradan hareketle adını Otman ve dedesinin adını da Gündüzalp olarak yazacaklar.

Osmanlı’da yönetimde dini anlayışın öne çıkması, ancak halifeliğin Yavuz Sultan Selim’le İstanbul’a getirilmesiyle gerçekleşti. 

Yeni Osmanlıcılar, sorgulamak ve anlamaya çalışmak yerine, hoşlarına gitmeyen bir şey gördüklerinde karşıdaki kişiyi hemen vatan haini ve Alman ajanı ilan etmeyi tercih ediyorlar. 

Bu yazıyı veya en azından başlığını ve spotunu okuyanlar da, yazılanların doğru olup olmadığını merak etmeden küfür etmeye başlayacaklar. 

Bütün bunlara alıştık. Neticede fes geldiğinde neden geldi diye, 100 sene sonra ise neden kaldırıldı diye isyan eden bir milletin torunlarıyız. 

Bunları anlatmaya çalışırken ecdadımızdan utandığımızı ya da onları kötülediğimizi düşünmeyin. 

Osmanlı’yı ve Selçuklu’yu, önceki Türk devlerlerini de tıpkı Bizans’ı olduğu gibi doğru anlamak ve kabul etmemiz gerekir. Ne kötüleyerek, ne de göklere çıkararak. 

Alparslan ordusuyla 1071’de Anadolu’ya girdiği zaman, bu topraklarda yaşayan yüz binlerce insan uçup gitmediler. Türkler, bu topraklarda, o insanlarla birlikte ortak bir kültür medeniyeti kurdular. 

Yüzlerce yıl içerisinde Osmanlı’nın iyi yönetildiği zamanlar olduğu gibi, kötü yönetildiği zamanlar da oldu. 

O dönemlerde de gerçekleri gizlemek isteyenler, dini kullandılar. 

IV. Murat’ın şeyhülislamı Zekeriyazade Yahya Efendi bu nedenle şu şiiri yazdı:

Mescitte riyamişler etsin ko riyayı, Meyhaneye gel kim ne riya var ne mürai…

(Mescitte ikiyüzlüler riyakarlığa devam etsinler, meyhaneye gel, orada ne riya var ne riyakar)

Son olarak, yazıyı buraya kadar okuyan yeni Osmanlıcılardan aşağıdaki resme dikkatlice bakmalarını istiyorum.

Bu resmi, son Halife Abdülmecid Efendi Hazretleri, şehzadeyken yaptı.

Bu resme dikkatle bakın ve sonra şu soruya lütfen samimiyetle cevap verin:

Osmanlı’yı yeterince tanıdığınıza inanıyor musunuz?

 

 

Yorum Yap
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Dünya Haberleri