Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

Muhalefet ekseni, provokasyon, ahmaklık...

Muhalefet ekseni, provokasyon, ahmaklık...

Çok açık yazmaya gayret edeceğim: Türkiye son derece kritik bir dönem yaşıyor ve herkes çok uyanık olmalıdır. Bu kritik günlerde siyasi ahmaklıklarla provokasyonlar iç içe geçecektir; bu nedenle, herkes atacağı adımı çok dikkatle değerlendirerek atmalıdır.

Önümüzdeki süreçte ise özellikle Zafer Partisi’ne çok dikkatle yaklaşılmalıdır.

Ne demek istediğimi biraz açayım...

Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ iktidarın bir hamlesiyle tutuklandı ve yeni bir süreç başladı. Ümit Özdağ bir süredir Zafer Partisi’ni ırkçılığın, faşizmin, nefret söyleminin özel bir bileşimiyle inşa ediyordu; parti o zemindeki spesifik bir boşluğa oturmuştu.

Ne var ki Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına sebep olan süreç onun nefret söylemi ya da ırkçı karakteriyle ilgili değil. Hepimizin malumu, iktidarın, hatta sadece Tayyip Erdoğan’ın sinirini bozması tutuklanması için yeterliydi. Öyle de oldu. Önce Cumhurbaşkanı’na hakaret gerekçesiyle gözaltına alındı ama laflarından hakaret çıkaramadıkları için yeni bir suç icat ettiler ve Özdağ “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gerekçesiyle tutuklandı...

İşin sınırı

Bunun bir "sipariş tutuklama" olduğunu herkes fark ediyor, dolayısıyla ciddiye alınacak hiç kimse iktidarın yanında alkışlayarak tempo tutmaya kalkışmadı. Aksine, Özdağ ve siyasi çizgisine son derece mesafeli olanlar da dahil pek çok çevre söz konusu tutuklamanın niteliğini ortaya koyarak iktidarı teşhir etti.

Evet, işin sınırı burasıdır. Söz konusu tutuklamanın niteliğini ortaya koyar, iktidarın hukuksuzluğunu, Yargı’nın halini teşhir eder ve gerçek gündeme döneriz. Gerçek gündem ise, yağmalanan ülkede halkın sefalet ve açlıkla sınanması, buna ses yükseltenlerin zorbalıkla bastırılmasıdır. Başka deyişle, muhalefetin ekseni Türkiye’nin mevcut yağmacı ve baskıcı iktidardan nasıl kurtulacağıdır.

Öte taraftan, genel başkanı tutuklanmış Zafer Partisi ekseni kaydırmaya, gündemi kendi ‘semirme’ mecrasına sürüklemeye çalışıyor. 26 Ocak’ta İzmir’de ‘Öcalan Süreci’ne karşı bir miting çağrısı yapıyor ve pek çok muhalif ismi mitinge davet ediyor. Türkiye’deki siyasi ekseni ‘Öcalan Süreci’ne karşı ya da taraftar olma ikilemine çekme çabası Zafer Partisi açısından elbette rasyonel olabilir zira dediğim gibi o zeminden beslenip semirmeye çabalıyorlar. İşte bu çaba, objektif olarak siyasi provokasyondur; genel anlamda muhalefeti ‘açılım’ ikilemi üzerinden kurgulamak ise ahmaklıktır. Kürtleri manipüle etmek isteyen iktidarın ekmeğine yağ sürmenin ötesinde bir anlam teşkil etmez. Dolayısıyla, aklı başında hiç kimse Zafer Partisi’nin provokasyonlarına alet olmamalıdır.

Öte yandan, görünen o ki, Zafer Partisi ve İYİ Parti birbirleriyle rekabet içinde iktidarın sahte açılım zemininde tepinmeye devam edecek. Bu tepinmenin ne kadar etkili olacağı ise geri kalan muhalefetin, özellikle ‘ana muhalefet’ olan CHP’nin bu süreçte ne kadar sağduyulu davranabileceği ile belirlenecek...

Bu noktada ayrı bir tartışmayı da ele almakta fayda var...

Hayal kırıklıkları tarihi...

Artık Türkiye’de herkes komplo teorileriyle yatıp kalkıyor. Kafalarda şöyle bir soru var: “Acaba Ümit Özdağ’ın tutuklanması bir danışıklı dövüş müdür? Onu cilalayıp öne çıkarmak için mi tutukladılar? Daha sonra Sinan Oğan gibi devşirme mi olacak?..”

Birincisi, siyaseti komplo teorileriyle tartışmaya girdik mi işin içinden çıkamayız. Her meseleyi kendi nesnelliği içinde ele almak zorundayız.

Dolayısıyla yukarıdaki soruya verilebilecek tek bir cevap var:

Demokrasi, özgürlük, adalet kaygısı olup da Türk sağından medet umanların tarihi bir hayal kırıklıkları tarihidir. Sinan Oğan, Meral Akşener örneklerine daha bir sürüsü eklenebilir. Türk sağıyla kucaklaşıyorsanız, hançerlenmeyi de göze alacaksınız... Söylemiş olayım, bahsettiğim sağcılara Ekrem İmamoğlu da dahildir.

O halde, etrafınızda Zafer Partisi’nden ya da farklı sağ figürlerden medet umanlar varsa, onları nazik biçimde uyarmanız, komplo teorilerine kafa yormaktan daha faydalı olacaktır.

Konuyu Ümit Özdağ özelinde ele aldığımızda, başka bir uyarıya da ihtiyaç olduğunu belirtmek lazım: Özdağ, İsrail’le ‘iyi ilişkiler’i olan bir isim. “Zamanında Araplar bizi sattı” klişesi üzerinden Filistin’i desteklememe tavrı açıktır. Kendisine bölgesel ABD-İsrail projesinde belli bir rol biçilmiş olması şaşırtıcı karşılanmamalıdır. Özdağ’ın ve Zafer Partisi’nin hamlelerine bu bakımdan da dikkat edilmesi gerekir.

Özdağ’ın sığınmacı sorununda göçmen düşmanlığı üzerinden kurduğu söylem de iktidar açısından kullanışlı olmuştu; ‘ümmet’, ‘İslam kardeşliği’ demagojisi üzerinden belli kesimlerin iktidar etrafında konsolide edilmesini kolaylaştırdı.

Kısacası, bu türden isimler halkın iktidarla olan mücadelesini saptırma bakımından her daim kullanışlı olabilir.

Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hapiste rehin tutulduğu bir ülkede, Ümit Özdağ vakasını istisnai bir mertebeye yerleştiremezsiniz; istibdadın bir başka göstergesidir, o kadar.

Muhalefet tek tek vakalar ve onların öznel gündemlerinin peşinden sürüklenemez; Türkiye’nin tek gündemi mevcut iktidardan kurtulmak olmalıdır.

ARTI49

Bu yazı toplam 1364 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Gülseven Arşivi

2025 kehanetleri...

03 Şubat 2025 Pazartesi 08:25

Neo-Abdülhamid Devri... –II-

11 Ocak 2025 Cumartesi 14:28

Açılım mı, saçılım mı?

30 Aralık 2024 Pazartesi 09:20

Neo-Abdülhamid Devri... –I-

06 Aralık 2024 Cuma 10:54

Dinciliğin günah tarihi...

17 Nisan 2024 Çarşamba 09:01

İktidarın sırrı...

27 Mart 2024 Çarşamba 21:48

Gökhan Zan vakası...

20 Mart 2024 Çarşamba 15:33

"Üçüncü Savaş" senaryoları

07 Mart 2024 Perşembe 12:23

Bütün kötüler aynı yerde...

24 Şubat 2024 Cumartesi 13:46